YORUM | M. NEDİM HAZAR
Bir, “atomu parçalamak” kadar olmasa da, yerleşik toplumsal algıyı değiştirmek oldukça zordur.
Dikkat buyurun, bilinçli bir değiştirme metazorisinden bahsediyorum. Yoksa zamanla algı arasında doğrusal bir ilişki yoktur elbette.
Şöyle izah edeyim…
Kahraman olarak algılatılmayı başarmış bir karakterin, üç paralık bir hırsız olduğuna evrilmesi öyle birkaç yılda filan olmuyor.
Ancak başka bir olay daha var.
Bir algının en kolay değişme yöntemi, yerine başka bir algının yerleştirilmesidir.
Misalen, Ergenekon denilen ve şu anda da ülkenin altından girip üstünden çıkan karanlık yapının, bir dönem foyasının meydana çıkmasından sonra, elindeki medya ya da siyasi/militer erk ne yaparsa yapsın o algıyı değiştiremezdi. İmdatlarına siyasal İslamcılarla yaptıkları işbirliği girdi ve Gülen Hareketini o algının yerine oturtmayı başardılar.
Şimdi aynı şeytanlaştırılma durumu Cemaat için geçerli.
Ancak bu yazının konusu tam olarak bu değil.
Sedat Peker kolay elde edilmeyecek bir statü elde etmiş. Derin devlet tarafından da özenle desteklendiği söylenilen bir mafya ya da resmi söylemin ifadesiyle “Organize suç örgütü lideri”dir.
Bu algıyı değiştirmesi kolay olmadığı gibi, kendisinden de çok fazla bir çaba geldiği söylenemez. Açıkçası çok da şikayetçi değildir bu titrinden.
Zaten kendisi de çektiği videolarda sıklıkla buna vurgu yapıyor ve temiz toplum peşinde bir kahraman filan olmadığını söyleyip duruyordu. “Mesih değilim” söyleminin altında da bu var elbette.
Ancak özellikle son dönemde Uğur Dündar, Yılmaz Özdil gibi belli bir kesimin sözcüsü sayılabilecek kalemlerden Peker’e rağmen Peker algısını değiştirmeye yönelik ataklar izliyoruz.
Dündar ve Özdil’e göre Peker bir vatansever kahraman. Hatta Kuvay-ı Milliyecilere eş bir kahraman!
Kısa süre önce “Mezarıma bile gelmesin” nefretiyle birbirine ateş açan bu iki gazetecinin Peker güzellemesinde ortaklık göstermesi hakikaten ibretliktir.
Ancak mevzunun kişisel değil, Peker’in arkasındaki gücün böyle bir algıya çalışmasından kaynaklandığının bilinmesi gerekiyor.
Beğenin beğenmeyin, Uğur Dündar bir dönem bu ülkede gazetecilik yapmış ve halkın güvenini kazanmış bir duayen araştırmacıdır. Pek çok sıkıntılı haberi olmuştur elbette. İmajıyla çelişen bir karaktere de sahip olabilir. Ancak bu durum gerçeği değiştirmez.
Gelin görün ki, Dündar’ın gazetecilik modeli artık tarih olmuş, Uğur Dündar da artık ısrarcılığından vazgeçmediği için ciddiye alınmayan bir meslektaş durumuna düşmüştür. Sağdan soldan apardığı fikirleri TV ekranında kendisinin gibi sunması bir yana, eskiden beri analiz yeteneğinin sınırlı olduğu sektörde bilinir. Gözü kara bir muhabirdir o kadar.
Yılmaz Özdil ise Dündar’a göre biraz daha “Tüccar gazeteci” sınıfına giriyor. Mesleğin esnafıdır ve piyasayı iyi koklar.
Bu iki farklı karakterin Peker algısının değiştirilme sürecinde ortak olarak topa girmeleri ise çok ilginçtir.
Peker’in başından beri bir takım kaynaklardan beslendiği ve arkasında birilerinin sufle vermesiyle hareket ettiğine inananlardanım. Açıkçası, “kızlarımı üzdüler, onların yanına bırakmam” söylemini fazla inandırıcı bulmadım hiçbir zaman.
Akılcı bir planın disiplinli bir uygulayıcı vitriniydi Peker.
Anlaşılan o ki, seçim sath-ı mailine girdikçe Erdoğan’ın tarihin çöplüğüne süpürülmesinde en önemli rollerden birini oynayacak.
Bu yüzden mafyatik yönü göz ardı edilerek kahramanlaştırılmaya çalışılıyor.
Acı olan ise şu: Ülkede ne muhalefet, ne de medya kaldığı için halkın büyük kesimi bir mafya babasının ülkenin kaderini değiştirmesine ümit bağlamış durumda.
Erk Acerer bahsi bambaşka.
Hangi gazeteci olsa onun yaptığını yapmalıydı bence. Dolayısıyla BirGün gibi gazetece kılığındaki ideolojik mevkutenin Acerer’e tahammül edememesi de şaşırtıcı değil.
80 döneminde İlhan Selçuk’un mektuplarını Nazlı Ilıcak yayınlardı.
Bilmeyenler Ziverbey Köşkü’nü okuyabilir.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***