YORUM | AHMET KURUCAN
Bir önceki yazımda etme bulma dünyası demiş, Erdoğan iktidarı ve bileşenlerinin Cemaat’e yönelik söyledikleri her şeyin şu an itibariyle belki birkaç eksiği ile kendilerine yöneldiğini yazmıştım. Yazının sonuna doğru, “Ettiler, buluyorlar ve inancım o ki bulmaya da devam edecekler,” dedim. Bazı okuyucularımın bu bağlamda bir sorusu oldu: “Ettiler de buluyorlar mı gerçekten ve bulacaklar mı?”
Kendi bakış açıma göre idrak aynama yansıyan görüntülere bakarak yazmıştım bu düşüncemi. Madem ki soruyorlar, bu düşüncemin açılımını biri dünyevi diğeri de uhrevi olmak üzere ayrı açıdan yapabilirim.
Dünyevi açıdan o yazıda da belirttiğim ve açık-seçik net bir şekilde örneklerini sunduğum üzere sokaktaki çocuktan kundaktaki bebekten anne karnındaki cenine kadar Cemaat mensubu diye nitelendirdikleri herkese yönelik yaptıkları söylemlerle anılıyorlar. Korku dağlarını aşıp herkesi içine koydukları çuvala girmekten korkmayan ve “80 milyona kelepçeleri yetmez” diyecek cesareti gösterebilen insanların sokak röportajlarına kulak vermek bu gerçeği görmek için yeterli. Hırsız ile başlayan bu söylemler akıllara durgunluk verecek gelişmelerin gün yüzüne çıkması ile başka başka vasıflar ve lakaplarla büyüyor. İftira değil, iddia değil, itham değil, hakaret değil aksine altı alabildiğine dolu, somut delillerle ispat edilen gerçekler bunlar. Dolayısıyla buluyorlar.
“Bulacaklar” demeye gelince; gaybı Allah’tan başka kimse bilemez. Bu açıdan “bulacaklar” demek gaybdan haber verme olarak değerlendirilebilecek bir beyan olarak görülebilir. Hayır, inanan bir insan olarak bunu ben söyleyemem. Hiç kimse de söyleyemez. Bu açıdan bakıldığında “bulacaklar” demem kelimelerin yetersizliğinden kaynaklanan ve Türkçemizdeki deyişle “lafın gelişi” içinde bir beyan. Eğer bu zaviyeden “bulacaklar” sözüme bakıyorsanız tashih edeyim; belki bulmayacaklar. Yaptıkları zulmün dünyevi bedellerini ödemeden tabii ömürlerini tamamlayacaklar. Lüks ve şatafatla özdeş gördükleri itibarlarından taviz vermeden krallar misali kaçak saraylarında atlastan yataklar, ipekten yorganlar içinde beyaz çaylar içe içe vefat edecekler. Kim bilir?
Evet, yapmış oldukları zulmün milyonda bir oranında dahi karşılığını görmeden refah ve ferah içinde hayatını sonlandıran nice zalimler vardır insanlık tarihinde. Türkiye özelinde yakın geçmişimize bakın isterseniz? 1980 ihtilalinde Diyarbakır hapishanesinde Kürtlere yönelik benim yazmaya yüreğimin yetmeyeceği zulümleri yapan zalimlerin, işkencecilerin neredeyse hemen hepsi hukuk önünde hesap vermeden, yaptıklarının bedelini ödemeden ölüp gittiler bu dünyadan. Bu bir gerçek. Zaten dikkatlice okursanız önceki yazımda bunu ifade derken “kısmen” tabirini kullandım. Cümlem tamı tamına şöyleydi: “Allah mutlak adalet sahibidir. Adaletini ahirette bitamamiha dünya da kısmen göstereceğine inancım tam.”
Ama bir de madalyonun diğer yüzü var. Kendi politikaları ile ürettikleri masumlar, mazlumlar ve mağdurların üzerine basa basa çıktıkları zulüm merdivenlerinin basamaklarından teker teker ya da aniden yere düşen, düşmekle kalmayıp düştüğü yerin dibine giren ve o zulümlerin bedelini ödeyenler de var bu dünyada. Hatta ödeyenlerle ödemeyenler diye bir mukayese yapılsa ödeyenlerin daha çok olduğu görülecektir. İşte bana “bulacaklar” dedirten tarih okumalarımdan zihnime yerleşen bu sonuçtur.
Bu açıdan benim “bulacaklar” demem gaybi okuma, gaybdan haber verme değil, bu sonuçtan hareketle bir temenniden ibaret. Nitekim söylem bazında kendilerine dönen şeyler bu temenninin gerçekleştiğini göstergesi. Kim bilir yakın gelecekte kendilerine “terörist” de denecektir. Ulusal ve uluslararası platformlarda “terörist” diye bugün köpekleri olan yargı vasıtasıyla hapsettikleri masum insanlar misali, siyasetçinin köpeği olmayıp hakkın, hakkaniyetin ve adaletin temsilcisi olan adalet mekanizmasının kararlarıyla onlara “terörist” denecek, “teröre yardım ve yataklık yapan” denecek ve somut delillerle ortaya dökülen bu suçlardan cezalar alacaklardır.
Adil olan Allah’ın vatandaşlarına zulüm yapmakta yırtıcı hayvanları geçen bu insanlara, en azından karar merciinde bulunan yönetici kadrosuna yönelik bana “Etme bulma dünyası” dedirten tarih okumalarıma destek olan işte bu inancım.
Meselenin uhrevi yönüne gelince, bu bir inanç meselesi. Ahirete, hesaba, kitaba, mizana, cennet ve cehenneme inanmayan insanlar için bir mana ifade etmeyebilir bu söyleyeceklerim. Ama inanan insan bilir ki atom ağırlığınca iyilik ya da kötülük karşılıksız kalmayacaktır. Mutlak adalet sahibi olan Allah bu dünya hayatında yapıp ettiğimiz her şeyi ahirette sayıp dökecek ve önümüze koyacak ve hakimler hakimi olarak hükmünü verecektir. “… Bu deftere de ne oluyor? Ne küçük koymuş, ne büyük, yazılmadık şey bırakmamış! Böylece yaptıkları her şeyi yanlarında buldular. Şu kesin ki Rabbin kimseye zulmetmez” (18/49).
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***