Stockholm. Demir Sönmez’i, ilkin Ankara’da Dost Kitabevinde çalışan bir genç olarak tanıdım. Daha sonra yolumuz Ankara’dan sonra yerleştiği Cenevre kentinde hep kesişti.
Az uğramadım başkanı olduğu Cenevre Halk Evine.
Milletler Cemiyetinde düzenlenen bir toplantıya Hrant Dink ile birlikte katılmıştık. Demir’le buluşmadan olmazdı elbet.
Bir ara Cenevre Sanat ve Tarih Müzesinde çalıştı. Ama işine bir süre sonra son verildi. Sebebi mi? Cenevre’yi ziyaret eden Filistin temsilcisi ile resim çektirmek! Hem de müze görevlisi resmi kılığı ile!
Filistin’in uluslararası planda resmen kabul görmeğe başladığı ilk dönemlerdeydi. Deli dolu heyecan dolu olan Demir kendini nasıl dizginlesin?
O da kendini sokaklara vurdu kamerası ile.
Cenevre kentinin fotografçısı oldu.
Cenevre dünya güzeli kentlerinden biri. 1. Dünya savaşından sonra kurulan Milletler Cemiyetinin binası Cenevre’deydi.
Demir’in sergilerinden biri Cenevre gölü sahil boyunda, Wilson evi yakınlarında açıldı. Ve Cenevre tarihinde ilk kez bir sergi saldırıya uğradı. Hooliganlar sadece futbolda mı var sanıyorsunuz. Siyasette de oluyor. Ne de olsa Başkan eski futbolcu. Taraftar ise hayli agresif!
Şimdi bina Birleşmiş Milletlerin. Cenevre B. M.’in York’dan sonraki ikinci merkezidir diyebiliriz.
BM bünyesinde kimi devresel toplantılar Cenevre’de olur.
Mart ayındaki toplantılardan birine merkezi Paris’te olan Uluslararası İnsan Hakları Federasyonunun delegeleri arasında yer alarak katıldığımızı hatırladım şimdi Akın Birdal ve Nazmi Gür ile birlikte. HDP’nin dış ilişkiler sorumlusu Nazmi Gür şimdi Hapis!
Dolayısıyla binanın önündeki meydan, her kıtadan dünya halklarının kendimi ifade etme ve yapılan haksızlıkları protesto etme alanıdır. Yani biraz Londra’daki Hyde Park’ın işlevini görür.
İşte Demir Sönmez’in kitap olarak yayınlanan albümlerinden biri bu alandaki insan portrelerini yansıtmaktaydı. İsmail Şimşek bu sergiye ilişkin bir söyleşi yaptı onunla:
İsviçreli bilim insanı Jean Zigler, “Demir Sönmez’in kitabına aldığı her bir fotoğraf karesinin kökünde aynı duygu vardır; Umut!” diye yazmıştı önsözünde.
Ve kapakta geleneksel kılığı içinde elinde pankart bir Kürt kadınının portresi yer almaktaydı.
BM binası önündeki alanda açılan bir sergisinde Berkin Elvan’ın da resmi vardı. Bu resmin kaldırılması resmen talep olundu. Elbette reddolundu.
Ama Demir Sönmez Irak’da kurulan Kürt yönetiminin topraklarında kurulan yeni yaşamı da fotoğraflamasa olmazdı. Bir sergisi de buna ilişkindi.
Fotograf enstantane tanıklık demektir. Yaşanan anları kayda geçmedir.
Daha sonraki albümünde Demir Sönmez, pandemi sırasında Cenevre’nin boş sokaklarını fotoğrafladı.
Ve onun son albümü ise son Dağlık Karabağ/Artsagh Savaşında yaşanan insanlık trajedisine ilişkin.
İngilizce ve Fransızca iki dilli olarak çıktı.
Demir kelle koltukta savaş muhabirliği de yapmış oldu.
Umarım bölge Kafkasların Vietnam’ına dönüşmez.
Albümdeki en çarpıcı resimlerden biri de, Ezidi bir askerin cenazesinde ağıt yakan kadınların resmi.
“Kürt diyarında alışık olduğum acıyı bu defa başka bir coğrafyada hissediyordum…” diyor Demir Sönmez ve şöyle devam ediyor: “Erivan’da yayın yapan Dengê Êzidî gazetesi yayın üyesi ve Sincar Ezîdî Milli Birliği Başkanı Boris Murazi, kendisi ile yapılan bir söyleşide şöyle diyordu: ‘1915 her ne kadar sadece Ermeni Soykırımı olarak bilinse de biz, Êzidîler de, bu soykırımın en büyük mağdurlarından birisiyiz… Ailem 1915’te Kars’a bağlı Kondurak köyünden kaçmış.”
Demir Sönmez ve kameran, iyi ki varsınız.
Keşke bu kitaplar Türkiye’de Türkçe olarak da yayınlansa.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***