Cumhurbaşkanının Osman Kavala ile ilgili yaptığı açıklamalar ve Büyükelçilere ayar verme girişimi bir kez daha hatırlattı. Hepimiz birer fidyeyiz Cumhurbaşkanı için.
Ekümenik Fener Rum Patriği Bartholomeos’un bir röportajında yıllar önce söylediği sözleri hatırlıyorum her fidye olayında.
Bartholomeos Amerikan CBS televizyonunun ’60 Dakika’ programında 2009 yılında şöyle demişti: “Kendimi Türkiye’de, yaklaşık 2 bin yıllık Patrikhane’nin yok olmasını bekleyen bir hükümetin altında yaşarken, çarmıha gerilmiş gibi hissediyorum.”
Bu açıklamanın ardından 12 yıl geçti, artık çarmıhta gerilenler sadece Rumlar Ermeniler değil, toplumun ‘farklı’ veya ‘açık’ olan her kesimi. Saray’ın elinde birer fidyeyiz…
Kendi vatandaşlarını, sürekli olarak düşman adlandırdığı ‘dış mihraklara’ karşı fidye aracı olarak kullanan tek Saray var herhalde 21. yüzyılda.
Gazeteci Deniz Yücel’in Merkel’le pazarlıklarda fidye olarak kullanıldığını biliyoruz.
Rahip Brunson’un Trumpla pazarlık unsuru olarak kullanıldığını biliyoruz.
IŞİD KÜLTÜRÜ
Genelde Ermenilerin diasporaya karşı, Türkiye’deki Rumların da Yunanistan’a karşı ‘rehine’ olduğu görüşleri çok paylaşılırdı. Ama artık her vatandaş bir rehine Türkiye’de.
Değerli ve gerekli görüldüğünde satılabilecek bir rehine.
Bu yeni rehine kültürü IŞİD’in Türkiye’ye intikali ve teröristlerin elini kolunu sallayarak adli makamlarca adeta aklandıkça arttı gibime geldi.
IŞİD kültürü bu herhalde. Rehin al karşılığında mutlaka biri sana para verir.
IŞİD Ortadoğu’da birçok Hıristiyan’ı rehin alıp ailelerinden, kiliselerden para istedi. Lübnan’dan Suriye’ye gelen rahipler veya tam tersi kaçmaya çalışan Süryaniler, Ezidiler, Ermeniler, parası olanlar ya da olmayanlar.
Ermeni hayırsever kuruluşu AGBU’nun Lübnan temsilcisini kaçırıp ABD’den para istediler.
Süryani rahiplerden halen haber yok. Ya kaçırıldılar ya öldürüldüler.
Bu IŞİD kültürü rehine ve fidye belli ki Türkiye’nin en diplerine sirayet etmiş.
IŞİD’den mi Türkiye’ye yoksa Türkiye’den mi IŞİD’e geçti bu akıl tartışılır.
2007 yılında Mardin’de Mor Yakup Manastırı’nın rahibi Daniel Savcı kaçırılmış ve 300 Euro fidye istenmişti.
1915’ten 1980’lere kadar ve hatta 2000’lere kadar kaçırılan Ermeni ve Süryani kadınlarının haddi hesabı yok. Ki onlar fidye ile bile kurtarılamadı, cariyeler, kumalar, çocuk gelinler oldular bu ülkede.
Buradaki püf noktası kaçırılan kişinin parası olup olmaması değil.
Kaçırılanın başkası için insani veya etnik veya dini değeri olup olmadığı.
Siyasi değer artık revaçta bir fidye sebebi değil. Çünkü siyasi taleplerin siyasi getirileri veya kayıpları oluyor.
Rahip Brunson’u veriyorsunuz ama F35’ten atılıyorsunuz.
Peki Cumhurbaşkanı neden Afrika ziyareti sonrasında Osman Kavala için çağrı yapan 10 büyükelçiye seslenirken kaybettiği F35’lerin hesabını sormaya çalışıyor?
1.4 milyar doları alacağız derken ABD’ye fidyenin tutarını mı iletiyor?
Yoksa F16 modernizasyonu ile ABD’den borç alıp ödememeyi mi planlıyor?
Öyle ya da böyle hepimiz birer rehineyiz Türkiye için.
Önemli olan sizin kendinizi ne kadar değerli hissettiğiniz değil? Onların sizi ne kadar değerli gördüğü. Ne kadar pazarlanabilir ve satılabilir olduğunuz artık.
Bir milletvekili de olabilirsiniz, bir genel başkan da.
Bir öğrenci veya bir akademisyen.
Mustafa Kemal’in askerleri olduğunu söyleyen biri veya
özgür bir avukat.
Kağıt toplayıcısı veya sağlık çalışanı.
Ermeni, Rum, Süryani veya Yahudi hiç fark etmez.
Müslüman, Hıristiyan, Alevi veya Ezidi o da fark etmez…
Memleket ekonomik krizde.
Her vatandaşın ederi hesaplanıyor artık.
Vatandaşlar bitince cumbabaya kadar uzanır bu rehine-fidye borsası.
Sizin fidye ederiniz ne kadar?
#osmankavalayıserbestbirakin
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***