AKP’nin ilk döneminde 11 yıllık ekonomi yönetimini üstlenen ve istişarenin, ortak aklın kalmaması nedeniyle istifa eden Ali Babacan, kurduğu Deva Partisi ile alanlarda. AKP döneminde yaptığı çalışmaları, yaşadıklarını ve DEVA Partisi ile hedefledikleri çalışmaları Babacan, Cumhuriyet’ten Jale Özgentürk’e anlattı.
Türkiye’de bir ekonomi savaşının değil kötü yönetimin olduğunu anlatan Babacan, değersizleşmiş bir TL ve itibarını yitirmiş, kuyrukları geri dönmüş bir Türkiye’nin bedelini halkın ödediğini belirtiyor.
2009’da ilk istifa mektubumu verdim diyen Babacan, hükümetin ekonomiyi Milli Güvenlik Kurulu’nda konuşmasını ise şöyle yorumluyor: “Milli Güvenlik Kurulu’nda ekonomiyi konuşmak bir itiraftır. Korku salarak değil özgürlük, hukukun üstünlüğü ve tarafsızlığı ile Türkiye krizden hemen çıkar.”
Politikayı bıraktı derken, 2017’den sonra çevresinden gelen baskıyla Deva Partisi’ni kuran ve AKP’ye alternatif olarak seçime hazırlanan Babacan röportajının tamamı şöyle;
– Türkiye’nin en büyük krizlerinden biri olan 2001’i yöneten ekibin başında politikaya başladınız. O dönemi anlatır mısınız?
Ben AKP’nin hem parti programını, seçim programını hem de acil eylem planını yazanlardan biriyim. Türkiye o güne kadar IMF ile hiçbir stand by’ı tamamlamamıştı. İlk kez biz tamamladık. Pırıl pırıl kapattık. Bu da dünyada söz verip tuttuğumuz için kredibilitemizi arttırdı. Enflasyon iki üç haneliydi tek haneye indirdik. Üç sıfırı attık. Kredibiliteyi oluşturmak çok önemliydi. 2003-2004’ün sonunda düzlüğe erdik, ardından Avrupa Birliği ile müzakerelerin başlamasıyla öngörülebilirlik arttı. 2005-2007 yükseliş dönemi oldu. O dönemde ihracatta ciddi patlama yaşadık. Bugün diyorlar ya yüksek kur olunca ihracat artar, diye. O gün aksine TL değerliydi. Ama ihracat hızlı arttı üstelik petrol fiyatları da 20 dolardan 120 dolara çıkmıştı.
– Başarının nedenleri neydi sizce?
En önemlisi bağımsız kurullar ve kural bazlı yönetim anlayışı. Mesela faiz dışı fazlayı 6.5 olarak belirledik. Bu bir kuraldır. Merkez Bankası’nın temel önceliği fiyat istikrarıdır. Hedefle çelişmemek üzere hükümetin büyüme politikalarını destekler. 2002 seçim beyannamesinde aynen yer alır. Bu cümleleri biz koyduk. Yani tutarlılık vardı, insan kaynağı liyakatle seçilmişti, istişare ile karar alınıyordu. Ortak akıl vardı. Ve dünya ile ilişkiler iyileşiyordu. Bu da içeriye refah ve daha yüksek hayat standardı olarak yansıdı. Ama bunu tersine döndürürsen nasıl yoksulluk, fakirlik, işsizlik olarak ortaya çıkıyor, görüyoruz bugün. Tam bir ibretlik ülke Türkiye. Başarı nasıl elde ediliri de görüyorsunuz, bir ülke kendi kendini nasıl mahveder onu da görüyorsunuz.
– O zaman itiraz eden olmadı mı? Merkez Bankası’nın başında Kemal Derviş döneminden gelen Süreyya Serdengeçti vardı. Onunla nasıl çalıştınız?
İtiraz eden olmaz mı? Çok cin fikir çıktı. Yok borcu ödemeyelim, yok konsolidasyon yapalım diyenler. Merkez Bankası neden bağımsız, diyenler. Ben karşı çıktım. Hem seçmene hem dünyaya taahhüttür, dedim. Biz iyi çalıştık ama Erdoğan kurtul bundan, diyordu. Ama yapmadık. Süreyya Bey ile görev süresi dolana kadar çalıştık. Ardından Durmuş Yılmaz ve Erdem Başçı hepsi beşer yıl görev yaptılar. Para Politikası Kurulu da beş yıl görev yaptı. 11 yıl boyunca, ekonomi yönetiminde ehil ve liyakatli kadroların olduğu dönemde ortalama büyüme hızı yüzde 7.3. Partili, taraflı cumhurbaşkanlığı sisteminde ortalama yüzde 3.6. Üstelik bu oran, bağımsızlığını kaybedip hükümetin emri altına giren TÜİK’in makyajlanmış rakamlarıyla.
2007’DEN SONRA İNSAN KAYNAĞI YAPISI DEĞİŞTİ
– Ayrılmanızda kırılma noktası neydi?
2009’da ilk istifa mektubumu verdim. En çok rahatsız eden şuydu. 2007 seçimlerinden sonra insan kaynağı yapısının değişmeye başladığını gördüm. 2009’da yanlış, problemli tipler sisteme nüfuz etmeye başladı. Kabine değişikliği oldu. 2008-2009 krizi vardı. Erdoğan’ın isteğiyle Dışişleri Bakanlığı’ndan ekonomiye yeniden döndüm. Ancak liyakatsiz kişilerin etkisi artmaya başlamıştı. İstişaresiz karar almaktan, düzgün sonuç alınmayacağını gördük. Başkanlık sisteminden sonra ise koptu. Bakanlar yardımcısını Resmi Gazete’den öğreniyor.
EMEK İSTİSMARIYLA BÜYÜME
– Ekonomide hükümet yeni bir formül denediğini açıkladı. Faiz neden enflasyon sonuç tezi doğru olabilir mi?
İtibarı yüksek iktisatçılar arasında bu tezi doğrulayan bir isim yok. İddia edilen şu: Türk Lirası’nın değerini düşürelim, rekabetçiliğimiz artacak. Bu ne demek? Asgari ücreti 220 dolara düşürerek ucuz iş gücünü kaynak olarak kullanmak, demek. Bu emeğin istismarı ile büyümedir. Bazı otoriter yönetimlerin modeli bu. Ancak 12 bin 500 dolar milli gelir seviyesini yaşayan vatandaşımıza tekrar fakirliğe razı olun, çünkü bizim büyümemiz lazım, diyemezsiniz.
– Rekabetin artması sadece kur artışı ile sağlanır mı?
Rekabet gücü sadece ucuz işgücü ile olmaz. Bir ülkede yatırım için istihdam için en önemlisi hukuki güvendir. Yargı düzgün işleyecek, önünü görebilecek. Kendi iş insanları da uluslararası yatırımcılarda ucuz işgücü için yatırım yapmaz. Otoriter ülke bile olsa kural ve hukukun üstünlüğü olması gerekir. Ayrıca devlet yatırımcı için yok, vatandaşları için var. Yani yatırımcı için cazip olmak, yatırımcı para getirsin de ne olursa olsun demek doğru olamaz. Türkiye’nin ihtiyacı bu değil.
‘ESKİ KARNE GÜNLERİNE DÖNDÜRÜYORLAR’
– Ülkede ciddi bir hayat pahalılığı ve gelir kaybı yaşanıyor. Değer mi bu denemeye?
Bu politikanın getirdiği ciddi bir kötüye gidiş var. Memlekette bayat ekmek kuyruğu var. Depolarını doldurmak isteyenlerin oluşturduğu benzin kuyrukları var. Marketlerde yağ, un miktar sınırı ile satılıyor. Bolluk ülkesini yokluk ülkesine çevirdiler. Ülkeyi o eski karne günlerine döndürüyorlar. O günleri hatırlatıp başarıyı anlatan Erdoğan, Türkiye’yi o günlere götürüyor. İtibar kalmadı. Suçladığımız ülke sırf para için dost oluyor.
EKONOMİSTLERE GÖZDAĞI
– Ekonomi Milli Güvenlik Kurulu sorunu oldu. Mandacı diye ekonomistler tehdit altında.
Sayın Erdoğan ne zaman sıkışsa gündemi değiştirmek için haftanın suçlusu panosuna yeni isimler ekliyor. Şimdi ekonomideki kötüye gidişi eleştiren ekonomistleri haftanın suçlusu ilan etti. Ekonomistler işini yapıyor, sorunlar konuşulacak ki çözüm arayışlarının imkânı ortaya çıkabilsin.
Konunun MGK’de ele alınması aslında ekonomik gidişatın bir güvenlik sorunu haline gelebileceğinin itirafı. Ancak Sayın Erdoğan MGK’yi de devreye alıp mandacı suçlamasıyla gözdağı veren yaklaşımını sürdürmeyi hedefliyor. Bütün bunlar iktidarın bu sorunu çözecek kabiliyetinin ve niyetinin olmadığının işaretidir. Bu yüzden ilk seçimde müsait yerde inecek ve çözümü Deva kadrolarına bırakacaklardır.
İLK AÇIKLAMAMIZ ‘ÖZGÜRSÜNÜZ’
– İktidara gelir gelmez ilk saat yapacağınız açıklama ne olur?
İktidara 1000 maddeden oluşan acil eylem planı ile hazırlanıyoruz. İlk 90 gün ilk 360 gün için programımız hazır. İlk 90 dakikayı da planladık. Birinci açıklamamız özgürlükler, ikincisi yargının bağımsızlığı ile ilgili olacak. Bunlar açıklama ile düzelecek konular. Gençlere korkmayın, sosyal medyada rahat olun diyeceğiz. Medyaya hiç kimseyi yazdığından çizdiğinden dolayı, televizyonlarda söylediğinden dolayı işten attırmayacağız. Patronları aramayacağız, nefes alın diyeceğiz. Yargıya hükümetten size baskı gelmeyecek diyeceğiz. Yargının bağımsızlığı kolay ancak tarafsız çalışması kritik. Bunun için de insan kaynağı yapısı devreye giriyor. Hükümetten bağımsız ama başka yere bağımlı mı, performansları nasıl diye bakacağız. Yargı reformunu hazırlıyoruz.
YERLİ VE MİLLİ BİR KRİZ
– Şu anda bir ekonomik kurtuluş savaşından söz ediliyor. Böyle bir savaş var mı gerçekten?
Türkiye’de şu anda bir ekonomik kurtuluş savaşı falan yok. Kötü yönetimin elinde değersizleşmiş bir Türk Lirası, itibarını yitirmiş bir Türkiye var. Bugün kendi kendilerine çıkardıkları gayet ‘yerli ve millî’ bir kriz var. Kurdaki bu artışı adeta bir kurtuluş savaşı kimliğine büründürmeye çalışıyor. Bu kafa ile giderlerse bu ülke parayla benzin bulamaz, doğalgaz bulamaz. Yanlışta inat etmeyin.
– Yoksulluğa karşı politikalarınız ne olacak?
Sosyal politikalarla ilgili eylem planını açıkladık. Mevcut sosyal destek programından bir adım geri yok. Modeli değiştireceğiz. Aile hekimi gibi sosyal destek uzmanı görevlendireceğiz. Hak bazlı, 40 küsur yerden destek veriliyor. Tek kuruma vereceğiz. Asgari geçim desteği belirleyeceğiz.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***