YORUM | CEMİL TOKPINAR
Tam iki aydan beri TR724’e yazı yazamıyorum.
60 gündür haftada bir de olsa sizlerle yazıyla yaptığımız görüşmeyi-buluşmayı yapamamışız.
İki ayda sekiz yazı demek.
Evet, iki ay gazeteye yazı gönderemedim, çok istedim ama bir türlü yazamadım.
Sanırım kimsenin dikkatini çekmedi.
Herhalde bir eksiklik hissedilmedi.
Çünkü hiç kimse aramadı, sormadı.
Ne dost ve arkadaşlarım, ne okuyucularım, ne bir başkası, “Hayırdır, niye yazmıyorsun?” demedi.
Hani dile kolay, 30 yılı aşkın bir süredir çok samimî ve çok yoğun yazar-okuyucu diyaloğumuz vardı.
Fesubhanallah, ne olmuştu acaba?
Herkesin işi başından aşkın, çevresiyle ilgilenemiyor muydu?
Yoksa dünyanın dört bir yanını saran zulümlerin oluşturduğu acı ve dertler hassasiyetleri farklı şekillerde mi etkilemişti?
Belki de herkes Ağustos-Eylül aylarında tatil derdine düşmüş, başkasını düşünemiyor olabilirdi.
Her gün bakıyorum WhatsApp, Twitter ve e-posta hesaplarıma.
Acaba bir kişinin aklına gelecek mi diye.
Her çalan telefon acaba bu konuda mı diye.
Hayır efendim, kimse merak etmiyor, aramıyor, sormuyor.
Kafamda iki aydır deli sorular dolaşıyorken biraz da olumlu düşünmeyi denedim.
Belki de okuyucularımız, “Cemil Abi çok yoğun herhalde. Müsait olsa mutlaka yazardı!” diye düşünmüş olabilirlerdi.
Belki de bir kısmı, “Galiba dinleniyor, hiç arayıp sorup rahatsız etmeyelim” demiş olabilirler.
Her neyse, ben bu işin içinden çıkamadım dostlar!
Yazdıklarımız “derde deva, sadra şifa” değil herhalde ki yokluğu bile hissedilmiyor diye düşünecekken tekrar huzurunuza çıkmayı nasip etti Rabbim.
Şimdi, “Olan olmuş, geçen geçmiş. Hele siz söyleyin, iki aydır neredesiniz? Bizi bırakın da kendinize bakın! Yazmak bir sorumluluk değil mi? Neden yazmadınız, önce siz hesap verin bakalım!” dediğinizi duyar gibiyim.
Üç ay boyunca çok ağır ve sıkıntılı, bol problemli, maddî-manevî, şahsî-ailevî bir imtihan, bir süreç, bir kabz hâli yaşadık.
Burada hepsini anlatmak, detaylarına girmek uygun olmaz.
Sadece birisini söyleyeyim: Ailece film gibi bir korona yaşadık ve atlattık hamdolsun.
Mütevazı evimizde yedi kişi üç aile olarak kalıyorduk. Bir de geçici misafirlerimizle sayımız oldu mu dokuz?
Hastalığın başlama ve bitme tarihlerinde küçük farklar olsa da hepimiz hasta olduk.
“Hayırdır inşallah. Ömrümde böyle bir şey görmedim. Ailecek nasıl hepimiz hasta olduk? Demek ki takdir böyleymiş…” diye düşünerek eve doktor çağırdık.
Hepimizi muayene ederek enfeksiyon olmadığını, soğuk algınlığı olduğunu belirtti. O zamanlar hastalıkların ilk günleriydi. Teşhislerine göre ağrı kesici, öksürük şurubu gibi ilaçlar verdi.
Derken hastalar ve hastalıklar artmaya başladı.
Öksürük, halsizlik, iştahsızlık, boğaz ve eklem ağrıları, tat ve koku kaybı, nefes darlığı gibi semptomlar oldu.
“Hiç aklınıza acaba koronaya mı yakalandık, sorusu gelmedi mi?” diyebilirsiniz.
Gelmez mi?
Tabii ki geldi.
Ancak defalarca yaptırdığımız hızlı testlerin hepsi de negatif çıkıyordu.
Her negatif sonuçtan sonra, “Rabbimize sonsuz şükür, demek ki korona değilmişiz” diye seviniyorduk.
Bu arada dokuz kişiden beşinin yaşları elli ve yukarısı, dördünün yaşları da 15 ve 30 yaş arasıydı. Yaşlıların ikisinin kronik hastalıkları vardı ve en yaşlımız yatalak hastaydı.
Ev tam bir hastaneye dönmüştü.
İlaçlardan ve hastalardan sorumlu devlet bakanı bendim.
Doktor ve eczacı görüşmeleri yapıyor, ilaçları saatinde veriyor veya hatırlatıyor, konuyla ilgili herkesin sorularını cevaplıyor, herkese moral vermeye çalışıyordum.
Kendi derdimle birlikte başkalarının sorumluluğunu taşırken neler çektiğimi bir Allah biliyor, bir ben biliyorum.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen çok önemli bir avantajımız şuydu:
Hastalarımızın üçü iki doz, üçü de bir doz Biontech aşısı olmuş, birisi daha önce korona atlatmıştı. Aşısız iki kişinin ise ikisi de gençti.
Diyeceksiniz ki:
“Hocam meraktan çatlayacağız. Korona olduğunuzu ne zaman anladınız?”
Maalesef iyileştikten sonra fark ettik.
İçimizde hiç aşı olmayan bir genç hastalığı çok ağır atlatıyordu. Resmî bir işlem için PCR testi yapılınca pozitif çıkmıştı. Sonucu duyduğumda gülsem mi ağlasam mı bilemedim.
Meğer farkında olmadan hepimiz korona atlatmıştık. Nitekim iki doktor arkadaşıma durumu anlattım. Onların da kanaatleri aynı yöndeydi.
Çünkü hastalığın bulaşması için aynı ortamda iki saat birlikte kalmak yetiyordu. Biz iki ay beraberdik. Hasta olmamak imkânsızdı.
Tabii ki ben üç aylık süreçteki problemlerden birisini paylaştım.
Hepsi bir araya gelince yazı dâhil birçok vazifemde aksama oldu.
Sadece her hafta yaptığımız Risale-i Nur derslerine ara vermeden devam ettik.
“Peki son durum nasıl?” derseniz…
Rabbimize sonsuz şükür her konuda iyiye gidiş var.
Sanki bir kâbustan uyanmış gibi, adeta esir kampından kurtulmuş gibi, sanki hastaneden çıkmış gibi, askerden terhis olmuş gibi bir huzur, bir hizmet aşkı ve şevki var içimizde.
Çok özel dualarınıza talibim. Çünkü muhteşem projeler gelecek inşallah.
Şimdilik yazıyla başladık yeni döneme.
Yeniden Bismillâh dedik, aşk ile şevk ile.
Küçük belki de çok büyük bir alacağım var sizlerden.
Hep kardeşlerimizin derdi, ıztırabı, acısı, kederi, hastalığı yüreğimizi yaktı. Tüm kardeşlerimiz için nice dualar ettik ve kardeşlerimizin de dua etmelerini istedik.
“Bir gün ben de koronaya yakalanırsam sessiz çekmeyeceğim, kardeşlerimden dua isteyeceğim” demiştim.
Maalesef isteyemedim. Rabbim böyle takdir etti, o lezzeti bana tattırmadı. Biz farkında olmadan yaşadık ve atlattık hamdolsun.
Belki de zaten birbirimize her zaman dua ettiğimiz için yine yaptığınız yürekten duaların sefasını sürmüş olabiliriz. Yoksa nasıl dayanabilirdik onca acı ve ıztıraba?
Ama yine de “alacaklı olduğum duaları” istiyorum.
Sadece kendim için değil, tüm kardeşlerimizi etkileyecek olan kitlesel projelerimiz için.
Haydi!..
Lütfen!..
Şimdiden binler, milyonlar âmin, âmin, âmin…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***