SANAT | M. NEDİM HAZAR
Charles Lutwidge Dodgson, sadece bir yazar değil. İsmini ölümsüzleştirmiş çoğu insan gibi o da kendini tek konuyla sınırlamamış, yazarlığının yanında matematikçi, mantıkçı, fotoğrafçı ve aynı zamanda bir Anglikan papazıydı.
Alice Harikalar Diyarında’nın politik hesaplaşmaları hicveden yönüyle, yazarın dönemin yeni sanat dalı olan fotoğrafçılıktan etkilenmiş yazım tarzı birleştiği zaman, edebiyat tarihinin muhtemelen hiçbir zaman unutulup, raflarda kaybolmayacak olan bu klasik eseri ortaya çıkıyor.
***
Malum 22 Aralık’ta merakla beklenen bir film vizyona girecek: Matrix: Resurrections (Matrix: Diriliş)… Film ile ilgili tartışmalar yapıladursun bu film ile bir masal kitabının zannedildiğinden çok daha fazla bir ilişkisi var: Alice Harikalar Diyarında… 157 yıl önce yazılan bu enteresan masalın, hala çözülen ve çözüldükçe okuru şaşırtan kısımları mevcut.
Alice Harikalar Diyarında 1865 yılında yazar Lewis Carroll tarafından yazılmış bir çocuk kitabı aslında. Masal, Alice’in bir tavşan deliğinden aşağı düştüğü ve dünyalarında hareket ederken Alice’e ders veren antromorfik yaratıklarla dolu Harikalar Diyarı’ndaki hikayesini takip ediyor. Malum olduğu üzere Wachowski Kardeşleri’in kült filmi Matrix ise tahmin edilenden çok fazla şekilde kitaba saygı duruşunda bulunan bir üçlemedir. Sözgelimi Neo’ya “beyaz tavşanı takip et” mesajı gönderilir ve Morpheus ile ilk karşılaşmasında Alice, Harikalar Diyarı ve tavşan deliği metaforuna göndermeler yapılır.
Alice Harikalar Diyarında pek çok yönüyle çağları aşan bir masaldır.
“Dün’e geri dönemem, çünkü o zaman farklı bir insandım.” Charles Lutwidge Dodgson ya da tanındığı takma adıyla Lewis Carroll, bu umut dolu aynı zamanda özeleştiri içeren cümleyi kullandığı Alice Harikalar Diyarında öyküsünü bitirip kitap olarak yayımlayalı tam yüz elli yedi yıl olmuş.
Basıldığı anda yazarına olağanüstü başarı kazandıran kitap, günümüzde çocuk edebiyatının klasiklerinden biri olarak görülür. Fakat kitap incelendikçe görülecektir ki, Alice Harikalar Diyarında sadece çocuklara hitap eden bir öykü kitabı değil, yetişkinlere de hitap eden fantezi, roman, oyun, epik şiir hatta Viktorya döneminin siyasî çekişmelerini hicveden, sembolik öğelerle dolu bir eleştiridir.
Yıllar boyunca sayısız dilde, sayısız kere basılmış bu olağanüstü ütopik öykünün içine girip, yazarın bilinçaltında gezinirken daha ayrıntılı şekilde gözlem yapmak istiyorsak, öncelikle yazarın hayatına ve öykünün yazılma aşamalarına bir göz atmamız gerekiyor. Üstelik bu bilgiler sayesinde, çocukluğumuzda bir masal olarak gördüğümüz bu yapıta daha farklı bir gözle bakacağız.
Charles Lutwidge Dodgson, sadece bir yazar değil. İsmini ölümsüzleştirmiş çoğu insan gibi o da kendini tek konuyla sınırlamamış, yazarlığının yanında matematikçi, mantıkçı, fotoğrafçı ve aynı zamanda bir Anglikan papazı.
Burada fotoğrafçılık kısmına özellikle değinmek gerekiyor. Yazarın bu yönü, Alice Harikalar Diyarında öyküsünün yazım sürecini büyük ölçüde etkiliyor. Fotoğraf makinesinin icadı, yazarın gençlik yıllarına denk geliyor ve dönemin her meraklı insanını elde ettiği gibi, Dodgson’u da kendine çekiyor. Dodgson, kendine profesyonel bir stüdyo kuruyor, bir fotoğrafçı olarak dönemin önemli isimleriyle tanışma şansı buluyor. Portrelerini çektiği isimlerden bazıları: Michael Faraday, Julia Margaret Cameron, John Everett Millais. Dodgson, 1856 yılında başladığı fotoğrafçılık kariyerini, 1880 yılında bırakıyor, zamanın ticarî fotoğrafçılarının kullandığı kuru plaka fotoğrafçılığını kullanmayıp, çok daha zahmetli ve masraflı olan kolodyum işlemi ile fotoğraf ürettiği için artık stüdyosunu işler halde tutamıyor. Burada önemli olan nokta, Dodgson’un fotoğrafçılık yönüne materyalist bir bakışla değil, idealist bir bakışla onun yazım tarzını nasıl etkilediğini fark etmek.
Fotoğrafın özelliklerinden biri, anı yakalıyor oluşu. Böylece fotoğrafçıya tek bir kareye sığdırdığı bir saniyelik gerçekliğin içinde bulunan ayrıntıları sınırsız bir zamanda inceleme şansı veriyor. Dodgson fotoğrafçılığın bu yönünü sahip olduğu geniş ve eşsiz hayal gücüyle birleştirip, doğaüstü mekânları ve karakterleri okuyucusunun gözünde eksiksiz canlandırıyor. Alice Harikalar Diyarında’nın politik hesaplaşmaları hicveden yönüyle, yazarın dönemin yeni sanat dalı olan fotoğrafçılıktan etkilenmiş yazım tarzı birleştiği zaman, edebiyat tarihinin muhtemelen hiçbir zaman unutulup, raflarda kaybolmayacak olan bu klasik eseri ortaya çıkıyor.
Dodgson’un fotoğraf portfolyosuna bakacak olursak, çoğunlukla doğayı, tabloları, hayvanları ve çocukları obje olarak kullandığını görürüz. Burada bir ayrıntıya değinmek gerekiyor; dönemin fotoğraf makinelerinin uzun sürede çekim yapması nedeniyle, figürlerin dakikalarca kımıldamadan poz vermeleri gerekiyordu. Özellikle çocuk çekimlerinde bu durum zorluk çıkarıyordu çünkü insan yaşam döngüsünün en heyecanlı zamanları olarak kabul edilen çocukluğun coşkusunu doğası gereği yaşamakta olan çocukları uzun süre hareketsiz kalmaya ikna etmek, gerçekten zor bir görevdi. Dodgson, bunun için bir çözüm üretmişti; çocuklara masallar anlatıyor, eğer hareket ederlerse, masalın bozulacağını iddia ediyordu. Alice Liddell, fotoğrafını çekmeyi en çok sevdiği çocuklardan biriydi ki kendisi ne kadar reddetmiş olursa olsun, inşa ettiği Alice karakterinin Alice Liddell’ın yansıması olduğu düşünülür.
Alice Liddell, Dodgson’un eğitim görüp bir akademisyen olarak devam ettiği Christ Church’ün dekanının üç çocuğundan biriydi. Liddell ailesi, 1856’da Christ Church’e gelmiş, Dodgson ile uzun yıllar sürecek bir dostluk kurmuşlardı. Dodgson sık sık aileyle sandal gezilerine çıkardı, Alice Harikalar Diyarında hikâyesinin taslağı bu gezilerde hazırlanmıştır. Hikâyenin kaleme alınmasının Alice Liddell’ın ısrarıyla gerçekleştiği de bilinmektedir. Kitap yayına hazır hale getirildikten sonra, birkaç farklı alternatif isim üzerinde düşünüldü, ‘Alice Periler Arasında’, ‘Alice’in Altın Saati’, düşünülen isimlerden bazılarıydı ama kitap 1865 yılında Alice Harikalar Diyarında ismiyle basıldı ve dağıtıldı.
Her ne kadar Dodgson kitabın illüstrasyonlarını önceden kendisi çizdiyse de, daha sonradan daha profesyonel bir ele ihtiyacı olduğunu düşündü ve kitabın illüstrasyonları Sir John Tenniel tarafından yapıldı. Kitap yayımlandıktan sonra, Dodgson’un oluşturduğu ikinci kişiliği Lewis Carroll, artık dünyaca ünlü bir yazardı.
Dodgson yarattığı bu yazar karakterle kendi benliğini, her zaman iki ayrı insan olarak görürdü. Bu kanıya varmamıza Oxford Üniversitesi’ne Dodgson adına gelen Lewis Carroll ya da Alice Harikalar Diyarında ile ilgili mektupları “Bay Dodgson kendi adı ya da takma bir ad altında (…) yayımlanmış hiçbir kitap üzerinde hak iddia etmemektedir” diye cevaplayarak geri göndermesini kanıt olarak gösterebiliriz. Dodgson’un bu konudaki ısrarı akademik işleriyle, akademik olmayan işlerini ayırma çabası olarak düşünülür. Böylece eserlerini ortaya çıkarırken akademik kariyerinin kişi üzerinde oluşturduğu teknik yazım dilinden kurtulup, insan zihninin sınırsız özgürlüğünden faydalanmak istemiş olmalı. Bu ikiye bölünmüşlük Dodgson’un oluşturduğu karakterlere de yansımıştır. Karakterler biçim değiştirir ve aldıkları biçime göre dönüşürler. Örneğin Alice, ‘Beni iç’ yazan minik içki şişesindeki içeceği içtiğinde küçülür, anlatıcı da bize Alice’in iki ayrı kişi gibi davranmayı çok sevdiğinden bahseder.
Öykünün politik hiciv yönünü anlamak için, karakterlerin ayrıntılarına dikkat etmekte fayda var. Örneğin Alice’in kovaladığı beyaz tavşan, dış görünüş bakımından sevimli bir karakter değil. İçinde yeleği olan ekoseli ceketi, boyunluğu, elinde sürekli tuttuğu cep saati ve sürekli bir yerlere geç kaldığından şikâyet etmesiyle adeta bir bürokratı anımsatıyor. Hikâyenin başlangıcında, tavşanın konuşma şekline karşı “Gerçekte kim olduğumu bilse benimle bu şekilde konuşamaz.” diye düşünmesi, Alice karakterine de biraz aristokrasi katıldığını gösteriyor. Saçma istekleri ve sınırsız zalimliğiyle de kupa kraliçesi tam olarak dönemin asillerini simgeliyor. Beyaz tavşanın kendinden alt konumdaki karakterlere karşı olan emir verici üslubu, kupa kraliçesine karşı ise tamamen teslimiyetçi bir tavırla yaklaşması onun bürokrat kesimi yansıttığını biraz daha kanıtlıyor sadece. Zaman zaman beliren Cheshire Kedi, küçük kahramanımıza verdiği ipuçları ve gizemli tavrıyla kahramana macerasında yol gösterici olan bilgeliği simgeliyor.
Hikâyenin Viktorya dönemine olan göndermelerine bakacak olursak, Viktoryen yaşam tarzının kurallarını bilmemiz gerekiyor. Viktoryenler topluluk halinde yaşamlarını katı ahlak yasalarıyla devam ettiriyorlar. Özellikle çocukların yemek yeme biçimleri ve uykuya gitme saatleri kesin kurallarla belirlenmiş. Yeme miktarına bağlı olarak kişinin boyutlarını değiştiren kekler tamamen bu kuralcılığı yansıtıyor olmalı. Ayrıca hikâye boyunca da Alice’in sürekli aç hissetmesi bu kuralcılığa tamamen bir karşı çıkış olarak düşünülebilir. Dodgson ya da ikinci kişiliğiyle Lewis Carroll, dönemin katı kuralcılığına tamamen kuralsız ve mantıksız bir dünyayla karşılık veriyor. Düzen ve düzensizlik, mantık ve mantıksızlık hikâyenin iki temel unsuru. Carroll yaşamın sistemli sistemsizliğini, tam da bir matematikçiye yakışır şekilde “Hayat deli bir matematikçinin anlattığı deli saçması bir hikâye gibi.” diyerek açıklıyor.
Alice Harikalar Diyarındanın günümüze kadar uzanan başarısının sırlarından biri de hikâyede geçen diyalogların günümüz insanın kafa karışıklığını çok iyi yansıtıyor olması. Örneğin Cheshire Cat ile Alice arasında geçen şu diyalogu tekrar hatırlayalım.
A: Lütfen söyler misiniz bana, buradan ne tarafa gitmem gerekiyor?
C: Bu, büyük ölçüde nereye varmak istediğine bağlı.
A: Nereye varacağım pek umurumda değil.
C: O zaman ne tarafa gittiğinin de bir önemi yok.
Görüldüğü gibi insan yaşamındaki belirsizlikler, kişinin kendi içinde yarattığı paranoyalar zaman içinde pek değişmiyor. Her bilim insanı gibi Dodgson da bu soruların cevabını aramış olmalı ki, hikâyesini bu tür cevabı muhtemelen hiçbir zaman keşfedilemeyecek sorularla dolu diyaloglarla güçlendirmiş.
A: Ama ben delilerin arasına girmek istemiyorum ki.
C: Ha oradan kaçış yok. Hepimiz deliyiz burada, ben deliyim, sen de delisin.
A: Benim deli olduğumu nereden biliyorsunuz?
C: Kesin delisin. Deli olmasan burada işin ne?
İlk baskısının üzerinden 157 yıl geçmiş olmasına rağmen, Alice Harikalar Diyarında birçok sanatçıya ilham olmaya devam ediyor.
Geçen yıllar içinde, birçok yazarın, ressamın ve şairin Alice karakterini tekrar tekrar yaşatmasının yanı sıra Alice birkaç kez film olarak uyarlandı, şüphesiz bunların arasında en ünlü olan, kendi yarattığı gotik dünyayı bizlere de kabul ettirmiş olan Tim Burton’un 2010 yılında vizyona giren eseriydi. Her ne kadar belirli sinema çevrelerinde, fazlaca popülist bir yaklaşımla ele alındığı düşünülse de, filmin başarılı olduğu su götürmez bir gerçek.
Oxford Üniversitesi’nde bu yıl, özellikle Alice’i konu edinmiş araştırmalara ve kitaplara adandı. İllüstrasyonlar günümüz sanatçıları tarafından yeniden yorumlanıyor ve günümüz yazarları tarafından yeni maceraları kaleme alınıyor.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***