Avrupa’da din, aşırılık ve aşırı sağ siyasetin bağlantısına odaklanan Araştırma ve Proje Koordinatörü Gionathan lo Mascolo, Open Democracy sitesine Almanya’daki Ülkücü hareketi değerlendiren bir makale kaleme aldı:
1970’lerden bu yana Almanya’da kamuoyu tarafından büyük ölçüde fark edilmeyen ve Bozkurtlar olarak bilinen bir Türk etno-milliyetçileri ağı kuruldu. Bu örgüt Almanya’da yaşayan Ermenileri, Kürtleri, Yahudileri ve siyasi muhalifleri hedef almıştır. Bugün grup, büyük bir iç güvenlik tehdidi oluşturuyor, ancak sürekli olarak hafife alınıyor ve ihmal ediliyor.
Neo-faşist Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) paramiliter kanadı Bozkurtlar, 1960 askeri darbesinden sonra Türkiye’de kuruldu. Türkiye’de 100’den fazla siyasi cinayet bu gruba atfedildi.
Bozkurtlar, Türkiye’nin 1933’ten sonra Nazi Almanyası ile yakınlaşması sürecinde atılan ideolojik temeller üzerine inşa edildiler. Anadolu’dan Doğu Çin’e ulaşacak ve tüm Türk etnisitelerini birleştirecek etnik-milli ve Müslüman bir varlık olan ‘Turan’ı kurma hedefleri (o zaman ve şimdi) Naziler tarafından desteklendi. 1980’lerde bu aşırı milliyetçilik biçimi yükselen İslamcılıkla birleşerek Türk-İslam sentezini doğurdu.
1961’de imzalanan Türk-Alman İşçi Anlaşması, bugün Almanya’da yaşayan üç milyondan fazla Türk kökenli insanın temellerini atan Gastarbeiter (misafir işçi) programını başlattı. Ancak Bozkurtların Almanya’da ortaya çıkışı, göçün tesadüfi bir sonucu değildi; daha ziyade, hem Almanya’daki hem de Türkiye’deki politikacılar tarafından desteklenen bir projeydi.
1978’de Bavyera’daki Hıristiyan Sosyal Birlik partisinin (CSU) Başkanı ve Bavyera Başbakanı Franz Josef Strauss, federal cumhuriyette Bozkurtlar için “olumlu bir psikolojik iklim” yaratılmasını savundu. Bu, Şili’deki Augusto Pinochet ve Güney Afrika’daki apartheid rejimi de dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki anti-komünist rejimlere mali destek sağlama planının bir parçasıydı. Strauss Türk aşırı milliyetçilerinin etkisinin, sol eğilimli olduğundan şüphelendiği Türk göçmenlerin siyasallaşmasını engelleyeceğini umuyordu.
Bozkurtlar kendilerini ‘idealistler’ anlamına gelen Ülkücü olarak tanımlamayı tercih ediyor. Almanya’da örgüte üye olan veya örgüte destek verenlerin sayısı net değil. Anayasayı Koruma Dairesi Verfassungsschutz’a göre, grubun 18 bin civarı üyesi var ancak İsmail Küpeli gibi uzmanlar bu sayıyı yaklaşık 7 bin olarak tahmin ediyor.
Verfassungsschutz’un güvenilmez tahmininin bir sonucu olarak Bozkurtlar ülkedeki en büyük aşırı sağcı grup olarak tanımlanıyor. Bu sansasyonel iddia, Almanya için Alternatif partisi (AfD) gibi aşırı sağcı aşırılık yanlıları tarafından da ülkenin yaygın anti-semitizmini yalnızca Müslüman topluluğa yüklemek için kullanıldı.
Hareketin Almanya’daki Türk toplumunun camilerinin ve merkezlerinin çoğunu kontrol etmesi, bu alanları siyasi beyin yıkama ve radikalleşme için kullanmalarına izin veriyor. Bozkurtların üye ve sempatizanları esas olarak Almanya’da siyasi, dini veya kültürel dernekler kisvesi altında faaliyet gösteren üç çatı örgüt altında faaliyette bulunuyor.
Türk Federasyon (ADÜTDF) diye adlandırılan örgüt, hareketin daha politik kolunu temsil ediyor. Buna karşılık, Avrupa-Türk Birliği (ATB) ve Türk-İslam Avrupa Birliği (ATIB) daha çok dini inançlara dayanıyor. Bunların her ikisi de Almanya’nın en büyük İslami çatı örgütü olan Diyanet İşleri Türk-İslam Birliği’ne (DİTİB) aittir ve 900’den fazla camiye kaynak sağlıyor.
MHP ve Bozkurtların Türkiye’deki siyasi rakiplerine yönelik şiddeti Almanya’da da aralıksız devam ediyor. Almanya’daki Bozkurtlar uzmanı Kemal Bozay’a göre, Türk komünist Celattin Kesim’in 1980’de Berlin’de öldürülmesi, 1990’lara kadar devam eden bir dizi siyasi cinayetinin başlangıcıydı.
2015’te patlak veren Türk-Kürt çatışması Almanya’daki Türk faşistlerinin başta Kürtlere ve onların destekçilerine yönelik yeni bir şiddet ve tehdit dalgasını işaret fişeğiydi. Bu gerçeğe rağmen Alman yetkililer ve politikacılar bu şiddet karşısında yakın zamana kadar hareketsiz kaldılar.
Bu hareketsizliğin olası bir nedeni, Bozkurtlar ile Hıristiyan Demokrat Birlik/Hıristiyan Sosyal Birlik (CDU/CSU) arasındaki bağların 1970’lerin sonlarında sona ermemiş, çoğunlukla yerel düzeyde bugüne kadar devam etmesidir. Göçmen entegrasyonu konusunda tavsiyelerde bulunan yerel konseyler ve komiteler, uzun zamandır Bozkurt hareketini desteklemeye devam etmektedir.
Bu uzun süreli ve devam eden irtibat ve işbirliği her iki taraf için de faydalı olmuştur. Bu yakınlık CDU’nun Türk toplumu içinde bir yer edinmesine yardımcı olurken Bozkurtlar için de radikal konumlarını muhafazakar kimlik altında gizlemelerini sağladı.
Bu işbirliği, CDU politikacıları tarafından giderek daha fazla eleştirilmeye başlandı ve partinin onlarca yıldır Bozkurtları nasıl desteklediğinden bahsetmeden de olsa, bir “uyumsuzluk maddesi” (CDU ve Bozkurtların aynı anda üyeliğini yasaklayan) önerisi gündeme getrildi. Ancak, CDU’nun 2016’daki federal parti konferansı bu teklife karşı oy kullandı.
Buna ilaveten, Federal İçişleri Bakanı, CSU’dan Horst Seehofer 2020 yılında Bozkurtların şemsiye örgütlerini yasaklamayı reddetti. Bakanın bu kararı, neredeyse tüm federal parlamento gruplarının ADÜTDF’yi yasaklamak veya en azından Bozkurtların Almanya’daki etkisini sınırlamak için oy kullanmasından ardından geldi. Federal hükümet AB-Türkiye mülteci anlaşmasını bozmamak için Ankara ile iyi ilişkileri sürdürmekle meşgul olduğundan, bu kararda büyük ihtimalle dış politika endişeleri ağır bastı.
Birbirini takip eden Alman federal hükümetleri, bazı dini politikaları için DİTİB’e ve dolayısıyla Türk hükümetine dış kaynak sağlayarak Bozkurtlara da özgürlük tanıdı. Tarihsel olarak, bu tablo, Alman hükümetlerinin 1960’lardan beri ülkeye gelen göçmen işçileri entegre etme konusundaki ilgisizliğinin bir sonucudur.
DİTİB, Türkiye’nin Suriye’yi işgali sırasında antisemitizm ve savaş propagandası yaydığı, Ermeni soykırımını inkar ettiği ve Almanya’daki Türk hükümetinin muhaliflerini izlediği için sürekli olarak eleştirildi. Birçok bölgesel hükümet, DİTİB ile işbirliği yapmak ve hatta örgütü Müslüman öğrencilerin İslami din eğitimine dahil etmekle suçlanıyor.
Son yıllarda, Alman iç güvenlik politikası, kurbanları çoğunlukla göçmen olan aşırı sağ terörist grupları, organize suç örgütleri veya Bozkurtlara karşı mücadele konusunda ilgisiz kaldı.
CDU/CSU’nun katılımı olmaksızın yeni bir hükümetin kurulması, eski ağları keserek, eğitim programlarını genişleterek ve bu tehlikeli örgütleri yasaklamayı ciddi olarak düşünerek Almanya’daki Türk aşırı milliyetçilerine karşı sayfayı çevirme ve kararlı bir şekilde hareket etme fırsatı sunuyor.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***