Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, avukat Barkın Timtik’in de aralarında olduğu 19 avukat hakkında “örgüt yöneticisi olmak”, “örgüt üyesi olmak” ve “örgüt propagandası yapmak” iddialarıyla açılan davanın 4’üncü duruşması, İstanbul 18’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nin Silivri Kapalı Cezaevi Yerleşkesi’nde başladı. Selçuk Kozağaçlı ve Barkın Timtik ile avukatları salonda hazır bulundu. ABD, Fransa, Almanya, İspanya ve İtalya’dan çok sayıda avukat da duruşmayı izledi.
YÜZLERCE YIL CEZA TALEBİ
Kimlik tespitinin ardından başlayan duruşmada mahkeme heyeti, celse arasında iddia makamının sunduğu mütalaayı paylaştı. Mütalaada, Kozağaçlı ve Taylan Tanay hakkında “örgüt yöneticisi olmak” ve “zincirleme örgüt propagandası yapmak” iddialarıyla ceza istedi. Mütalaada, Barkın Timtik hakkında “örgüte üye olmak” ve “zincirleme örgüt propagandası yapmak” iddialarıyla ceza talep edildi. Diğer avukatlar hakkında da benzer suçlamalardan ceza istendi.
HUKUKA AYKIRI YARGILAMA
Duruşmada söz verilen Kozağaçlı’nın avukatı Fehmi Demir, müvekkilinin daha önce tutuklandığını ve sonrasında serbest bırakıldığı gün “örgüte üye olmak” iddiasıyla tekrar tutuklandığını anımsattı. Demir, doğal bir yargılama sürecinin olmadığını belirterek, “Mahkeme hukuka aykırı davranmıştır. Ayrıca defalarca iddiaların da mükerrer olduğunu ifade ettik” dedi. Kozağaçlı aleyhinde tanıklık eden İsmet Özdemir’in yetkisi olmamasına rağmen polis tarafından dinlendiğini aktaran Demir, bu şekilde birçok tanığın dosyada olduğunu ve mahkeme tarafından dinlenmesini istedi. Dosyada bulunan “Hollanda-Belçika” belgelerine değinen Demir, bu belgelerin polis tarafından “istinabe” yoluyla aldığı iddiasının olduğunu kaydetti. “Bu belgeler A4 kağıtlar şeklinde duruyor. Polis mahkeme yerine istinabe yolluyla bu belgeleri alıyorsa, bizlere ‘polise güvenin’ deniliyor. Polis bunları yapacaksa yargıç ve savcılar ne diye var?” diye sordu.
Demir, iddia makamının sunduğu mütalaaya da değinerek, “4 sayfalık mütalaada 450 yıl isteniyor. Ayrıca yargılama 8 yıldır devam ediyor. Daha önceki tutuklama ve gözaltı işlemlerine Kozağaçlı kendi ayağıyla gitti. Böyle bir örgüt veya yönetici olabilir mi? Böyle biri hakkında savcının istediği tutukluluk halini de ironik buluyorum” diye kaydetti.
MİT’İN ‘KAOS TİMİ’
Avukat Serenay Balıkaya, iddia makamının talepleri dinlemeden mütalaa sunmasına tepki gösterdi. İddia makamının tanık ifadeleri üzerinden mütalaasını sunduğunu ve bunun yanlış olduğuna dikkati çeken Balıkaya, “Dosyada yer alan İsmet Özdemir verdiği bir ifadesinde, 12 yaşından beri MİT’te Yardımcı İstihbarat Görevlisi olarak çalıştığını paylaşıyor. Bu görev esnasında kendisine bazı görevlerin verdiğini aktarıyor. Bu görevlerden bazılarını paylaşmak istiyorum; Bu kişi ifadesinde istihbarat tarafından kendisine ‘KAOS Timi’ kurulmasını istediğini ve bazı kişilerle bu timi kurduğu söylüyor. Bu timle Alevi bir dedeyi öldürme, CHP’nin bir ilçe başkanını öldürmeyi amaçladıklarını bu tür görevlerin kendisine verildiğini aktarıyor. Ayrıca Bahçelievler’de bir polisi de öldürdüklerini kabul ediyor. Cesedinin üzerine de örgütün maos yaratmaya çalıştıklarını paylaşıyor” diye konuştu. Balıkaya, söz konusu kişinin araştırılmasını ve mahkemede dinlenmesini talep etti.
DELİLLER NEREDE?
Avukat Hamza Çiftçi, yargılamanın adil olmadığını vurguladı. Çiftçi, “Bu dava hukuksuzluk ve usulsüzlük yönünden koşar adım ilerliyor” dedi. Mahkeme başkanı bunun üzerine Çiftçi’nin sözünü, “Fazla vaktimiz yok. Talebiniz varsa söyleyin” şeklinde kesti.
Çiftçi, davanın iktidarın talimatı doğrultusunda açıldığına işaret ederek, “Burada onlarca avukat var. Bu avukatlara mı yoksa şizofren olduğunu söyleyen bir tanığın ifadelerine mi itibar edilecek? Dijital materyallerden söz ediliyor. Bu materyaller neden dosyaya konulmuyor? Bu dava, avukatlık mesleğinin onurunu, hukukun üstünlüğünü yok sayan bir davadır” diye belirtti.
Mahkeme başkanın savunmalara müdahale etmesi avukatların tepkisine neden oldu. Avukatlar, “Yıllarca içerde tutuğunuz insanlar için 5 dakika savunma yapmamıza izin vermiyorsunuz” diyerek tepki gösterdi.
KUMPAS DAVASI
Tutuksuz yargılan Nazan Betül’ün avukatı Fatih Gökçe, mahkeme başkanının “kısa kesin” sözlerine tepki gösterdi. Gökçe, “Sadece tutuksuz yargılan 9 kişi hakkında en az 46 yıl ceza istiyorsunuz. Üzerine de bize kısa kesin diyorsunuz. Dosyaya gelince bunun açık bir kumpas olduğu ortada. Mesela delil olarak dosyada yer alan birçok delilin aslı dosyada yer almıyor. Bu ‘delilleri’ ortaya çıkaran polisler nerede? Dosyayı hazırlayan savcı Adem Özcan kim ve nerede, hakimler nerede? Özcan, FETÖ’den tutuklu bulunuyor. Aynı zamanda Hakan Fidan’ı ifadeye çağıran kişidir. Hükümete darbe teşebbüsünde bulunan biri. Kısacası savcı ‘terör örgütüne üye olmak’ nedeniyle şu an cezaevinde bulunuyor. Bütün bunlar ortadayken yargılama nasıl yapılabilir? Tekrar ediyoruz, bu dosyada hukuka dair bir şey yok, kumpastır” dedi.
‘KISA KESİN’ TEPKİSİ
Avukat Kemal Aytaç da mahkeme başkanına sert tepki gösterdi. Ertaş, “Kısa kesmeyen ve uzatan kim? Sürekli hakimi, savcısı değişen bir dava var. Bizim derdimiz dağları aştı. Bu yüzden uzatan biz değil, bu mahkemenin kendisidir. Tek bir talebimiz dahi kabul edilmiyor. Neden? Uzamasını istemiyorsanız, iki tane talebimizi kabul edin. Barış bu şekilde, bizi dinleyerek sağlanır. Savunma makamına kısa kesin demeyin” diye kaydetti.
‘KUMPAS DAVALARININ TÜM DEFOLARI BU DAVADA VAR’
Duruşmada, Taylan Tanay’ın müdafii olarak söz alan İlhan Cihaner, konuşmasında, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı iken cemaat soruşturması yürüttüğü sırada hedef olduğu “FETÖ savcılarının” girişimiyle bir dönem “terör örgütü üyesi” olarak yargılandığını da hatırlattı.
Cihaner özetle şunları söyledi:
“Müvekkilim Taylan Tanay’ın ayrıksı bir durumu var. Yaklaşık sekiz yıldır görülen bu davada yeni bir delil yokken ara kararla yakalama ve tutuklaması talep ediliyor. Bunu anlamakta güçlük çekiyoruz. Yargıtay kararlarında ‘terör örgütü yöneticiliği’ çok sıkı koşullara bağlanmış durumdadır. Buna göre, öncelikle yöneticinin hiyerarşik olarak örgütün üzerinde, üyeler üzerinde belirleyici amaçlar doğrultusunda harekete geçirici olması gerekir. Bu ölçütler açısından da bakıldığında müvekkilim hakkındaki talebi anlaşılmaz bulmaktayız.
Bu davanın en önemli tarafı, sanıklar kadar savunma mesleğinin de sanık sandalyesine oturtulmuş olması. İddianamede sanıkların hangi hukuk bürosuna bağlı, kaç avukat tarafından savunulduğu bile iddianamede söz konusu ediliyor, mütalaada değiniliyor. Bu davada söz konusu edilen ‘susma hakkı’nın bile ‘örgütsel bir tavır’ olarak söz konusu edilmesi kabul edilemez.
İddianamede Taylan Tanay’a atfedilen bir özgeçmişin örgüte gönderilmiş olması yer alıyor. Yani iddianameye göre Taylan Tanay hem örgütte yönetici hem de örgütten adeta iş isteyen birisi. Daktilo ile yazılmış o ‘belge’yi de kimin gönderdiği belli değil.
Burada yargılanan sanıklar, kamuoyu gözünde de, Fethullahçı savcılar döneminde olduğu gibi, suçlu olarak algılatılmaya çalışılıyor. Anayasal hak olan toplantı ve gösteri yürüyüşü insani bir tavır olan cenaze katılımları bile suç olarak öne sürülüyor.
Ben de bir ‘terör örgütü’ mensubu olarak yargılandım bir dönem. Fethullahçı terör örgütünün ‘gizli tanıklığı’ nasıl kullandığını, dijital verilerin nasıl ürettiğini gördük. Kumpas davalarının tüm defoları bu davada söz konusu. Oysa AHİM, gizli tanıkların dinlenmesine çok sıkı koşulara bağlıyor.
Sonuç olarak, savcılığın esas hakkındaki mütaalası geri çekilmeyecekse, mütaalaya karşı esas hakkında savunma için süre talep ediyoruz.” (MA)
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***