Siyaset Bilimci Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu Ülkenin içinde bulunduğu durumu, yönetim sistemini, sultanizim kavramı ve sultanizmin beş özelliğini Cumhuriyet’ten İpek Özbey’e anlattı.
Sultanizm kavramını, fizikçinin kütleyi ya da momenti kullandığı gibi teknik bir kavram olarak kullanıyorum diyen Kalaycıoğlu, “Sultanizmin beş özelliği var, beşi de Türkiye’de mevcut. Birincisi kuvvetler ayrılığının tersi olarak hükümet ve devlet arasındaki farkların bulanıklaşması. Yasamanın hiçbir etkinliğinin olmaması, iktidar partisinin hem hükümete hem de devlete hâkim olmasıyla bir tür parti devletinin oluşması. İkincisi, kişiselliğin yönetim üslubuna egemen olması, kurumların kıymetinin olmayışı… Üçüncüsü mevcut anayasa, yasa ve genel olarak her kuralın seçici olarak uygulanması veya yönetimde hiç kale alınmaması. Dördüncüsü çoğulculuğun ortadan kaldırılarak devlet ve liderin sınırsız iktidarının kurulması. Beşincisi ekonominin kurallarının çarpıtılarak ahbap çavuş ekonomisi halinde işlemesi” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Kalaycıoğlu, Bugünlerde Türkiye’nin durmunu anlatan bir makale yazsaydım başlıkları “Demokrasinin Geriye Düşüşü”, “Otoriterleşme” şeklinde olurdu dedi. “Türkiye çeşitli sosyo-kültürel fay hatlarıyla bölünmüş bir ülke. Bu fay hatlarının iki tarafında yer alanlar arasındaki farklılıklar ve ayrımlar arttı. Bunun üzerinden bir cepheleşme var. Cepheleşme kültürel değerler üzerinden olduğundan mücadele de bu kültürel kimlikler, değerler üzerinden bir boğuşma ve adeta savaş olarak devam ediyor. Almanların güzel bir kavramı var; “kulturkampf” diyorlar. Kültürel boğuşma demek… Ben de böyle derdim.
Kalaycıoğlu konuşmasına şöyle devam etti; “bir tarafta tamamen seküler bir dünyaya, diğer tarafta tamamen kutsala inanan, ayrışmış insanlar… Çoğunluk merkezde, ikisi arasında gidip geliyor. Bunun ötesinde Türk siyasal sistemi mezhepler üzerinden Sünni mutekit – Alevi, Türk-Kürt milliyetçiliği ve demokratikleşme-otoriterleşme üzerinden ayrışan bir yapıya dönüştü. Böylece seçmen içerisinde sekiz blok oluştu. Bunlar birbiriyle örtüşüyor, aynı zamanda çeşitli değerler itibarıyla da çatışıyor. O yüzden çok sayıda konuyu kakofoni halinde tartışmaya başlıyoruz. Bu da siyaset erbaplarına sömürebilecekleri muazzam bir maden teslim ediyor.”
KALAYCIOĞLU: YAPAY ÜRETİLMİŞ PARTİ HÜKÜMETİ ÇOĞUNLUKÇU YÖNETİM ANLAYIŞIYLA BİRLEŞİNCE SONUÇ DEMOKRASİ OLMUYOR
Yaşanan bu durumun birçok ülkede olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, “Mesela İsviçre, Belçika, Hollanda var. Bunlar yüzyıllardır bu boğuşmaları yaşıyorlar. Ama bunlarla yaşamayı öğrenmiş durumdalar. Birbirlerini boğazlamadan, dışlamadan, kucaklayarak, dolayısıyla demokrasi olarak yaşamayı öğrenmişler. Biz henüz başlarındayız. Yaşananları yapay bir gündem kabul edip bir kenara bırakamayız. Biz bunları yaşayacağız, çünkü bu aynı zamanda bizim kim olduğumuzun, toplumsal hayatımızın anlamını tanımlıyor. Aynı zamanda biz doğup büyürken kendi siyasal kimliğimizi oluşturuyoruz, bu kimliğin unsurları bunlar…Burada daha ziyade psikolojik bir derdimiz varmış gibi görünüyor. Bir de büyük sermayenin itirazı var, çünkü devlet üzerinden iş görüyorlar, orada tek bir muhatap istiyorlar. İyi de yapay üretilmiş parti hükümeti çoğunlukçu yönetim anlayışıyla birleşince sonuç demokrasi olmuyor işte…
‘ORTAYA NEO-PATRİMONYAL SULTANİZM ÇIKTI’
Zaman itibarıyla demokrasi seviye kaybediyor, otoriter bir rejime dönüşüyor diyen Kalaycıoğlu, “”Bir de anayasayı buna göre değiştirdiğinizde sorun katlanıyor. 1982 Anayasası zaten başından itibaren hesap vermez bir Cumhurbaşkanlığı kurumu yaratmış durumda. 1989’dan beri her yerde başkanlık sistemiyle demokrasiye geçilemeyeceğini anlatmaya çalışıyorum. Özal, bu rejim değişikliğini talep eden ilk lider oldu ama gerçekleştiremedi, ömrü yetmedi. Demirel yapamadı, Erdoğan yaptı. Sonuçta ortaya modern kılıklı geleneksel bir rejim, neo-patrimonyal sultanizm çıktı. Sultanizm kavramını, fizikçinin kütleyi ya da momenti kullandığı gibi teknik bir kavram olarak kullanıyorum bu bağlamda.
‘İKTİDAR PARTİ HEM HÜKÜMETE HEM DE DEVLETE HAKİM’
Siyaset Bilimci Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu; sultanizmin beş özelliği şöyle anlatıyor;
Beş özelliği var, beşi de Türkiye’de mevcut. Birincisi kuvvetler ayrılığının tersi olarak hükümet ve devlet arasındaki farkların bulanıklaşması. Yasamanın hiçbir etkinliğinin olmaması, iktidar partisinin hem hükümete hem de devlete hâkim olmasıyla bir tür parti devletinin oluşması…
İkincisi, kişiselliğin yönetim üslubuna egemen olması, kurumların kıymetinin olmayışı…
Üçüncüsü mevcut anayasa, yasa ve genel olarak her kuralın seçici olarak uygulanması veya yönetimde hiç kale alınmaması.
Dördüncüsü, rejimin toplumsal kökenlerinin zayıflayarak iktidarın merkezileştirilmesi, çoğulculuğun ortadan kaldırılarak devlet ve liderin sınırsız iktidarının kurulması.
Beşincisi, ekonominin kurallarının çarpıtılarak ahbap çavuş ekonomisi halinde işlemesi.
Sultanizmle yönetilen ülkelerden örnek olarak Nikaragua veren Kalaycıoğlu, “Tam bir sultanizm, Devlet Başkanı Daniel Ortega’nın başkan yardımcısı, eşi. Seçime giderken mağlup olmasını sağlayacak adayı hapse attırdı. 15 aday var, risk oluşturmayan altı tanesini onayladılar. Haiti, Afrika’da Zaire, Bokassa’nın Orta Afrika Cumhuriyeti diğer örnekler” şeklinde ifade etti.
‘MUHALEFETİN İTİBARSIZLAŞTIRILMASI, DÜŞMANLAŞTIRILMASI VE YOK EDİLMESİ STRATEJİSİ UYGULANIYOR’
Kalaycıoğlu, “sultanizm rejimlerinde muhalefetin güçlü olduğunu gösteren hiçbir kanıt yok. Hatta birçoğunda muhalefet yok. Bunun en üst noktasına, zirvesine çıkmış olan Rusya. Muhalefet liderini öldürmeye kalktılar, beceremediler hapse attılar. Sonuç itibarıyla muhalefetin itibarsızlaştırılması, düşmanlaştırılması ve mümkünse yok edilmesi stratejisi uygulanıyor. Bizde de “Bunlar düşmandır, Türkiye’nin çıkarlarının karşısındadır” deniyor. Bu şartlar altında ne kadar muhalefet edebilirsiniz, söyleminizi karşı tarafa nasıl anlatabilirsiniz? Ki güvensizlik ortamındasınız, karşı taraf sizi düşman olarak görüyor. Bu şartlar altında daha önce rastlanmamış ölçüde farklı siyasal kökenden, ideolojiden, gelenekten siyasi partilerin demokratikleşme üzerinde birleşmeye çalıştıklarını görüyoruz. Şu ana kadar başarılı sayabileceğimiz bir noktadalar. Altı siyasal parti, artı HDP büyük ölçüde demokrasiye dönüş gereğinin farkında, muhalefet zaten demokrasinin tanımlayıcı unsuru, saygın kurumu, ne kadar muhalefet, o kadar demokrasi. Somut önerileri henüz ortaya çıkmadı ama muhalefetin şu aşamada bu kadar dayanışma gösterebilmiş olması bile bence önemli bir başarı” dedi.
Cumhuriyet’te yer alan haberin tamamına link üzerinden ulaşabilirsiniz.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***