Ahmet Davutoğlu, İstanbul’da PERPA Ticaret Merkezi’ni ziyaret ederek esnafla bir araya geldi. Davutoğlu, ziyaretin ardından basın toplantısı düzenledi.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, bütün imkânların 3-5 yandaş müteahhitte sunulduğunu halkın ise yoksulluk içinde çırpındığını belirterek “Başbakanlığıma mal olan ve üzerime her türlü çetenin gelmesine sebep olan temel konu, yolsuzluklarla mücadeleydi. Şeffaflık Yasası’nı, İmar Yasası’nı, İhale Yasası’nı, Rekabet Yasası’nı çıkarıp asalak gibi toplumun üzerine çökmüş olan bazı faiz, kur ve ihale baronlarına karşı halkın emanetini korumaktı” dedi.
Ahmet Davutoğlu, İstanbul’da PERPA Ticaret Merkezi’ni ziyaret ederek esnafla bir araya geldi. Davutoğlu, ziyaretin ardından basın toplantısı düzenledi.
Davutoğlu, ekonomik kriz, faiz indirimi ve Merkez Bankası’nın piyasaya yaptığı müdahaleler ile ilgili iktidarı eleştirdi.
“Maalesef nereye gidersek gidelim, hangi toplum kesimine dokunursak dokunalım derin feryatların hissedildiği, işitildiği bir ortamdayız” diyen Davutoğlu’nun konuşması satır başlarıyla şöyle:
“Bu derin krizin arkasında ekonominin ehil ellerde olmaması yatıyor”
“Bu derin krizin arkasında, değerli PERPA üyeleri, yöneticileri, değerli esnafımız, maalesef ekonominin ehil ellerde olmaması yatıyor. Ülke kaynaklarının tarumar edilmesi yatıyor. Bunu, yüreğim yanarak, başında bulunduğum, yönettiğim bir ülkenin içine düştüğü durumu her gün görmekten büyük ıstırap hissederek zikrediyorum. Asla bu sözler muhalefet yapmak saikiyle söylenmiş sözler değil. Keşke her şey düzgün yönetilmiş olsa, keşke ehil yöneticiler, bu konuları bilen yöneticiler iş başında olmuş olsa, keşke son 3 yıl içinde 4 Merkez Bankası Başkanı, 4 TÜİK Başkanı, 3 Hazine ve Maliye Bakanı değişmemiş olsa ve her şey düzenli gitseydi de biz iktidardakileri alkışlıyor olsaydık. Ama öyle değil.
“Çin modeli mazeret”
Maalesef bugünlerde ekonomideki bütün kaynakları tüketen iktidar, bir de ‘Çin modeli’ diyerek yeni bir modeli sanki takip ediyormuş gibi bir takdimle yeni bir umut oluşturmaya çalışıyor. Arkadaşlar, ortada model falan yok. Büyük bir yıkıma sebep olan iktidarın bu ekonomi yönetiminin yol açtığı yıkımı örtmek için bulduğu bir mazeret var. Bakınız, bir ekonomide istikrarın olabilmesi için bir makro ekonomik dengeyi ve güvenilirliği test edilmiş bir iklimi sağlamak lazım. Reel sektörü, önü görebilir şekilde desteklemek lazım. Gelir dağılımını düzeltmek, üreticiyle tüketiciyi karşı iki taraf gibi değil de fiyat istikrarıyla tüketicinin hayat standardının yükseldiği, üreticinin de kar edebildiği bir iklimi sağlamak lazım. En önemlisi de hukuka, adalete güvenildiği, sözleşmenin, ekonominin mülk emniyetinin sağlandığı bir ortam lazım.
“En basit hususları bile göz önüne alamayan bir cahil yaklaşım söz konusu”
Şimdi baktığımızda bugün, yönetenlerin, -yönetim kültürünü de yakından bildiğim, yaklaşımlarını takip ettiğim için söylüyorum- maalesef makro ekonomik dengeler bakımından en basit hususları bile göz önüne alamayan bir cahil yaklaşım söz konusu. Geçen gün bir vesileyle zikrettim. Faiz, kur, enflasyon, üç denklemli bir matematik formülü gibidir. Hani ortaokul, lisede öğrenirdik. Şimdi sayın Cumhurbaşkanı, bu üç denklemli problemi iki denklemli hale düşürüyor. Kuru görmeden faiz-enflasyon ilişkisi kuruyor. Kendisiyle görevde bulunduğum dönemlerde birçok kez bu konuları tartıştım. Anlatmaya çalıştım. Evet, biz esnaf çocuğu olarak da ekonomiyi bilen biri olarak da hepimiz düşük faizden yanayız. Hatta hiç faiz olmamasından yanayız. Ama hiç faiz olmamasını nasıl temin edeceksiniz? Bu üçlü denklemde kuru göz ardı ettiğinizde faizi tırmandırırsınız. Bunu defalarca söyledik. Birlikte çalıştığımız dönemlerde de söyledik. Daha sonra da anlatmaya çalıştık. Olan tablo ne? Faizin kuru fırlatması, kurun da enflasyonu zirveye çıkarması. ‘Kuru dikkate almıyorum’ demekle hiçbir şeyi çözemezsiniz.
“Bütçe şimdiden 85 milyar dolar küçüldü”
Ama yıllardır maalesef bu en basit denklemi anlamadıkları için, anlamak istemedikleri için Türk lirası dünyanın en çok değer kaybeden parası haline geldi. Naci Ağbal görevden alındığında 9,20’ydi dolar, şimdi insanlar dakika başı takip ediyor. En son buraya gelirken 14,60 civarındaydı. Bilmiyorum şimdi kaç oldu. Şimdi bakın, bunun sonuçları nedir? Bütçe yapıldığında, dolar bazlı olarak 211 milyar dolardı ekim ayında. Şimdi o günden bugüne dolar değişimi dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti bütçesi 115 milyar dolara geriledi. Yani 85 milyar dolar fiilen bütçe küçülmüş oldu. Çiftçiye verilen destek 25 milyar Türk lirasıydı. Aynı şeyde duruyor, dolar bazında bu destek aşağı doğru düştü, ama çiftçinin gübresi dolarla yükseliyor, mazotu dolarla yükseliyor, yemi dolarla yükseliyor, yüzde 100-150 zamla. Ama geçiş ücretleri, kamu-özel iş birliğiyle yapılan ücretleri dolar bazlı olduğu için 45 milyar Türk lirası tespit edilmişti. 60-70 milyara çıkıyor. Böyle bütçe anlayışı olur mu?
“Bizim dönemimizde bir kez dahi piyasaya müdahale etme ihtiyacı hissetmedik”
Şimdi Merkez Bankası piyasaya müdahale ediyor. Nasıl müdahale ediyor biliyor musunuz? Kendi parasıyla müdahale edemiyor. Bakın, 2 yıla yakın başbakanlık yaptım. Bir kez dahi piyasaya müdahale etme ihtiyacı hissetmedik. Niye müdahale etmek zorunda kalırsınız? O zaman sizin liranıza, paranıza değer, güven kalmaz. Onu destekleyebilmek için piyasaya dolar sürersiniz. Bunun için istikrarlı bir ülkede bir müdahaleye ihtiyaç kalmaz. Müdahale diyelim, olağanüstü şartlarda olur. Bugün yaptıkları müdahalelerin hepsi bankalardaki karşılıklardan. Yani bankaların Merkez Bankası’ndaki munzam karşılıklarını yüzde 25’e çıkardılar. Onu kullanıyorlar. Swap borcu, yani takas borcuyla müdahale ediyorlar. 37 milyar dolara düşmüş rezerv.
“Bir başka hayal aleminde yaşıyorlar”
Şimdi piyasaya müdahale ettiğini bilenler, güvenip elindeki doları nasıl kullanırlar? Olmaz. Olmayan bir, kendinize ait olmayan bir parayla piyasaya müdahale ederseniz ters gelir, sizi vurur. Yüreğim yanarak tekrar ifade ediyorum, 450 milyar dolar dış borcunuz var. 157 milyar dolar kamu-özel iş birliğinden borcunuz var. 175 milyar dolar kısa dönemli borcumuz var. Kur artışı nedeniyle 3,5 trilyon Türk lirası son 9 ayda Türkiye’nin üzerine borç olarak bindi. Sizlere bindi, hepimize. Cumhurbaşkanı istediği kadar “Faizle mücadele ediyorum’ desin. Böyle mücadele olur mu? Devletin kendisi yüzde 22 faiz ile borçlanıyor. Sonra da “Faizi yüzde 15’e düşürdüm’ diyor. Ama kredi gecikme faizleri yüzde 25, trafik cezası kesilirse aylık faiz yüzde 5, yüzde 60’a kadar varan faiz. Şimdi bir başka hayal aleminde yaşıyorlar.
“En önemlisi tüketici değil üretici enflasyonudur o da kendi rakamlarıyla 54”
En önemli enflasyon zannediyor ki tüketici enflasyonu. Değildir, en önemlisi üretici enflasyonudur. Üretici enflasyonu şu anda onların rakamlarıyla, kendi rakamları ile 54. Başbakanlığı bıraktığımda, 2016’da üretici enflasyonu yıllık yüzde 3,2’ydi arkadaşlar. O zaman üretici önünü görüyor, ne satabileceğini biliyordu. Şimdi reel sektör itibariyle bakıldığında stokçulukla suçlanıyor insanlar. Tabii stokçuluğun her türü kötü ama niye daha önceki dönemlerde stokçuluk yoktu da şimdi peydahlandı? Hadi diyelim fırsatçılar var ama fırsatçılıktan daha çok niye biliyor musunuz? Eğer birisi, -benim babam da esnaftı- aldığı malı yani sattığı malı aynı fiyatla yerine koyamayacaksa satmaktan imtina eder. ‘Bakayım, bir göreyim önümü.’ Bu, stokçuluk değil. Bu, her akıllı tüccarın bugün bir liraya sattığı şeyi ertesi gün bir liraya yerine koyamayacak olma endişesi. Stokçularla yine mücadele edin, eğer varsa. Bunu yapanların üzerine gidin ama stokçuluğu engelleyecek olan şey piyasada istikrar, fiyat istikrarının ortaya çıkması ve insanların önünü görebilmesi. Sattığı zaman kar edecek olan birisi malını niye satmasın? Niye?
“Bunların Çin modeli dediği şey halkı köleleştiren bir şey”
Bugünlerde asgari ücret tespiti tartışmaları var. Bakın, asgari ücret düşük tutulursa o geniş halk kitleleri, zaten ekmek kuyruklarında cefa çekenler daha çok cefa çekecek. Yüksek olduğunda da bu sefer işveren şey olacak? Devlet arada kendi vergisini alacak. Başbakanlık dönemimde, hatırlayacaksınız yüzde 30 asgari ücrete zammı yapmıştık, enflasyon yüzde 6 iken. Çünkü gelir dağılımını düzeltmek lazım. Bunların ‘Çin modeli’ dediği şey, halkı köleleştiren bir model. Asgari ücret 1,2 dolara düşmüş. 2016’da bıraktığımızda 475 dolar olan asgari ücret, şimdi 180 dolara geriledi. Dünyanın en düşüğü. Bundan da mı daha aşağı düştüğü ucuz tedarik ülkesi mi olacağız, doğru tedarik zincirinin parçası mı? Bunun yolu marka üretmektir, Ar-Ge geliştirmektir, kaliteli ürün üretmektir. Katma değeri yüksek ürün üretmek ve Türkiye’yi dünyaya açmaktır. Pazarımız Avrupa’ya açmaktır. ‘Vize muafiyetini kaldıralım, AB ile ilişkileri genişletelim’ derken de bizim kastettiğimiz buydu.
“Akıllı, yetenekli, tecrübeli, bilgili bir devlet adamının çözemeyeceği bir kriz yoktur”
Buraya size bir karamsarlık tablosunu paylaşmak için gelmedim. Size şu teminatı veriyorum. Akıllı, yetenekli, tecrübeli, bilgili devlet adamlarının çözemeyeceği bir kriz yoktur. Çözülemeyecek kriz yoktur. Türkiye, çok dinamik bir insan unsuru, çalışkan bir insan unsuru, bin yıllık esnaf kültüründen gelen bir ticari ahlakın olduğu bir yer. Çözülmeyecek mesele yok. Ama çözecek kim? Çözecek olanlar bilgisiyle, tecrübesiyle, ahlakıyla toplumun kendisine verdiği emaneti en iyi şekilde koruyabilenler olur. Onun için biz Gelecek Partisi olarak, ‘Gelecek Ekonomi Modeli’ diye bir modeli paylaştık. İki hafta önce de bir toplantıda ‘Yıkımdan çıkış yolu haritası’ diye atacağımız adımları tanımladık. Yapacağımız şey, devletin ekonomik kurumlarını canlandırmak, fiyat istikrarını sağlamak, Türk lirasını makul bir düzeye, ihracatçıyı teşvik eden ama asla üreticiyi köle etmeyen bir düzeyde tutacak makro ekonomik politikalar sergilemek, çiftçiyi, esnafı, üreticiyi destekleyecek reel sektör politikalarını sağlamak, gelir dağılımını düzeltecek, bu uçurumu yok edecek olan sosyal adalet ve sosyal devlet anlayışı ve yolsuzluklarla mücadele edecek siyasi bir ahlak anlayışı.
“Başbakanlığıma mal olan temel konu”
Başbakanlığıma mal olan ve üzerime her türlü çetenin gelmesine sebep olan temel konu, yolsuzluklarla mücadeleydi. Şeffaflık Yasası’nı, İmar Yasası’nı, İhale Yasası’nı, Rekabet Yasası’nı çıkarıp asalak gibi toplumun üzerine çökmüş olan bazı faiz, kur ve ihale baronlarına karşı halkın emanetini korumaktı. 5 yıl içinde gelinen tabloyu görüyorsunuz. 3-5 yandaş müteahhidin toplumun bütün imkanlarını kullandığı, geniş kesimlerin ise büyük yoksulluk içinde çırpındığı bir dönem. Size şunu taahhüt ediyorum. Bütün geçmiş tecrübelerimize istinaden ve Türkiye’nin en sağlam ekonomik kadrosuna da sahibiz. Getirdiğimiz projelerle bir taraftan siyasi şey, ekonomik yolsuzlukların önüne geçecek bir ekonomi. Yeni bir ekonomik düzen, gelir dağılımını düzeltecek, reel sektörü ayağa kaldıracak ve makro ekonomik dengeleri rayına oturtacak bir hazırlık içindeyiz.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***