Hatice Kamer
BBC Türkçe
Dolar / TL kuru Cuma günü 17’yi aşınca Merkez Bankası 13 gün içinde beşinci defa müdahale etti. Son iki ayda TL’nin değer kaybetmesi ise vatandaşın alım gücünde ciddi bir düşüşe neden dolu
Çarşıda, pazarda, evde, işyerinde, bakkalda, fırında, kahvenin gündeminde ‘geçinememe’ sorunu bulunuyor.
KESK Türkiye’nin dört ilinde gerçekleştireceği ‘Geçinemiyoruz’ mitinginin yapılacağı kentlerden biri de Diyarbakır.
Mitingden önce kent genelinde farklı kesimlerle, artan hayat pahalılığının, doların önü alınamayan yükselişinin ve bu krizin hayatlarını nasıl etkilediğini sorduk.
İlk durağımız, Kayapınar ilçesinin Fırat Mahallesi.
Burası görece varlıklı kesimlerin yaşadığı bir bölge. ”Yusuf’ adındaki fırına gidiyoruz, şehrin birçok fırınında yoksullarla dayanışma için ‘askıda ekmek’ uygulaması yapılan yerlerden biri.
‘Ekmek satışları da düştü’
Bir ay öncesine kadar günde 40 ekmeğin askıya çıktığını söyleyen fırının genç sahibi Remzi Taş, son haftalarda sayının beşi aşmadığını belirtiyor.
İnsanların kendi ihtiyaçları ekmek alamaz hale geldiğini ifade eden Remzi ”son iki ayda askıdaki ekmeğe muhtaç hale gelen o kadar insan var ki’ diye devam ediyor.
Un, yağ, odun, maya, susam gibi temel malzemelere gelen zamlardan sonra ekmek satışlarında da büyük düşüş yaşanmış. İki ay önce günde 450 tane ekmek satarken şu an sayı 220’lere kadar düşmüş.
Yusuf, ”İnsanlar bir anda yoksullaştı” diyor.
Bizden sonra fırına, evde yoğurduğu leğen dolusu hamuruyla genç bir kadın geliyor.
Fırında 360 gramlık ekmek 4 liraya satılıyor ama hamur evde yoğurunca tanesi 1,5 liraya geliyor.
Dört çocuğu olan bu kadın ”Taneyle almaya kalksam her gün 50 lira ekmeğe gidecek” diyor.
Geçen yıl evinde hamurunu yoğurup fırına pişirmeye getiren müşteri sayısının günde ikiyi geçmediğini belirten Remzi, son iki ayda sayının çok arttığını söylüyor.
Leğeni gösteriyor ve ”Bu, son dört saatte gelen on beşinci teşt (leğen), bu gidişle ekmek çıkarmayı bırakıp evlerden gelen ekmeği pişireceğiz galiba”’ diyor.
Genç adam, ham malzemeyi aldıkları firmaların “stokçuluk yaptığını, fiyatları fahiş oranda arttırdığını” öne sürüyor.
”Bir torba unu 310 liraya bile bulamıyorduk, bana bu fiyattan satan firma sabah mesaj atmış ‘istediğiniz sayıda torbayı size 220 liradan satabiliriz’ diyor. Devlet stokçuları denetleyecek diye şimdi etekleri tutuşmuş.”
‘100 liraya aldığı şeyleri 300 liraya alamıyorum’
Bağlar ilçesinin Bağcılar Mahallesi’nde kurulan kadın pazarına gidiyoruz. Son iki yılda erkek seyyar satıcıların da satış yapmaya başladığı semt pazarı sakin.
Pazarda el arabasıyla eşya taşıyan seyyar satıcı bir çocuk da müşteri bulamamaktan şikayetçi.
“Pazara gelen bir iki poşet bir şey alıp gidiyor abla” diyor ve o gün sadece on lira kazanabildiğini söylüyor.
Pazara alışverişe gelen bir ev hanımı ise “Ne alsam kilosu 8 lira on lira, eskiden 50, 100 lira ile aldığım temel şeyleri şimdi 300 liraya bile alamıyorum. Keşke bir günlüğüne şu tepedikler bizimle yer değiştirseydi ve nasıl bir sefalete çekildiğimizi görselerdi” diye sitem ediyor.
Tezgahında patates ve soğan satan Güler de, o müşteri kadar dertli:
”Patatesin kilosu bir liradan beş liraya çıktı, eskiden dört kilo alan müşteri, en fazla bir buçuk kilo alabiliyor.”
‘Günde 40 lira yevmiye ile 11 ton yük taşıyan hamallar’
Bağlar’da Dörtyol’a gidiyoruz bu sefer. Küçük bir tesisatçı dükkanı işleten Hasan Çiftçier de, günlerdir iş yapamamaktan, akşam eve eli boş dönmekten dertli. İkisi üniversite öğrencisi altı çocuk babası olan 44 yaşındaki Hasan, bugüne kadar böyle bir kriz görmediğini anlatıyor.
Hasan, “Hayatımız için, çocuklarımızın geleceği için gerçekten çok endişeliyim” diyor.
Meydandaki yaklaşık on hamal ise, günlük rızıklarının çıkmasını bekliyorlar.
15 gündür hiç iş yapamayanlar var. Sabah altıdan akşam altıya kadar yaz, kış burda bekliyorlarmış. Biraz sonra iki adam geliyor ve 7 ton mozaik, 4 ton çimentoyu dört katlı bir inşaata 40 lira yevmiye ile taşıyacak hamallara ihtiyaç olduğunu söylüyor, meydandaki hamalların çoğu adamın peşine takılıyor. İşi alabilen kendini şanslı sayıyor.
Davut adındaki hamal, ”Mecbur olmasa bu insanlar 11 tonu taşımaya koşa koşa giderler mi, bu ülkede fakir yok diyen yöneticiler utansın” diyor.
25 yıldır hamallık yapan 51 yaşındaki Ramazan da ”Artık kuru ekmeğe muhtacız” diyor.
Çekçek arabasıyla yük taşıyan Mehmet de insanların alım gücünün düştüğünü, eskisi gibi alışveriş yapamadıklarını belirtiyor.
”Daha önce bir torba un, bir teneke yağ, şeker almaya geliyorlardı, günde birkaç sefer yük taşıyorduk, bu sayede yıllardır kıt kanaat geçinebiliyordum ama bir torba un olmuş 320 lira, bir teneke yağ altın gibi, insanlar alamayınca bize de taşıyacak yük çıkmıyor, bir aydır eve elim boş gidiyorum.”
”Vatandaşın canıyla inada girmişler”
Nebi Cami önünde ayakkabı boyacısı olan Hacı Çapan ise bir ay önce eşini kalp ameliyatı sırasında kaybetmiş, hastane ona 13 bin lira borç çıkarmış.
”Borç harç o parayı ödemek zorunda kaldım, yasımı bile tutamadan çalışmaya başladım, mecburum ama bu kriz herkesi perişan etti, insanların artık ayakkabı boyacak lüksü bile kalmadı” diyor.
Biraz uzaktaki bankta simit satan Mehmet de onun kadar dertli. Dört çocuk babası Mehmet, sekiz yıldır simit satarak ailesini geçindirmeye çalışıyor.
Eskiden 200 tane simit satarken artık 50 tane bile satamıyormuş.
”1,5 liraya aldığım simiti 2,5 liraya satıyorum, günde 100 lira ile nasıl geçinebilirim abla?” diye soruyor.
Ondan simit almaya gelen Berivan adındaki ev hanımı da inşaat işçisi olan eşinin iş kazası geçirdiğini ve sakatlandığını, bin liralık engelli aylığı ile geçinmeye çalıştıklarını anlatıyor.
”Kayınvalidemlerin yardımı olmasa, dört çocukla perişan olucaz. Elimizi neye atsak her şeyin fiyatı uçmuş gitmiş” diyor.
İşçi emeklisi olan Mehmet adındaki yaşlı adam da ” Düşük faiz diye tutturmuşlar, vatandaşın canıyla inada girmişler, son iki ayda doları, altını olan uçtu, fakir ise yerin dibine gömüldü.”
Muzaffer adındaki işçi emeklisi de geçinemediği için bir süre önce İstanbul’dan, Diyarbakır’a dönmüş.
”Biz açız diyoruz, tepedekiler şükretmeyi öğretiyor, doğduğumuzdan beri Allahımızı tanıyoruz, şükrediyoruz ve bu yaşadıklarımızın şükretmekle ilgisinin olmadığını biliyoruz” diyor.
O da krizin nedeni olarak iktidarın izlediği ”yanlış politikaların” olduğuna inanıyor.
”Öyle her şeyi Allaha havale etmesinler. Ne dost ülke bıraktılar ne de ülkede üretim, buğdaya kadar her şeyi ihraç ediyoruz, bu yüzden dolar bu kadar hayatımızın içinde.”
Gazi Caddesi’ndeki bir gözlükçüye gidiyorum, bizden önce dükkanın mülk sahibi arayıp altı bin liralık kirayı on bin liraya çıkardığını söylemiş, moralleri bozuk.
”Ya kabul edersiniz ya da çıkarsınız, dedi, kışta kıyamette ve krizde biz ne yaparız” diyerek “fırsatçıların ve stokçuların” krizi derinleştirdiğine söylüyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta ‘yastık altındaki ve bankalardaki birikimi yatırıma dönüştürme’ çağrısı yapmıştı, bu çağrıya uyanlar var mı, diye Kuyumcular Çarşısına gidiyoruz bu sefer.
Her iki çarşı da olabildiğince durgun, 30 yıldır çarşıda kuyumculuk yapan Vedat Altan, birçok ekonomik krize şahit olduğunu ama mevcut krizin öncekilere benzemediğini söylüyor.
Önceki krizlerde altının gramı arttıkça, insanların hatırı sayılır ölçüde birikimi getirip bozdurduğunu hatırladığını söyleye Altan şöyle devam ediyor:
”Öncekilerde altın artınca, kilolarca altını getirip bozduranlar olurdu ama şimdi ya elindeki yüzüğü çıkarıp satıyor, ya kulağındaki küpeyi, onu de cebinde para kalmadığı için yapıyor. Yani altının gramı bin lira olmuşken, gerçekten de insanlarda altın olsaydı, tüm kuyumcuların önünde uzun kuyrukların olması gerekiyordu.”
KESK’in bölge mitingi: ”Geçinemiyoruz”
Kamu Emekçileri Sendikası’nın (KESK) ‘İstasyon Meydanı’ndaki mitinge gidiyoruz, hava yağışlı, çevre illerinden gelen yüzlerce emekçiye rağmen katılım çok yüksek değil.
Eğitimsen, SES, TTB gibi birçok sendika, TL’nin değerindeki sert düşüşle ilgili son bir ayda Diyarbakır’da çok sayıda ‘Geçinemiyoruz’ konulu basın açıklaması ve iş bırakma eylemi yaptı. O eylemlerde olduğu gibi bugünkü mitingde de sık sık ‘hükümet istifa’ sloganları yükseldi
Batman’dan gelen Narin, savaştan, şiddetten en fazla etkilenen kesim olan kadınların, ekonomik krizden de çok fazla etkilendiğini söyledi.
”Tenceresinde aşını kaynatamayan, çocuğuna bir paket süt alamayan kadının bence öfkesinden korkulmalı, çünkü o tencerelerde artık bu iktidarın suyu kaynıyor” diyor
KESK Eş Genel Başkanı Şükran Kablan Yeşil, işçinin, emekçinin sabrının tükendiğini, bıçağın kemiğe dayandığını söyledi, iktidarın baskı ve yasaklarla, korku yaratmaya çalıştığını savundu.
Emekçilerin oluşturduğu bütçenin silaha, tanka, sınır ötesi operasyonlara yatırıldığını söyleyen KESK Genel Başkanı, kriz bahanesiyle iktidarın OHAL ilan etmeye niyetlendiğini savundu.
”Biz zaten yıllardır, OHAL’i zaten yaşıyoruz. OHAL’i hiç kaldırmadınız ki. Kurduğunuz karakollarla, cezaevine attığınız arkadaşlarımızla OHAL’i yaşıyoruz. Siz neyin OHAL’ini resmileştirmekten söz ediyorsunuz.
TTB Merkez Konseyi üyesi Halis Yerlikaya da sağlıkçıların yaşadığı sorunlara dikkati çeken bir konuşma yaptı, çalışanların her geçen gün daha fazla yoksullaştığını, sağlık sisteminin çöktüğü savundu.
Dünyada en fazla vakanın görüldüğü, en fazla ölümün yaşandığı ülkelerden birinin Türkiye olduğunu söyleyen Yerlikaya ”Sağlığa, halka bütçe ayrılsaydı, bu kadar ağır bedel ödemek zorunda kalmazdık” dedi.
HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Şaziye Köse de ülkenin “Yıkım ve felaket günlerinden geçtiğini”öne sürdü.
”Siz tekçisiniz, otoriter ve köhnemiş bir zihniyete sahipsiniz. Biz çok inançlı bir gemiyi temsil ediyoruz. Sizinle hiç benzeşmiyoruz. Geminiz batsın, biz motorlarımızın yeni sosyal demokratik bir cumhuriyeti kurmak için güneşe süreceğiz.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***