Kişisel Web sitesinde yayımladığı söz konusu yazısında, “Geçen hafta hayatımın belki de en ilginç davasını izledim” diyen gazeteci Müyesser Yıldız, en temel hukuk ilkelerinin dahi ayaklar altına alındığı günümüz yargı siteminin içler acısı halini, bir Bylock doyası üzerinden anlattı.
İşte o yazı:
Masumiyet karinesi, suçun şahsiliği, kanunsuz suç ve ceza olmayacağı gibi hukukun en temel ilkelerinin yeniden “keşfedildiği” bir dönemden geçiyoruz. Bildiğimiz bir ilke daha var; “Bir kişi aynı suçtan iki kez yargılanıp cezalandırılamaz.” diye. Ancak galiba bu konuda da hukuk tarihine geçeceğiz!..
Çünkü geçen hafta hayatımın belki de en ilginç davasını izledim. Dava konusunu anlamak için öncesini anlatmam gerekiyor.
E.Ç. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden 1 ay kadar sonra kamu görevinden ihraç edilir ve tutuklanır. Suçlamalardan biri “ByLock kullandığı” iddiasıdır. Yapılan yargılamada E.Ç. kesinlikle ByLock kullanmadığını, “ByLock var” denilen iki telefonu evde eşi ve çocuklarıyla ortak kullandığını anlatır.
Ancak Mahkeme, “MİT tarafından hazırlanmış ByLock teknik raporu ile polis araştırma tutanağı, sanığın adı ve soyadından oluşan şifre gibi delillere” dayanarak E.Ç.’yi 8 yıl hapis cezasına çarptırır.
Bu arada Bylock tespit edilen telefonlarla bağlantılı olarak sanığın -evdeki internet hattı üzerine kayıtlı olan- 80 yaşındaki babası da gözaltına alınır. Bir hafta gözaltında tutulan baba hakkında ise kovuşturmaya yer yok kararı verilir.
E.Ç.’nin yargılama sürecine dönersek; Yargıtay yerel mahkemenin kararını onaylar. Yani sanığın tüm itirazlarına rağmen kendisinin, dava konusu telefon hatlarından ByLock kullandığı kesinleşmiş olur.
Yargıtay’ın onama kararının ardından 5 yıldır hapiste olan E.Ç., yattığı süre göz önünde bulundurularak tahliye edilir.
E.Ç.’nin tahliyesinden kısa bir süre önce bambaşka bir gelişme yaşanır ve bu defa eşi F.Ç. gözaltına alınır. Peki F.Ç. neyle mi suçlanır? Eşinin yargılanıp hüküm giydiği telefon hatlarında ByLock kullananın o olduğu iddia edilir!..
Soruşturmayı yürüten polisler gözaltı işlemi sırasında el konulan, eşi E.Ç.’nin adına kayıtlı telefonda, F.Ç.’nin adını çağrıştıran şifreden hareketle bu “değerlendirmeyi” yapmıştır.
F.Ç. Savcılık sorgusunda okuduğu okulları, gittiği dershaneleri, eşiyle nasıl evlendiğini anlatıp “FETÖ” ile hiçbir bağ ve bağlantısının bulunmadığını ifade ederken şunları söyler: “Belirttiğim GSM hattı eşim E.G. adına kayıtlıdır, ancak bu hattı 2013’ten beri ben kullanıyorum. Benim adıma kayıtlı telefonu da 14 yaşındaki kızım kullanıyor. Örgütün gizli haberleşme programlarından olan Bylock, eagle, kakao gibi programları kullanmadım. Sormuş olduğunuz …. … .. .. numaralı telefon hat eşim adına kayıtlı olup, eşim iki farklı hat üzerinden ByLock kullanıcısı olduğu gerekçesiyle 7 yıl 12 ay hapis cezası aldı ve hükmü onaylandı. .. .. ile biten hat dışında eşim adına kayıtlı olan .. .. ile biten numaralı hat üzerinde de ByLylock tespiti yapıldı bu hattı da eşim kullanıyordu. Bu iki hat nedeniyle eşimin mahkumiyetine karar verildi.”
Cumhuriyet Başsavcılığı F.Ç.’nin adli kontrolle serbest bırakılmasına karar verse de, “FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün gizli haberleşme araçlarından ByLock programını kullandığı” suçlamasıyla iddianame hazırlar ve onun hakkında da dava açılır.
İşte geçen hafta izlediğim dava bu davaydı. F.Ç. Savcılık ifadesini tekrarladı. Avukatı, polislerin bir şifre üzerinden çıkarım yapıp adeta niyet okuduğunu, sözkonusu şifrenin ByLock şifreleri için belirlenen kriterlere uymadığını, düzenlenen raporların tutarsız ve eksik kayıtlara dayandığını, daha önemlisi F.Ç.’nin eşinin aynı suç isnadıyla cezalandırıldığını vurguladı.
Sonuç ne mi oldu?
Mahkeme, aynı suçlamayla 8 yıl hapis cezasına çarptırılıp 5 yıl yatan eşi E.Ç.’nin tanık olarak dinlenmesine karar verdi ve duruşmayı Mart’a erteledi. İlgili bakanlar, “Hukuk önde mi gider, arkadan mı gelir” diye tartışadursun, işte ülkemizde bunlar yaşanıyor!..”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***