CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Muharrem Sarıkaya’nın moderatörlüğünde Habertürk TV’de gazetecilerin sorularını yanıtlıyor.
Geçtiğimiz haftalarda başlattığı ‘helalleşme’ tartışması hakkında konuşan Kılıçdaroğlu, “Siyaset çok kutuplaştı, yan yana geldiğimizde birbirimizin yüzüne bakamayacak duruma geliyoruz” ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu, ”Helalleşmenin özünde gelecek var” dedi.
‘KAVRAM, BENİM DIŞIMDA CHP’YE MESAFELİ OLAN KESİMLERİN DİLLENDİRDİKLERİ KAVRAMDI’
Kılıçdaroğlu’nun konuşması şöyle oldu:
“Benim CHP’ye mesafeli olan kesimlerle yaptığım toplantıların sonunda pek çok kişi ‘helalleşmemiz lazım’ diye güzel temennilerde bulundular. Ben bunu kamuoyuna açık toplantılarda da dillendirdim. Birbirimizi anlamamız gerektiğini, oturup konuşmamız gerektiğini ifade ettim. Kavram biraz benden çok, benim dışımda CHP’ye mesafeli olan kesimlerin dillendirdikleri kavramdı. Güzel bir kavram aslında. Barış, sevgi, hoşgörüye çağrı yapan bir kavram.
Pek çok çevreyle yanyana geldik, konuştuk. Bir televizyon programında ifade ettim, bir gazetede manşet oldu. Benim yaptığım video geniş kitleler tarafından paylaşılınca birdenbire öne çıktı. Biz düşüncelerimizi oturup tartışırız, konuşuruz. Yaptığımız çağrı Türkiye ve insanımız açısından son derece değerli. Varolan sorunlara önyargıyla yaklaşıyoruz, önyargılardan kurtulabilirsek çok güzel şeyler yapabiliriz. Farklı düşünceleri biraraya gelerek tartışabiliriz.
‘BİRBİRİMİZE ÖNYARGI İLE BAKIP SUÇLAMANIN ANLAMI YOK’
Siyaset kutuplaştı, birbirimize farklı gözlerle bakmaya başladık. Neredeyse yanyana geldiğimizde birbirimizin yüzüne bakamayacak pozisyon içine giriyoruz. Zaten bu toplum ekonomi, aile hayatı, işsizlikte sorunlar yaşıyor. Sorunları çözmek yerine birbirimize önyargı ile bakıp, suçlamanın anlamı yok. Türkiye’nin buradan çıkması lazım. Hep beraber sakince oturup ‘Bu sorunu nasıl çözeriz’ dememiz lazım. Geleceğe bakmamız lazım, helalleşmenin özünde gelecek var. Oturalım, tartışalım. Nasıl düzeltebiliriz? Önyargıları kırdığımız andan itibaren farklı bir Türkiye, farklı bir anlayış. Yunus’un dediği gibi sevgiyle…
Bir sürü mağduriyet var. Sadece başörtüsü değil. Ben ilk başörtüsü yasağının doğru olmadığını İBB adayı iken Okmeydanı mitinginde söylemiştim. Yusuf Ziya Özcan YÖK Başkanı iken ‘Yapmayın bu yasakları kaldırın’ demiştim. Kendisi de bu konuda açıklama yaptı. Şimdi o mağduriyetleri telafi edemeyiz. Üniversiteye devam edemedi, büyük acılar yaşadı. Onların acılarını anlamalıyız, yaşadıkları sorunları anlamalıyız. Aynı acıların yaşanmaması için gelecek inşa etmeliyiz.
’15 TEMMUZ’DAN BİR HAFTA SONRA BİR TELEFON GELDİ…’
Roboski’yi ve diğerlerini söyledim. Diyarbakır hapishanesindeki işkenceler, 28 Şubat mağdurları diyorsunuz, daha sonra 28 Şubatçıların yargılanması sağlayan ‘FETÖ’ organizasyonu var. Onlara da yapılan yanlış olduğuna inanıyorum. Bir kişiye haksızlık yapıldığı zaman bizden olup olmadığına, benim yanımda olup olmadığına bakmaksızın haksızlık karşısında net tavır takınmamız lazım.Bir ortak payda oluşturmalıyız. Bir kişi mağdursa yanına gidelim, oturalım, konuşalım, sorunu çözelim.
15 Temmuz’dan hemen sonra bir telefon geldi, 1 hafta geçmiş. Kadın öğretmen Ankara’da gözaltına alınmış. Kadın yeni doğum yapmış. Ben o çocuğun anne sütü emmesi gerektiğini söyledim, ‘hayır yapmayız’ dediler ve beni ‘FETÖ’cü olarak suçladılar. Bu çocuğun anne sütüne ihtiyacı var. Zaten nezarette kalmayacak bu çocuk. Bunun için mücadele ettikten sonra gerçekeşti bu. Ben bu kadını hiç görmedim. Bir haksızlık var mı? Evet vardı. Geleceğe bakacağız, benzer bir hak ihlali olmasın diye mücadele edeceğiz.
‘HELALLEŞME İLE HUKUKU KARIŞTIRDILAR’
Mücadele dün başörtüsüydü belki önümüzdeki gün başka bir şey çıkar önümüze. İnsanların hatalarından ders çıkarması lazım. Bunun yolu oturmak, konuşmak, istişare etmek, danışmak. Her yaptığımız doğru mudur? Hayır, öyle bir kural yok. Hata insana özgü bir kavramdır. Çünkü biz aklımızla hareket ederiz, bizim dışımızdaki canlılar duygularıyla ön sezileriyle hareket eder. Tanrı’nın bize verdiği sorgulamak gibi bir yetimiz var. Yanlış mahkeme kararları da verilebilir, insanlar mağdur olabilir. Güneydoğu’da hastaneyi basmaları. Kadıncağız adalet diye bekliyor. İnsanın içi eziliyor. Bir kadın oğulları gitmiş, kocası hastanenin içinde tüple öldürülüyor. Bununla ilgili dava açılamıyor, davaya gizlilik kararı koyuluyor. Demeliyiz ki burada adalet olmalı, bir hak teslim edilebilmeli. Helalleşme ile hukuku da karıştırdılar. Hukuk ayrı ama helalleşme biraz daha farklı. Helalleşme kucaklaşma, sevgiyi egemen kılmadır. Böyle bakmamız gerekiyor.
‘KADINA YÖNELİK ŞİDDET DAVALARINDA ‘İYİ HAL İNDİRİMİNİ’ KESİNLİKLE BİTİRMEMİZ GEREKİYOR’
Kadına yönelik şiddetin arttığını hepimiz biliyoruz. Bunun toplumsal, sosyolojik nedenlerine bakmak, araştırmak gerekir. O da akademik dünyanın konusu, bu konuda çok çalışma var. Kadına yönelik şiddet konusunda siyasetçilerin çok duyarlı olması lazım. Siyasiler varolan yasalar karşısında, ‘o gün kravat taktı, hakime saygı gösterdi, iyi halden yararlandı, düşük cezadan kurtuldu’ bu doğru değil. Bunu kesinlikle bitirmemiz gerekiyor. Hiçbir indirim olmayacak, en ağır şekilde cezalandırılacak. Geçen İstanbul’da öldürülen bir kızcağız vardı. İşine giden kızı elinize alıp kılıçla öldürüyorsunuz. Anne perişan, nişanlısı perişan, baba perişan, hepimiz üzgünüz. Bunun telafisi mümkün değil ama bu tür olaylara yol açan ortamı sonlandırmamız gerekiyor. Burada görev ağırlıklı olarak siyasetçilere düşüyor. Toplumsal barışı sağlamak, kullanacağımız dile özen göstermek. Bütün bunları yapmak mümkün.
Bir, Yargıtay’da bununla ilgili özel bir dairenin kurulması istiyoruz. İki, bu konuda özel mahkemelerin olmasını istiyoruz. Üç, aile içinde çatışma olduğu zaman olay karakola intikal ettiğinde, en az bir kadın polisin olduğu ekip tarafından olayın irdelenmesini, çözülmesini istiyoruz. Kadına yönelik şiddet buralarda görülmeli. Bunu yapmak istiyoruz. Elbette bu yapılabilir. Bu davalara bakıldığında, bizim içtihat dediğimiz benzer olaylar karşısında karar verilmesi gibi bir sonucu da ortaya çıkaracaktır.
‘BU ÜLKENİN İNSANLARININ HELALLEŞMEYE İHTİYACI VAR MI; BANA GÖRE VAR’
CHP’li aydınlar diye özel tanım bildiğim kadarıyla yok. Aydın olarak tanımladığımız kişiler doğal olarak bizi eleştirebilirler, bunları saygıyla karşılamak gerekiyor. Acaba söylediklerimiz doğru mu, buradan yola çıkarak bazı sorular hazırladım. Mesela, bu ülkenin insanlarının helalleşmeye ihtiyacı var mı? Bana göre var. Bu ülkenin insanları toplumsal vasatlıktan kurtulmalı mı, elbette kurtulmalı, daha ciddi bir entelektüel seviyeyi yakalayabilmeliyiz. Birbirimizi saygı ve ölçülü eleştirebilmeliyiz. Önyargılarımızdan kurtulabilecek miyiz? Kurtulabilirsek emin olun çok şeyi çözmüş olacağız.
‘ÇOCUKLARIMIZA GÜZEL BİR TÜRKİYE BIRAKABİLİRSEK OLAĞANÜSTÜ OLACAK’
Buralardan kurtulup, daha derinlikli bir çerçeve içinde olayı alıp, analiz edebiliyor muyuz? Buna da ihtiyacımız var. Benim şahsi kanaatim önyargıların tutsağı olursanız marjinale sürüklenmiş olursunuz, tutsağı olmazsanız oturup tartışabilirsiniz, sorunları sağlıklı olarak analiz edebilirsiniz. İnsanlar yaptıkları hataları kabul edebiliyorlarsa aslında bu bir erdemdir. Hatayı görüyorsunuz, yanlış olduğu pek çok çevre tarafından ifade ediliyor, siz de kabul ediyorsanız hatadan dönmek erdemdir. Olağanüstü gelecek perspektifi çizmemiz gerekir. Geçmişe takılıp kalma değil helalleşme. Acısı ve tatlısıyla pek çok olay yaşadık. Önceki yüzyılda bu ülkede gencecik çocuklar idam edildi, başbakanlar, bakanlar idam edildi. Darbeler oldu, bütün bunları yaşadık, istiyoruz ki çocuklarımız böyle acılar yaşamasın. Çocuklarımıza güzel bir Türkiye bırakabilirsek olağanüstü olacak.
‘UZLAŞMA KÜLTÜRÜNÜ HAPİSHANEDE DEĞİL MASA BAŞINDA YAPALIM’
Bu ülkede acıların yaşanmasını istemiyorum, insanların bir arada özgürce tartışmalarını istiyorum. Bütün isteğim çocuklarımıza güzel bir yüzyıl bırakalım. Yaşanan acılardan ders çıkaranlardan birisiyim ben. 68 olayları yaşadık, gençliğimizde insanlara önyargılarla yaklaşılırdı. Ülkücüler ile devrimciler hapse düşünce ‘Biz niye kavga ediyoruz’ dediler. Uzlaşma kültürünü hapishanede yapmayalım, masa başında, sohbet sırasında yapalım diye düşündüm.
‘TÜRKİYE’Yİ BURADAN ÇEKİP ÇIKARMAK LAZIM’
Kurumlar da hata yapabilirler. Hata kurumun kendisinden değil yönetenden kaynaklanır. Hatalar, yanlışlar olabilir. Gönül kırmış olabilirsiniz, yaptığınız hatalarla insanları mağdur etmiş olabilirsiniz. Bunlar hafızalarımızda duryor. Önemli olan yarayı deşmek değil yarayı kapatmak. Siyasetçiler bu yaraları sürekli kaşıyarak oy devşirmeye çalışıyorlar. Biz Türkiye’nin sorunlarından kopuyor, bu yaralarla uğraşmaya başlıyoruz. Buradan çekip çıkarmak lazım. Biz oturalım, bu memleketi nasıl kurtaracağız, ekonomiyi nasıl düzelteceğiz, eğitim sistemi felaket, dış politika gelip, nerelere dayandı? Önümüzde sağlıklı tutarlı tartışmamız gereken alan bu. Bir gelecek vizyonuyla biz önümüzdeki süreci görelim, o çerçevede götürelim.
‘PARTİ TABANININ HELALLEŞMEYLE İLGİLİ BİR SORUNU YOK’
Parti tabanında bir sorun yok. Ben ilçe başkanlarıyla, il başkanlarıyla görüşüyorum. Eleştiri geldiği anda benim il başkanım bunu çok rahat söyler, milletvekili arkadaşlarımız da rahatlıkla söyler. Çünkü bizde liderlik sultası yoktur. Bunu sahada gözlemliyoruz. CHP tabanının takip ettiği medya, sosyal medya ve diğer alanlar var. Lehte bu doğrudur diyen yazarlar da var, yanlıştır diyen yazarlar da var. Biz CHP olarak eleştirileri büyük bir saygıyla karşılarız. Bizim hatalarımız olabilir. Çocuklarımıza kavgasız bir Türkiye bırakmak zorundayız. İyiik, güzellik, ekonomi, eğitim, edebiyat, şiir, sporda yarışmalılar. Bunu entelektüel derinliği zaman içinde olmalı. Kısır tartışmalardan biraz çekilelim.
Biz iktidar değiliz. Olaylarda mağdur olanlar var. Roboski’ye milletvekili arkadaşlarımız gitti, güzel bir rapor hazırladılar. Bu bir üstlenme olayı değil. Hak ihlalleri demetinin Türkiye’ye getirdiği açmaz. Yoksa o günlerde CHP iktidarda değil ki. 28 Şubatçılar insanlar adaletle yargılanmadılar. Onların haklarını da savunacağız. Beni severler, sevmezler ayrı bir şey. Haksızlık varsa onun üzerine gitmek zorundayız.
’27 MAYIS KEŞKE OLMASAYDI, BUNU DEFALARCA SÖYLEDİM’
27 Mayıs’ta siyasal idamların yapılması aslında doğru değil. Orada da biz yokuz zaten. İktidara en yakın olduğumuz dönemde askeri darbeler olmuştu. 27 Mayıs olmasaydı ilk seçimde CHP iktidar olacaktı. Ben genel başkan olduğumda ilk ziyaret ettiğim yerlerden birisi Adnan Menderes’in mezarıdır. Celal Bayar’ın mezarına karanfiller bıraktım. Devlet hoşgörü ve engin insan sevgisiyle yönetilir. Kin, intikam, hesabını soracağım vs. Hesabı siyasetçi değil varsa bir suç mahkemeye göndereceksiniz.
27 Mayıs keşke olmasaydı, bunu defalarca söyledim. O dönemde rahmetli İsmet İnönü, idamlar olmasın diye basın toplantısı yaptı, ‘Yapmayın’ dedi. Cemal Gürsel’e ‘Bu idamlar ıyapmayın’ dedi, mektup yazdı ‘Yaparsanız büyük hatalar olur’ dedi. Bu hatalar oldu. Biz bu yaraları deşerek siyaset yapmayalım. Siyasetçiler olarak bunlardan ders çıkarılması gerektiğini bilelim. İkinci yüzyıla nasıl bir Türkiye olarak gireceğiz biz? İşsizliği sona erdiren, maden rafineriler kuran, ihracat yapan, demokratik standartlarını kendi ülkesine getiren. Ben diğer liderlere gelin demokratik standartları kendi özgür irademizle yapalım dedim. Demokrasi özlemimiz var ve yapacağız.
Kesinlikle bunların tamamını yapacağız. Bu ülkede hiç kimse ‘Ben haksızlığa uğradım’ dediğimde bağımsız yargı olacak, onu dinleyen siyasi otorite olacak, sorunları çözecek. Siyasi otorite haksızlığa karşı sessiz kalırsa, görmezden gelirse aslında en büyük haksızlığı yapmış olur. Öldürülen, eşi ve çocukları öldürülen kadının, Suruç’ta öldürülen kadının hâlâ elinde adaletle orada beklemesi. Kadıncağız Türkçe bilmiyor. Avukatı bana izah etti. İnsanın biraz vicdanı sızlar. Fakıbaba düzgün bir insan. Bürokrat ve doktor iken tanırım. Haksızlığa tahammül edemiyor. Bakın kaç savcı değişti. Haksızlığı kimler tarafından yapıldığını biliyorsunuz. Ben oraya genel başkan yardımcısı arkadaşı görevlendirdim. Gittiler görüştüler, savcıyla görüştüler. Bunu önümüzdeki ay parlamentoya getireceğiz. Kadın eline bir kağıt adalet istiyor. Orada bile izin vermediler.
‘CUMARTESİ ANNELERİ VE DİYARBAKIR ANNELERİ ADALET İSTİYOR’
Cumartesi ve Diyarbakır anneleri adalet istiyor mu? Evet istiyor. Ama ‘Bu anne bize yakın, öbürünü yerin dibine batırayım, çünkü bize oy veriyor’. Siyaseti bu alandan çıkarmamız lazım. Diyarbakır anneleri de haklı. Öbür taraftan çocuğun mezarını göstermiyor. Galatasaray meydanında oturuyorlardı. Hayır burada oturmayacaksınız dendi. Evlatlarını görmeden bu anneler öldü. Devlet dediğiniz kurum bu kadar acımasızca yönetemez. Anne de biliyor çocuğu öldü veya öldürüldü, ama ona mezarını gösterin. Mezarını gösterseniz geri gelecek mi, gelmeyecek tabii. Ama benzer bir olayı bu coğrafya yaşamasın artık.”
‘TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ YOK’
Gerginliği kim çıkarıyor? Ben gerginlikten yana değilim, oturup uygarca tartışmalıyız. Eskiden siyasi parti liderleri televizyonda özgürce tartışırlardı. Bu kaldırıldı, demokratik standartlarda aşınma var, Türkiye’de demokrasi yok, insan hakları ihlalleri fena boyutta. Emin olun öyle olaylar anlatıldı ki dün bana, gerçekten içim karardı. Bir şekliyle bunun aşılması lazım. Uyuşturucu önümüzdeki süreç içerisinde en büyük tehlike olarak toplumun önünde duracaktır. Türkiye’nin buradan kesinlikle çıkması lazım. Evet Türkiye’nin ciddi sorunları var, sorunları çözemiyorlar doğrudur. Bugün ekonomi tam bir felaket içindedir. Neyin ne olacağını kimse bilmiyor; yarın değil 1 saat sonra ne olacağını kimse bilmiyor.
‘BAKAN ‘SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZIN TALİMATIYLA YANGINLARI SÖNDÜRECEĞİZ’ DİYOR’
Devlette liyakat kalmamış, bakanlar bakan değil. Bakan ‘Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla yangınları söndüreceğiz’ diyor. Ne demek bu? Yangınları söndürmek için talimat mı olur. Cumhurbaşkanının ‘Bay Kemal’ demesinden rahatsız değilim. Biz onun çözüm üretmesini istiyoruz. Emekliye iki maaş ikramiyeye direndiler, taşeron işçiye direndiler, en son TRT payını kaldırdılar. Şimdi zamlar yeterince yansımadı. Toplumada ciddi tedirginlik var. Bunun altından nasıl çıkacaklar bilmiyorum. Hiçbir karar yok. Aldıkları kararlar toplumu asla rahatlatmıyor. Gerginliği yaratan kendisi gerginlikten besleniyor. Eleştirdiğim her konunun altında çözümünü söylüyordum.
Şimdi bir konuyu eleştiriyorsak nasıl çözülmesi gerektiğini söylüyoruz. Bazen uyuyorlar bazen uymuyorlar. Bu sistem Türkiye’yi buraya getirdi. Bundan sonra daha da kötüye götürecek. Bizim erken seçim talebimiz vatandaşımız daha büyük problemle karşılaşmasın diye. Bakın kış aylarında kaç kişinin elektriği kesildiğini duyacaksınız. Numan Kurtulmuş asgari ücretin yükseltilmesini savunuyor, iktidarda değil misiniz siz? Yönetilemeyen bir Türkiye gerçeği var.
‘BİR KİŞİ EGOSUNA YENİLMİŞSE SİSTEMİ DEĞİŞTİREMEZ’
Biz bunu deyince hakaret ediyorlar, hiçbirisi umrumda değil. Sistemi değiştiremezler. Bir kişi egosuna yenilmişse sistemi değiştiremez. Biz buna kibir diyoruz. Herşeye ben karar veririm, herşeyi ben bilirim noktasına gelmişse, bu ruhsal yapıdan kurtulamamışsa onun sistemi değiştirmek diye bir düşüncesi yok. Yüzlerce, binlerce kişinin ataması bir kişinin imzasına bağlanmış durumda. 72 bin kadrolu ataması bir kişiye bağlanmış. 72 gün atama için kaç gün olması lazım. Dünyada böyle bir devlet yok, tarihte de yok aslında. Bunu söyleyince hakaret ediyorlar, gerginlik yaratıyor. Millet, millet diyorsunuz. Tamam gidelim sandığa. Veya referandum yapsınlar, seçime gidilsin mi diye.
‘BİR DOKTORU GETİRİP MERKEZ BANKASI BAŞKANI YAPAMAZSINIZ’
Göreceksiniz, en ufak bir şüpheniz olmasın. Hem söyleyip hem yapmamak samimi durmamak demektir. Benim temel özelliğim söylediklerimin arkasında durmamdır. Ben samimi bir insanım. Bu olay beni dahi aştı. Toplumun her kesimi bu olayı tartışmanın dışına çıkarmış durumda. Biz geleceğe yaraları kaşıyarak değil daha güzel bir gelecek inşa edelim diyorum. Yaralar hala açık, ama yapacağız. Çocuklarımız, geleceğimiz için yapacağız. Bir tarafa yazın, gazetecesiniz.
Devlet yönetimindeki temel kural liyakattır. Bir doktoru getirip Merkez Bankası Başkanı yapamazsınız. Tıp fakültesinde dekan yapabilirsiniz. İnşaat mühendisini tarımla ilgili alanda görevlendiremezsiniz. En son iktisatçılar küçük ayrımlarda işbölümüne giden ülke gelişmiş ülkedir tanımı yapıyor. Bizde şu anda Merkez Bankası fiyat istikrarını sağlayan bir kurum olmaktan çıkmış durumda. Fiyat istikrarı görevi Merkez Bankası’na verilmiş durumda. Ama bu görevi yapamıyor. Merkez Bankası’na müdahale ediliyor.
‘MERKEZ BANKASI’NIN FİYAT İSTİKRARI SAĞLAMA KAPASİTESİ YOK’
“Dün sayın Erdoğan açıklama yapıyor, ‘Merkez Bankası bırakın da bağımsız karar versin.’ Aynı Erdoğan Meclis’te ‘Merkez Bankası Başkanını görevinden aldık, çünkü laf dinlemiyordu’ diyordu. Hangi Erdoğan? Dünya kamuoyu Merkez Bankası Başkanının bağımsız olmadığını Erdoğan’ın kendi açıklamalarından dinliyor. Merkez Bankası Başkanı’na görevi TBMM veriyor. Ama Erdoğan bu kanunu iğdiş ediyor. Fiyat İstikrarı Komisyonu kuruldu. Hiç toplandı mı peki? Merkez Bankası’nın fiyat istikrarı sağlama kapasitesi yoktur. Para Politikaları Kurulu’na arkeolog tayin edildi. Tarihi paraları mı inceleyecek orada? Efendim faizi indireceğiz, güzel, asıl yardım etmek istiyorsan, faizi indiriyorsun dolar çıkıyor, doları indirirsen faiz yukarı çıkacak. Faizi devlet alıyor. Yıllık faiz 19.2. Peki 1’e indirsin. Vatandaş borcunu ödeyemeyince yüzde 19.2 faiz alıyorsunuz, indir, sıfır yap. Yetki sende. Faizini düşür götürsün yatırsın. Merkez Bankası’nın faiz indirmesi elinde dolar tutanlara, bankada parası olanlara yarıyor. Köprülere para ödenecek? Kim ödeyecek, halk ödüyor, bizle ödüyoruz. Dolar yükseldi, Avro yükseldi tamam. Peki ne olacak bu milletin hali?
Sayın Erdoğan şunları yapacağız diye paket açıklıyor mu? Açıklayamaz. 128 milyar dolar, o tarihlerde dolar 7-8 lira mıydı, belki de 6 lirayıdı bilmiyoum. 128 milyar alanların elde ettiği kara bakın. Damat giderken at izi it izine karıştı diye açıklama yaptı. Merkez Bankası bunu neden araştırmadı? Yasal yetkisini bir protokol ile Hazine ve Maliye Bakanlığı’na devredemez. Bütün bu değişimler oluyor, sessizliğini koruyan Hazine ve Maliye Bakanı. Hiç konuşmuyor? Niçin?
‘ERDOĞAN GERÇEKLERDEN KOPMUŞ BİR İNSAN’
Nasıl bir bütçe bekliyoruz? Aslında bütçe çoktan eskidi. Parlamentoya gelirken öngörülen enflasyon eskidi. Gelen bütçe garantili yatırımlara, yol, köprü vs. döviz bazında ödenecek. Emin olun herkesin, başta iş dünyasının kafası karışık. Erdoğan açıklamada iş dünyasını suçluyordu. Faizi düşürdük, neden gidip kredi almıyorsunuz diye suçluyordu. Adam yarın sabah ne olacağını bilmiyor, yatırım yapabilir mi?
Erdoğan gerçeklerden kopmuş bir insan. Tam bir paralel devlet yapılanması var. Bir Saray ve diğerleri. Hazine ve Maliye Bakanlığı, YÖK, Dışişleri Bakanlığı’nın izdüşümü sarayda var. Şimdi bütçeyi bile kendisi yapmıyor. Bakanlar eski bakanlar değil. Bildiğimiz atamayla gelmiş devlet memuru. Hiçbir yetkileri yok. Bütün yetkiler bir kişide toplanmış Oradan gelen talimatlarla iş yapıyorlar. Bunların iradeleri yok. Bütçe sorusunda hiçbir karar alamazlar, herhangi bir şey söyleyemezler. Ödenekler Erdoğan’dan yazı çıkmazsa duruyor.
Bazı çevrelere göre doların yükselmesi bilinçli yapılıyor. İhracat artacak, bol miktarda döviz gelecek diye düşünülüyor. Erdoğan ithalatın ne olduğunu bilmiyor. Şeker pancarı var bizde. Fabrika, işçiler bizde var. Siz zam yapıyorsanız bu adam ya iflas edecek ya iflas edecek. Asgari ücrete bir şey vermeyecekler onu söyleyeyim. Gerçeklikten kopuk olan ekonomi anlayışıyla ekonomileri, piyasaları düzelteceksiniz. Bir kere güven yok siyasal yönetim ile iş dünyası arasında. Sana güvenecek. Geçen birisi anlattı. Kendisine ev yapmış. Musluk, vana vs. alıyor. 150 bin lira fatura çıkıyor. 1 hafta sonra geleceğim diyor. Satıcı da diyor ki, “150 bin lira sana veriyorum, üstüne de 50 bin lira da sana veriyorum. Bu malları ben alıyorum. Aynı fiyata bunları tekrar alamam.” Böyle bir olay içinde hangi ihracattan söz ediyorsunuz.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***