ANKARA – AKP ve MHP iktidarının 12 Eylül’de var olan sorunları 3K’den 3X’e dönüştürdüğünü belirten HDP Milletvekili Kemal Bülbül, “3 bilinmeyenli denklemde varlık, sosyoloji, örgütlenme noktasına gelebilmenin mücadelesini yürütmek lazım” dedi.
Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülen ve muhalefetin tüm itirazlarına karşı kabul edilen 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi’nin 6 Aralık’ta Genel Kurul’da başlayan görüşmeleri 17 Aralık Cuma günü sona eriyor.
Plan ve Bütçe Komisyonu’nda tartışmalarla başlayan görüşmeler, Meclis Genel Kurulu’nda da muhalefetin iktidara yönelik sert eleştirileriyle sürüyor. Halkların Demokratik Partisi (HDP), görüşülen 17 kamu kurumu bütçesinin “savaşa, saraya ve ranta” ayrıldığı eleştirilerinin yanı sıra dış politikada izlenen çatışmacı yaklaşımını dile getirdi. AKP-MHP’nin ret ve inkar politikalarını sürdürdüğü görüşmelere, Kürt sorunu, Kürtçeye yönelik baskılar gündeme damgasını vurdu.
KÜRT VE KÜRTÇE İNKAR EDİLDİ
Bütçe görüşmelerinde Kürtçe sözler tutanaklara ‘x’ olarak geçti, Kürtçe konuşan HDP Milletvekili Urfa Ayşe Sürücü’nün mikrofonu kapatıldı. “Kürdistan’a özgürlük” sözlerini sarf eden HDP Urfa Milletvekili Nusrettin Maçin’e Genel Kurul’a 3 bileşim katılmama cezası verildi. Bir yandan “Kürt ve Türk kardeştir” söylemini yükselten AKP ve MHP’li milletvekilleri, Kürtçeye en çok karşı çıkanlar oldu. AKP içerisinde yer alan Kürt milletvekillerinin bu tutumu da gelişen inkarın boyutunu bir kez daha ortaya koydu.
AKP ve MHP’nin Kürtçe’ye tahammülsüzlüğünü ise HDP Antalya Milletvekili Kemal Bülbül, Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi görüşmelerinde “3K’den 3X’e bilinmeyenli denklem” örneğiyle anlatması görüşmelere damgasını vurdu.
Çarşamba Röportajı’mızın konuğu olan HDP’li Bülbül, bütçe görüşmelerinde açığa çıkan ret ve inkar tablosuna dair soruları yanıtladı.
Görüşmeler boyunca bütçenin meşru olmadığına dair eleştirilerde bulundunuz. Nasıl bir bütçe görüşülüyor?
Bütçe bir toplumsal sözleşmedir. Toplumu teşkil eden tüm toplumsal grupların, bireylerin, tarafların, cinsiyetlerin, irade olarak katılıp, görüş beyan edeceği, eleştireceği öneride bulunacağı bir süreç. Siz de tanık oluyorsunuz, böyle bir süreç işlemiyor. Sarayda yazılıyor, çiziliyor, burada üzerine konuşuyoruz ama tek bir kalem değiştirilmiyor.
Bunu hangi temellere dayandırıyorsunuz?
Bu bütçe meşru değildir. Çünkü bütçeyi hazırlama yöntemi meşru değildir. İkincisi döviz faiz ikileminde zaten para pul oldu. Bütçe onaylanmadan tükendi.
Bu bütçe meşru değildir. Çünkü bütçeyi hazırlama yöntemi meşru değildir. İkincisi döviz faiz ikileminde zaten para pul oldu. Bütçe onaylanmadan tükendi. Bu açıdan da meşru değildir. Üçüncü olarak da toplumun ihtiyaçlarına göre değil, sarayın kendini var etme, AKP-MHP iktidarının kendini var etmesi üzerine kurulu olduğu için meşru değildir. Dördüncüsü de en önemlilerinden biri; Tevhidi Tedrisat Kanunu 3 Mart 1924’te çıktı. Bu kanunu Türkçeleştirdiğimiz zaman, eğitimin birliği diye tabir edilecek ve Türkçe dışındaki dillerle eğitim yasaklanması anlamına gelir. Yaklaşık yüzyıldır Kürt halkından toplanan vergilerle Türkçeye hizmet ediliyor. Şimdi vergi toplarken keyfine göre topluyor, kendine göre bir adalet ihdas ediyor ama vergiyi paylaştırırken, aynı adaleti göstermiyor. Burada bir suç var. Bu da bütçeyi gayri meşru yapan sebeplerden biri.
Aynı durum Alevi toplumu için geçerli. İkinci Abdulhamit döneminde yani 1876 yılında Kanuni Esasi çıkarıldı. 1876’dan bu yana parlamento kısa kesintili aralarla parlamentoda bütçe yapmış. Bu bütçe yapımlarında Alevilerden toplanan vergi devlet dinine hizmet olarak, geri götürüldü ancak Alevi toplumuna hizmet olarak dönmedi. Bu saydığım sebeplerden dolayı meşru değil. Tüm bunların yanı sıra kadını kabul etmemesinden, çocuğa dayalı olmamasından da meşru değil. Başlı başına bir çocuk bütçesi olmalı. Bütün bunları ihlal ettiğinden dolayı bu bütçe hem demokratik değil hem paylaşımcı değil. Katılımcı olmaması hasebi ile gayri meşrudur.
Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi görüşmelerinde yaptığınız konuşmada, 3K’den 3X’e gelindiği tespitinde bulundunuz. 8 dakikalık bir konuşmada, çarpıcı bir değerlendirmeyle özetlediniz. AKP-MHP iktidarı ülkeyi nasıl bir noktaya getirdi?
Kürt hareketinin etki ve mücadele dinamizminin yükselttiği süreçte komünizm bile tehlike olmaktan çıktı. Bu sefer Kürtlük suç oldu, HDP’lilik suç oldu. Kürt ve Alevi olmak farklı kodlanmaya başladı.
Kısa sürede etkili çarpıcı bir şey yapmak gerekiyordu zira bütçenin tümü hakkında konuşmak, tümünü boyutlarıyla eleştirmek mümkün değil. MEB bütçesi üzerine konuşuyordum ve bu bütçenin öğrenci, öğretmen, okul boyutuyla değerlendirilmesi lazım. Bize verilen 8 dakikalık süreçte tüm bunları anlatmak mümkün değil. O halde çarpıcı, zihinde kalabilir, deyim yerindeyse meramımızı ifade edebilecek bir şey lazımdı. Oradan yola çıktım. 12 Eylül Askeri Darbesi öncesi, sonrası ve sırasında bize, Alevilere, Kürtlere ‘3K’ diye bir kodlama yapılırdı. Adeta kod ismi gibi. O zaman 3K; Kızılbaş, komünist, Kürt’tü. Tabi komünizm kavramı suç olmaktan çıktı. Kürt halk hareketinin yaptığı etki ve mücadele dinamizminin yükselttiği süreç nedeniyle komünizm bile tehlike olmaktan çıktı. Bu sefer Kürtlük suç oldu, HDP’lilik suç oldu. Bizim Kürt ve Alevi olmamız farklı kodlanmaya başladı.
Meclis’te Kürtçe konuştuğumuz zaman kayıtlara ‘X’ diye geçiyor. Birinci X Kürtlük, ikinci ‘X’ Alevi olduğumuz için kapımıza konulan kırmızı ‘X’, üçüncü ‘X’ HDP’nin kapatılması. Çünkü ‘X’ matematikte bilinmeyen demek. Bir de dördüncü ‘X’ var, toplumsal grubun, Kürtlerin, Alevilerin bir tür mahkum edildikleri yoksulluk, işsizlik buradan dört bilinmeyenli bir denklem ortaya çıkıyor. Bu sembolik bir anlatım. Bir anlamda ironik bir anlamda mizahi ama ne yazık ki acı bir gerçek. Hala bu ülkede Alevi inancı yasak, Kürt dili yasak, Roman, Arap dili yasak, anadilde eğitim, ibadet yasak. Kürtler kendi diliyle ibadet edemiyor. Romanlar kendi diliyle ibadet edemiyor. Türkiye’de bir anadil de ibadet sorunu da var. Dolayısıyla sorun sanıldığından çok daha büyük.
Bütçe görüşmelerinde partiniz sürekli hedef alındı, özellikle İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Kürtler sizden nefret ediyor” benzeri söylemler oldu. Sokaktaki baskı, bir de Meclis Genel Kurulu’nda kendini gösterdi…
HDP tükeniyor, Kürtler bizi sevmiyorsa, o zaman rahat olmanız lazım. Ama öyle değil. Süleyman Soylu’nun öfke ve nefret dolu psikolojisinden kaynaklı kafasından duman çıkıyordu.
Sorunun temelinde psikolojik olarak saldırganlığa, zarar vermeye dönüşen, fiili saldırıya dönüşen bir ırkçılık var. Süleyman Soylu’da da diğer bakanlarda da gördük. Bunlar bitmişliğini, tükenmişliğini buradan bastırmaya ve tahakküm oluşturmaya çalışıyorlar. ‘PKK’yi bitirdik’, ‘HDP tükeniyor, kimse HDP’ye oy vermiyor’, ‘Kürtler sizi sevmiyor’ dışında bir şey söylemiyorlar. Tamam madem öyle, size niye ateş düşüyor. HDP tükeniyor, Kürtler bizi sevmiyorsa, o zaman rahat olmanız lazım. Ama öyle değil. Süleyman Soylu’nun öfke ve nefret dolu psikolojisinden kaynaklı kafasından duman çıkıyordu. Kafasından duman çıkan birisi kalkıp da bize demokrasi, adalet, eşitlik konusunda bırakın söz söylemeyi, parlamentoya gelmemesi lazım. Utanç verici bir şey. Böylesi insanların bakan olması, icra konumunda olması, hükümet temsili konumunda olması utanç verici bir şey. Ama ne yazık ki hükümetin kendisi nitelik olarak böyle. Ulaştırma Bakanı aynı şeyi yaptı. Çevre Bakanı aynı şeyi yaptı. Ekonomik olarak, diplomatik olarak tükenmiş.
Belirttiğiniz sorunlar, Kürtlerin, Alevilerin yok sayılmasıyla çözülür mü?
Bu yöntemle çözülmez. Aslında bu yok sayma, bir yandan da var saymadır. Bu yok sayma, bir nefret yaklaşımıyla dışlama. Ama arkasından da şöyle demektir; ‘Ben sizi istemiyorum ama ne yazık ki varsınız. Varlığınızı kabul etmek zorundayım, varlığınızı kabul ettiğim için size bu kadar hakaret ediyorum. Kadınlarla, gençlerle, sizleri hapishanelere doldurduğumuz halde of demeden mücadele ederek, size her türlü zulmü uyguladığımız halde of demeden mücadele ile varlığınızı ortaya koyuyorsunuz, gibi bir inkar var.
Bilinmeyenli denklem olarak tanımladığınız 3X tespitinize dönmek istiyorum. 12 Eylül’den bugüne nasıl bir değişim var?
12 Eylül öncesinde devlet zihniyeti 3K’ydi. 3K’de hiç değilse bazı kavramlar vardı. Kızılbaş, komünist derken; hiç değilse inancın, etnik kimliğin adı söyleniyordu ama şimdi oda söylenmiyor. X bilinmeyen dedik ya, iyice bilinmeze gitmiş. Daha geriye gitmiş. 12 Eylül’de de ret ve inkar vardı, ırkçılık, faşizm vardı. İşkence vardı. Fakat adını söylüyordu; Kürt diyordu, Kızılbaş diyordu. Şimdi yok. AKP, MHP’nin ya da şu anda var olan nizamın çözüm üretebileceği, kimlikleri kabul edeceği, var olan sorunları çözüp, ortak yaşamı örgütleyeceği gibi bir beklenti olmak ya da böyle bir varsayım içerisinde olmak ham hayaldir.
Buna karşı nasıl bir yol izlemeli?
Mücadeleyi yükseltmek, yükseltmek gerekir. 3 bilinmeyenli denklemde varlık, sosyoloji, örgütlenme noktasına gelebilmenin mücadelesini yürütmek lazım.
Birincisi varlığımızı ortaya koymak, varlığımızı birleştirmek, bütünleştirmek. 12 Eylül Anayasası retçi, inkarcıdır. Yırtalım bu Anayasa’yı ve Türkiye’deki bütün halkları, etnik, inançsal kimlikleri kabul eden ortak yaşamı örgütleyen bir Anayasa oluşturalım. İkincisi varlığımızın siyasal, kültürel, sosyal örgütlenmesini yapmak. Siyasal örgütlemesi HDP’dir. Kültürel örgütlenmesi dilimize, inancımıza, tarihimize sahip çıkmaktır. Sosyal örgütlemesi kamusal alanda ve tüm alanlarda olabilmektir. Devlet şu anda Alevi halkının, Kürt halkının diplomalı insanlarını işe almıyor, KHK ile işten atabiliyor. Ama bizim birbirimizi dikkate almamız, kendi kamusal alanlarımızı oluşturmamız gerekiyor. Bu ırkçı faşist dalga sürekli devam etmeyecek, kırılmak üzere. Mücadeleyi yükseltmek, yükseltmek gerekir. 3 bilinmeyenli denklemde varlık, sosyoloji, örgütlenme noktasına gelebilmenin mücadelesini yürütmek lazım.
MA / Berivan Altan
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***