Kayıplara karşın akademisyenlerin ve uzmanların uyarıları sürüyor.
Bilim Akademisi, Türkiye’de yaşanan ekonomik krizin, para politikasının zayıf olan iktisadi temellerle birleşmesi sonucu ortaya çıktığına vurgu yaparak, gidişatın böyle sürmesi halinde iflaslar ve işten çıkarmaların beklenmesi gerektiği uyarısını yaptı.
Türk Lirası’ndaki kayıp ve fiyatlardaki artış sürüyor. Merkez Bankası (MB) Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın istekleri doğrultusunda son dört toplantıda 500 baz puan faiz indirirken, eylül ayı başından bu yana TL yaklaşık yüzde 49, sene başından beri ise yüzde 54’ün üzerinde değer yitirdi.
Ayrıca resmi enflasyonun da önümüzdeki aylarda yüzde 30’u aşmasına kesin gözüyle bakılıyor.
Asgari ücretse geçen hafta yüzde 50,44 zamlanarak 4 bin 253 liraya çıkarılmıştı. Sene başında 384 dolar olan asgari ücretin zamlı hali ise ancak 274 dolara ulaşabilmişti. Ancak geçen haftadan bu yana 14 dolarlık kayıp daha meydana geldi.
Kayıplara karşın akademisyenlerin ve uzmanların uyarıları sürüyor.
Bağımsız sosyal bilimciler oluşan, ALLEA (All European Academies) ve ISC (International Science Council) üyesi olan Bilim Akademisi de iktidara ‘iktisadi akla uygun’ politika çağrısı yaptı.
Akademinin açıklamasının tam hali şu şekilde: ”Türk Lirası, Merkez Bankası’nın faiz indirimine başladığı eylül ayından bu yana sürekli olarak değer kaybetmektedir. Eylül başında 8,3 olan dolar/TL kuru 2,5 ayda yüzde 100 artarak 17 aralıkta 16,5’e ulaşmıştır. Diğer bir deyişle, 2,5 aylık sürede TL yüzde 50 oranında değer kaybetmiş, yurt dışından alınan her ürün ve hizmet yüzde 100 pahalanmıştır. Eylül ayından bu yana izlenen para politikasıyla körüklenen TL’deki muazzam değer kaybı aralık ayı ortası itibarıyla açık bir döviz kuru krizine dönüşmüştür.
‘Zayıf iktisadi temeller’
Eldeki kriz dünya konjonktürünün değil, yakın dönemde ülkemizde uygulanan para politikasının zaten zayıf olan iktisadi temeller ile birleşmesinin doğrudan sonucudur. Bu zayıf iktisadi temellere rağmen bu şiddette bir kriz makul bir para politikası ile önlenebilir bir sonuç iken, para politikasının kendisi krizi tetikleme ve derinleştirme aracı olmuştur.
Hükümet ve Merkez Bankası döviz piyasasındaki gelişmeler karşısında aciz kalmakta ve uygulanmakta olan politikanın öncelikli olarak cari dengeyi sağlamaya yönelik yeni bir ekonomi politikası olduğunu iddia ederek, kurdaki kontrolsüz yükselişin enflasyonda hızlı bir artışa yol açtığını göz ardı etmektedir.
Hükümetin iddiasının aksine, TL’nin değersizleşmesi şuurlu bir stratejinin değil, sürdürülemeyen kötü ekonomi politikalarının bir sonucudur. Böylesi bir kriz ortamında Türkiye’de üreticilere kalıcı bir rekabet gücü kazandırılması imkansızdır.
‘İflaslar ve kapanmalar beklenmelidir’
Bazı günlerde yüzde 10’u bile aşan oranlarda artan döviz kuru, ülke çapında piyasalarda Türk Lirası cinsinden fiyat oluşumunu imkansız hale getirmiş, piyasalarda bir fiyatlama krizine yol açmıştır. Bu gelişmeler çok kısa sürede ticaret kanallarının tahribatına, yatırımların ertelenmesine, üretim ve talebin hızla daralmasına yol açacaktır.
Ekonomi biliminin kuramları ve ampirik bulguları göz ardı edilerek uygulanan bu politikalarda ısrar edilmesi durumunda, ülke çapında peş peşe şirket iflas ve kapanmalarının ve işten çıkarmaların yaşanması beklenmelidir.
Kurdaki artışın yol açtığı yüksek fiyat artışlarının toplumun farklı kesimleri ve üretim maliyetleri üzerinde yaratacağı olumsuz etkileri görebilen hükümet, bütün bu sorunlara neden olan ekonomi politikasını değiştirmek yerine, bu etkileri şimdilik bertaraf etmek için kamu bütçesinden çok yüklü harcamalar yapmak, bazı vergi gelirlerinden vazgeçmek yolunda adımlar atmaktadır. Bunlara kur artışının dövize endeksli kamu borcu üzerinden getireceği yükleri de eklediğimizde 2022 yılında kamu bütçe açığının GSYH’ye oranının bütçede öngörülen yüzde 3,5’in çok daha üzerine çıkması kaçınılmazdır.
‘Veriler sorgulanır hale geldi’
İzlenen politikanın sonucu olarak kısa vadede kamu borç stokunun sürdürülebilirliği sorunu ortaya çıkacaktır. Bütün bunların ötesinde, son yıllarda ülkede baş gösteren kurumsal erozyonun bir yansıması olarak kamu kurumları toplum nezdinde saygınlıklarını yitirmekte ve siyasi baskı altında görevlerini yapamaz konuma sürüklenmektedir. Kamuoyunun doğru bir şekilde bilgilendirilmesi için ülke çapında toplanan istatistiki verileri işlemek ve yayınlamakla görevlendirilmiş olan TÜİK’in ilan ettiği tüketici enflasyonu, büyüme ve işgücü verileri toplumun bütün kesimlerince sorgulanmaktadır.
Fiyat istikrarının yanı sıra sürdürülebilir ve kapsayıcı büyümeye ulaşmak ve cari dengede kalıcı iyileştirmeleri gerçekleştirmek için uygulanacak politikaların iktisadi akla uygun, diğer gelişmekte olan ülke deneyimlerinden ders çıkartmış ve Türkiye özeline uyumlulaştırılmış olması gerekir.
Ülkemizde bu tür politikaları tasarlayacak yetkinlikte iktisatçılarımız vardır.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***