Cumartesi, pazar yazıları yani daha farklı ve biraz daha “light” yazılar yazma gibi bir alışkanlığım yok, muhtemelen gazetecilik mesleğinden gelmediğim içindir; bir de ekonomi politik gündemi öyle yoğun ki zaten pek fırsat da olmuyor.
Ancak, bugün uzun zamandır yazmayı düşündüğüm, bir ölçüde ekonomi politik gündemi ile de örtüşen ama hafta sonu yazısına da benzetilebilecek bir yazıyı sunmak istiyorum.
Türkiye ekonomisi çok ama çok sıkıntılı bir dönemden geçiyor; ekonomi ile beraber ülkemiz de nereden bakarsanız bakın dünyada üçüncü lige düşmüş futbol takımı görüntüsü veriyor.
Enflasyon liginde, faiz liginde, karaparacı devletler liginde, hukukun üstünlüğü liginde gerçekten üçüncü kümedeyiz; temel nedeni de ülkenin son on senedir çok kötü yönetiliyor olması.
Ancak, 2003-2009 arasını bir kenara koyarsanız, Türkiye’nin geçmiş dönemlerinde de, gereksiz polemik olmasın diyerek çok partili dönemden bu yana diyelim, ekonomisinde ve hukuk devletinde öyle çok parlak dönemler yok, aksine 1960, 1971, 1980, 1997 darbeleri var, kaybedilen insanlar var, fakirlik var, işsizlik var.
Demek ki kötü yönetim açıklamasını da aşan sorunlar var bizim ülkemizde.
Kurumsal yapılar zayıf, ekonomide sürekli etkinlik ve rekabet düşmanı görüşler öne çıkıyorlar, hukukun ve nitelikli, özgürlükçü eğitimin iktisadi büyümenin temel girdileri olduğu hep ikinci planda; bu durum da sadece son on seneye ilişkin bir sorun da değil.
Hala devletçiliği bütçe içinden daha çok ve daha nitelikli kamu hizmeti (eğitim, sağlık, konut politikası, vs.) üretmek değil de üretim süreçlerine doğrudan (KİT’ler) ya da dolaylı (ahbap-çavuş teşvikleri) müdahale etmek olduğunu zanneden görüşler muhalefet içinde egemen.
Durum çok parlak değil.
Gelelim önce Fenerbahçe’ye ve özellikle de Ali Koç dönemi (2018 sonrası) Fenerbahçe’sine.
Bu arada, çok koyu bir Fenerbahçe taraftarı olduğumu ve Ali Koç’un Fenerbahçe’ye başkan olmasını çok istediğimi de geçerken belirteyim.
Ancak, Fenerbahçe maalesef yine çok kötü yönetiliyor.
Ali Koç’un başkan olduğu günden bugüne daha üç buçuk sene olmadı, Aykut Kocaman’ı saymazsak, Vitor Pereira yedinci teknik direktör.
Bulut görevden alındı, 25 Mart 2021’de Emre 2 Temmuz 2021’e kadar interim teknik direktörlük yaptı, Pereira sonra göreve geldi.
Neden Pereira ya da başka bir teknik direktörle kalıcı biçimde Bulut görevden alınır alınmaz sözleşme yapılmadı?
Teknik direktör sözleşmeleri en azından beş sene olmalı ama durum pek öyle değil.
Takımda en küçük bir süreklilik anlayışı yok, futbolcuların kalitesi Avrupa başarısı için çok yetersiz.
Ali Koç Fenerbahçesi de bizim mahallenin en zengini (diyelim şampiyonu) olma peşinde.
Kendi sahanda Olimpiakos’dan üç yeme, Antwerp’i yenememe, grupta üç maçtan sonra bir galibiyeti olamama olağan karşılanıyor.
Fenerbahçe çok kötü yönetiliyor.
Üstelik bugün Fenerbahçe’nin başkanı Türkiye’nin en büyük holdinginin, Koç Holding’in başındaki adam yani iyi yönetimin ne demek olduğunu bilmesi gereken bir kişi
Ama, meseleye biraz serinkanlı baktığınızda Koç Holding’in de, Türkiye’deki diğer holdingler, şirketler gibi iyi yönetilmediğini sezebiliyorsunuz.
Koç Holding’in bünyesinde önemli bir banka var mesela, bu bankanın aktif büyüklüğünü Avrupa bankalarınınkileriyle mukayese edin, ne dediğimi anlayacaksınız.
Türkiye’deki tüm şirketler gibi Koç Holding’in de tarihi korumacılık ve nötr olmayan teşviklerle dolu.
Ekonomi gerçek anlamda küresel rekabetin içinde olmadığı için de düşük etkinlikle faaliyet gösteriyor bu şirketler ama rekabetin egemen olmadığı ortamlarda düşük etkinlik yıkıma neden olmuyor, “koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi deniyor”.
Oysa futbol öyle değil.
Futbol ekonomi ve siyaseti anlamak için çok iyi bir metafor.
Takım iyi yönetilmez ise içeride idare ediyorsun ama Olimpiakos üç atıyor, futbolcularının piyasa bedeli Fenerbahçe’nin (126 milyon avro) tam yarısı olan Antwerp’i (62 milyon avro) kendi sahanızda yenemiyorsunuz.
Futbolda kötü yönetimde takke hemen öne düşüyor, kel gözüküyor (Olimpiakos maçı), Türkiye ekonomisinde ise düşük katma değerli üretimle yuvarlanıp gidiyorsunuz.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***