15 Temmuz nedeniyle yargılanan askeri öğrencilerin davalarına bakan avukatlardan Özge Kartal ile 5 yıl boyunca yaşanan mahkeme sürecini ve başından sonuna bu davaların hepsinde yaşanan hukuksuzluklar üzerine konuştum. Gençlerin önce gözaltına alındıkları yerlerde, sonrasında hapishanelerde yaşadıkları insan hakları ihlallerini ve avukat olarak kendisinin yaşadığı zorlukları sordum.
Davalar nasıl başladı, hangi aşamalardan geçti? Bugün geldiği noktada hukuk, özellikle de insan hakları hukuku açısından değerlendirme yapmanızı istiyorum.
5 ayrı öğrenci dosyamız var. Çocuklar için zor ve yıpratıcı bir süreç oldu. Yapılan hukuka aykırılıklardan ve insan hakları ihlallerinden dava başlıkları altında bahsetmek isterim.
DİGİTÜRK – İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi: 37 öğrenciye ağırlaştırılmış müebbet, müebbet ve 4-16 yıl süreli hapis cezaları verildi. Askeri öğrencilerin yayın kesme ile bağlantısı olmamasına rağmen (Tanıklar tarafından da onaylanmıştır) haberleşmeyi engellemekten ceza verildi. Casper Plaza’da müştekilerin nerede, ne zaman ve ne ile yaralandığı tespit edilmemişken ve öğrencilerin ateş ettiğine dair hiçbir kanıt olmamasına rağmen 14 askeri öğrenciye öldürmeye teşebbüsten iki kere ceza verildi. Öğrencilerden sorumlu albay polisle anlaşmış. Bu anlaşma sonucu silahlarını polise teslim edip karakola götürülmüşler. Öğrenciler karakolda, günlerce insanlık dışı şartlarda kalmışlar. Küfür, hakaret ve fiziksel şiddete uğramışlar, akabinde cezaevine gittiklerinde de kamerasız odada soyularak tekmelenmişlerdir.
ORHANLI – İstanbul 28. Ağır Ceza Mahkemesi; Sanık müdafilerinin tüm talepleri reddedilmiş, dosya 6 ay içinde apar topar karara çıkarılmıştır. Basit bir yaralama davası bile bu sürede karara çıkmazken, 6 kişinin ölümü olan bu dosyada yeterli inceleme yapılmamıştır. Yargılama sonunda 5’i ağırlaştırılmış olmak üzere tüm öğrencilere müebbet hapis cezası verilmiştir. Boş kovanı bulunan ancak ölümlerle bağdaştırılamayan tüm öğrencilere ‘adam öldürme’ ve ‘adam öldürmeye teşebbüs’ten ceza verilmiştir. Öğrenciler henüz otobüsten inip yürümeye başladıklarında yolun sağ tarafındaki tepeden siyah Vito araçlardan hem halkın hem de öğrencilerin üzerine atış başlamış, öğrenciler 15 dakika boyunca yere yatıp canlarını korumaya çalışmışlar ve bu da kamera kayıtlarıyla sabittir. Öğrenciler götürüldükleri Orhanlı karakolunda darp edilmiş, hakaret ve küfür edilmiş, merdivenlerden yuvarlanmışlardır.
SULTANBEYLİ – İstanbul 28. Ağır Ceza Mahkemesi; 116 öğrenci müebbet hapis cezası almıştır. Öğrencilerin büyük bir çoğunluğu otobüsten inmemiş, indiklerinde vatandaşlarla birlikte İstiklal Marşı okumuş ve polislerin talimatlarına uygun hareket etmiştir. Sabaha kadar ellerinde G3 piyade tüfekleri bulunmasına ve dolu şarjörleri olmasına rağmen hareketsiz bir şekilde polislerin onları karakola götürmesini beklemiştir. Öğrenciler karakola ellerinde silahlarıyla götürülmüşlerdir. Bu videolar internette bulunduğu gibi dosyaya da sunulmuş ancak mahkeme bunları dikkate almamıştır.
BOĞAZİÇİ Köprüsü – İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi; 48 öğrencinin 44’ü hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmiş, köprüye hiç çıkmamış öğrenciler ile köprüden kaçmış bir öğrenci beraat etmiştir. Öğrenciler otobüste 50 kişi olup, öğrencilerden ikisi sabahki linç sırasında darp ve bıçaklanma yoluyla katledilmişlerdir. Köprüye ilk ulaşan Kuleli Birliği geldiğinde hiçbir olay, silah atışı olmamasına rağmen Emniyet Müdürü ve 1. Ordu Komutanının köprüye varmaları, ancak hiçbir şekilde erlerle iletişime geçmemeleri olayların büyümesine sebep olmuştur. Öğrenciler ise saat 02:00’ye yakın köprüye ulaşmış, dışarıdan gelen atış neticesinde şoför ve öğrencilerden Samet Yazgaç vurularak araç kaza yapmış, öğrenciler korkmuş bir şekilde otobüslerini taşlayan ve yumruklayan, motor kapağını açıp motora sopa saplamaya çalışan vatandaşlardan saklanma amaçlı otobüste başlarını eğmişlerdir. Otobüs yanıyor denilmesi nedeni ile otobüsü tahliye eden öğrencilerden Sefa Güzel‘in yüzüne tokat atılması ve boynuna tel geçirilmeye çalışılması kamera görüntüleriyle sabittir. Öğrencilerin hiçbirinin silahı yaralanmalar yahut ölümlerle eşleşmemiştir.
FATİH SULTAN MEHMET Köprüsü – İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi; Öğrenciler 8 ay tutuklu kaldıktan sonra Mart 2017’de tahliye oldu. Kasım 2019 tarihinde ise mahkeme başkanının ikinci kez değişmesinin ardından tutuklama kararları verildi. Duruşmada hazır olan öğrenciler tutuklanırken, diğer öğrencilere yakalama çıkarılmıştır. Dosyanın delil durumunda bir değişiklik olmamasına rağmen yakalama ve tutuklama kararlarının verilmesi tam anlamıyla hukuksuzluktur. Ocak 2020’de tüm öğrencilere müebbet hapis cezası verildi.
Mahpus olarak gençlerin hapishane koşulları açısından yaşadıkları sıkıntılar neler? Silivri Cezaevinde gardiyanların bayıltan dayağına maruz kalan askeri öğrenci Muhammed Ali Taş’ın da avukatısınız, müvekkilinizle görüşmenizde işkence izlerine rastlandığını açıklamıştınız. Bu vahim bir iddiaydı. Gereken titizlik gösterildi mi? Kimse ceza aldı mı?
Öğrenciler tutuklandıkları ilk günden bugüne kadar çeşitli sıkıntılar yaşadılar. Sağlık problemleri yaşayanlar yeterli tedavi imkanına sahip değiller. Özellikle tüm cezaevlerinde dişçi sıkıntısı var.
Öğrenciler diş problemi yaşadıklarında aylarca beklemek durumunda kalıyorlar. Dişçi yakınları olanlar telefon görüşlerinde bilgi alarak kendi problemlerini kendileri halletmeye çalışıyorlar. Pandemide de süreç iyi yönetilemedi. Koğuşlar çok kalabalık olduğu için sosyal mesafeyi korumak zaten mümkün değilken tedbirsiz davranan cezaevleri oldu. Özellikle korona virüsü döneminde koğuş değişikliği yapılmaması gerekirken yapan cezaevlerinde vakalar bir anda arttı.
Cezaevinde öğrencilerin eğitim hakkı kısıtlı. Bunun yanında kitap almaya ilişkin de problemler yaşıyorlar. Pandemide tüm üniversiteler online eğitime geçti. Bu durum cezaevindeki öğrenciler için bir avantaj olarak görüldü ve çoğu öğrenci online eğitim için kaldığı cezaevine dilekçe ile başvuruda bulundu.
Bu talepler yeterli altyapı olmadığı ve böyle bir imkân sağlanamayacağı gerekçesi ile reddedildi. Aynı sebeple çoğu öğrenci yabancı dil muafiyet sınavlarına dahi giremedi. Öğrencilere aileleri sadece ders kitabı verebiliyor. Bu kitaplar da uzun süre bekletildikten sonra teslim ediliyor.
Cezaevinde yaşanan tüm aksamaların sebebi olarak korona ve yeterli memur sayısına sahip olunmaması gösteriliyor. İki ayda bir ve belli özel günlerde okuma kitabı ailelerce verilebiliyor. Onun dışında öğrenciler içeriden kitap siparişi yapabiliyor. Bu durum hem daha maliyetli hem de istedikleri kitaplara erişemiyorlar.
Yine dışarıdan dergi alma imkanları kısıtlı. Pandemi sebebiyle daha önce zar zor çıktıkları halı sahaya çıkma hakları da kısıtlandı. Bazı cezaevlerinde eskisinden daha seyrekte olsa halı saha hakkı verilirken bazı cezaevlerinde hâlâ yasak. Cezaevinde daha önce de kötü muamele olayları yaşanmıştı.
Muhammed Ali Taş’tan önce Silivri 2 Nolu Cezaevinde ve Silivri 5 Nolu Cezaevinde kötü muamelelere maruz kalanlar oldu. Muhammed Ali Taş olayında ceza alan olmadığı gibi müvekkilime dava açıldı. Üstelik Muhammed Ali Taş olayı bahsettiğimiz baş memurun ilk olayı da değildi. Başka bir öğrenci ve o cezaevinde tutuklu bulunan başka bir kişiye karşı da benzer muamelelerde bulunmuştu. Buna rağmen gerekli özen gösterilmedi. Her zamanki gibi objektif bir yargılama yapılmadı.
Pandemi sebebiyle ailelerin görüşleri başlangıçta sadece telefon görüşü şeklindeydi. Bu durum öğrenciler ve aileler üzerinde olumsuz bir etki yaptı. Şu anda eskiye nazaran daha seyrek görüşülüyor. Görüşler kapalı görüş şeklinde açık görüş yok. Alınan bu önlemlere rağmen öğrencilerin tamamına yakını korona geçirdi. Alınan tedbirler etkili olmadığı gibi görüşlerin kısıtlanması öğrencilerin psikolojisi üzerinde büyük etki yaptı. Melek Çetinkaya’nın tutuklanması aileler üzerinde bir korkuya yol açtı. Çocuklara bir zarar gelir mi korkusu. Bu durum aileleri sessiz kalmaya itti. Kendi imkânı çerçevesinde bir yerlere ulaşmaya çalışanlar hâlâ var. Ama geneli Yargıtay’dan bir netice gelmesini bekliyor. Yukarıda da bahsettiğim gibi Yargıtay dosyalardan birini bozdu. Diğerleri ise neticelenmeyi bekliyor.
Geçen yıl bu tarihlerde, Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan’ın müebbet hapis cezasına çarptırılan öğrencilerin dosyalarının yeniden incelenmesi yönünde talimat verdiği basına yansımıştı. Ancak bir yıl da böyle geçti. Yine bir sonuç yok. Bu konuda bir gelişme hâlâ beklemeli miyiz?
Cumhurbaşkanlığı avukatının bazı dosyalara fotokopi talebinde bulunduğunu görünce şaşırmıştık. Twitter üzerinde bu şekilde bir tweet dizisi görünce bu sebeple olabileceğini düşündük. Ama böyle bir durumu kanıtlar mahiyette bir olaya şahitlik etmedik. Bir netice de söylediğiniz gibi yok. Bu saatten sonra da olacağını zannetmiyorum.
Bu dava ya hukuki çevrelerden, özelikle barolardan ve sivil toplum örgütlerinden bir ilgi var mı? Özelikle hukukçulara bir çağrınız var mı?
Bu dava başladığından beri çok fazla bir destek görmedik. Öğrencilerden bahseden hukukçular ve siyasetçiler elbette oldu. Ama bazıları hâlâ böyle bir durum mu var diye şaşırabiliyor. Bu olay yokmuş gibi davranılıyor. Sebebini 5 sene geçmesine rağmen çözemedik. Herkes her şeyi bilse de derin bir sessizlik söz konusu. Adalet herkese lazım. Bugün başkasına yapılana sesini çıkarmayanlar yarın sıra kendilerine gelirse ses çıkaracak kimseyi bulamazlar. Özellikle hukukçuların belli değerlere sahip olması gerektiğini düşünmüşümdür. Bu değerler çerçevesinde herkesi adaletsizliklere karşı mücadele etmeye çağırıyorum.
Bu davanın avukatlığında baskılar oldu mu, en azından hissettiniz mi?
Bazı duruşmalarda yaşadığımız birtakım olaylar oldu. Tekrar bahsetmek inanın sinirlerimi bozuluyor. Doğrudan bir baskı hissetmesem de bazı olaylar yaşandı.
Bu söyleşi hazırlıkları sırasında, bu hafta sonu bir gelişme yaşandı, sizi mutlu eden ve diğer gençler içinde bir umut olan gelişme nedir?
5 yılı aşan haksız tutukluluğun ardından 3 genç; Aykan, Osman ve Taha tahliye oldular. Kalan geçler için de elbette mücadele etmeye devam edeceğiz. Çok mutlu ve en önemlisi umutluyum. Geri kalan askeri öğrencilerin de aynı şekilde oradan çıkıp geleceğine inanıyorum.
Zafer Kıraç – İnsan Hakları Çalışanı
Gazete Duvar
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***