YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN
Elime bugünkü hariciye günlüğü geçti arkadaşlar. Bu önemli belgeyi sizlerden nasıl gizleyebilirdim? Durun izah edeyim. Ben zaten hiçbir şeyin gizlenmesine taraftar değilimdir de, bu durum biraz farklıydı. İşin içinde Türkiye Cumhuriyeti’nin onuru, haysiyeti, izzet-i nefsi, itibarı söz konusuydu. Çok tereddüt ettim. Bu belgeyi neşretsem mi, etmesem mi diye tefekkür ettim. Hayır, yahu, ne alakası var teşekkürle! Tefekkür diyorum. Ettim işte. Sonra, mesuliyet-i milliye hislerim ağır bastı ve acele-i zaman-ı makul dâhilinde neşriyat etmeye karar verdim. Karar verdim kısmını anladınız mı? Hah. Tamam. Mühim kısım bu zati. Haydi, buyurun o zaman beraber kıraat edelim.
***
“Canım efendim.
İtimat ediniz, eğer ki külli bir ruh-u buhrana maruz kalmamış olsam, katiyen bu satırları size yazmaz, kıymetli vaktinizi ve ruh-u zarifinizi bu elim hadiseyle itap etmezdim.
Dost-u kadimim. Size bu mektubumu bir sırrı hususi olarak sevk ediyorum. Mesele şudur azizim: Cemahir-i Müttefika-yı Amerika (Birleşik Devletleri), Kanada, Diyar-ı Alaman, Diyar-ı Frenk, Avustralya, İsveç, Norveç, Finlandiya, Danimarka; artık havsalanıza gelen ne kadar Frenk memalik-i küffar varsa, toplanmışlar, aralarında kumpas eyleyup cihanşümul ve kuvvet-i daim âli devletimizin karşısına biar-ı çeşmderide (arsız-hayâsız şekilde), kezzâb-ı bîhicâb (utanmaz yalancı) varice, bir paçavra parçasına karaladıkları bir mektupla çıkmışlar. Tabi, başta makam-ı riyaseti ulviye olmak üzere, hariciyesinden, efendim, dâhiliyesine kadar, efendim, kapısındaki Mercedes Benz makam arabalarının şoförlerinden, sarayın yamak-ı aşpez-i saraya (sarayın aşçı yamaklarına) kadar tüm devlet cidden eşine benzerine rastlanılmamış bir teessüre maruz kaldı.
Şimdi zat-ı âliniz gayet tabiidir ki ne olduğunu merak etmektesinizdir. Bakınız Osman Kavala denen bir betyar-ı kadim-ül devlet (eski bir devlet düşmanı) vardır. Bu adüvv-i harif (düşman herif) evveliyatında isyan-i Gezi’de isyancılara menba-i mangır sağlamış, bilumum Cemahir-i Frenk hükümetinden ve bi-resmi teşkilatından müzaheret almıştır. Biz ol adamı emri riyasetle, gayri mahkeme-i muamele nevi derdest ettik de, bunu elbet fistan-ı kanuniye sokup, memalik-i ecnebiye ve dahi budala-yı efkâr-i belediyeye (yerli halka) öyle arz ettik. Bu hükm-ü gayrı tatbikat-ı adalet, ol kişi Osman Kavala denen şahs-ı vahamet olunca, bi-şüphe bilirim ki zatı âliniz de, efendim, bizi gayet iyi idrak buyuracaksınızdır.
Yahu, indi bu süfera-ı ehli küfür (küfür ehli sefirler), biçim-i bi-şencar-ı rezalet (utanmaz rezil) ile Osman Kavala azat edile derler. Lan siz kimsiniz, hıyarlar! Af buyurunuz, efendim, şahadetimi kabul buyurunuz, fevkalade müteessir oldum, inanınız bir an üzerinize afiyet, şahsıma nüzul inecek deyu tefekkür ettim. Hayır. Şahsıma derken zat-ı âlilerini, devletlû reis-i cumhur efendimiz hazretlerini asla kast buyurmadım. Etrak-ı laf-u müşterek darb-ı mesel, yerin kulağı var buyurur. Temkin-i azami gerek, neme lazım, bu devirde tabir-i genel “FETÖ” derler, bir tabir istihsal edildi, Allah muhafaza, gelip alırlar (bu kısım önemli olacak ki, arkadaş anlayalım diye öz Türkçe yazmış, sağ olsun! E.Ç.). Gelelim efendim sadede.
Beyefendi hazretleri bu elim habere vakıf edilince ufak bir havale-i aniye maruz kaldılar. Derken, yer gök beyefendi hazretlerinin fizarıyla zazaa etti. Efendim, verilmiş sadakamız varmış, ol an beyefendi hazretlerinin mekânına karib (yakın) bir yerde değil idim. O ne şiddet, ne celal, o ne feryad-ı bi çare, inanınız bağır-ı dâhilim parçalandı. Hicran-ı kahr oldum. Lakin beyefendi hazretlerinin yanında bulunan tüm zat-ı muhteremler, efendim, simalarında adeta rad-u berk (şimşekler, yıldırımlar) patladı. Yedikleri silleler, tokatlar, inanınız darp edilen yerlerinde güller de açsa, efendim, sarayın Bünyan-ı cidarlarında yankılanan inleme ve feryad-ı ıstıraplar etrafa korku saldı. Neden sonra, cesaretini toplayıp makam-ı azama varan üstad-ı bürokratlar, hürmet-i bin kat, eller önde, başlar eğik, elzem-i emirlerini almak üzere toplandılar. Tekrar darp olmasa da – ki Allah’ı var, beyefendi bu konuda gayet ölçülüdür – rivayet odur ki nara-yı avazları ta ana yoldan geçen belediye otobüs durağında dahi, efendim, duyulmakta imiş.
Sonunda şura-i devlet karar buyurdu. Ecnebilere lisan-ı idrakleri kabilinden gayet haşane-i azreng (haşin ve sert) bir cevap irade-i seniyye edildi. Bakınız ne dendi:
‘Cemahir-i Devlet-i Türkiye’de külli mahkeme-i teşkilat ı adalet, bila kayd, müstakildir ve azadegandır.’
Besk-i (patlama) mabad eylercesine dıbne-i herzeka (maymun gibi gülme) edişlerini duymamak içün, lisan-ı mektubu azami-i mümkün lisan-i Osmanî ile lemk-i kalem eylemeye karar verildi.”
***
Ben bu mektubu okudum ve en az sizler kadar üzüldüm. Yahu bu nasıl bir fedakârlıktır, nasıl bir devlet millet aşkıdır arkadaş! Bu nasıl bir dik duruştur, bu nasıl bir adeta Davos ruhudur be! Bu nasıl bir meydan okumadır, dünya nasıl bu kadar beşten büyük olabilmektedir? Bu nasıl bir öz bilinçtir, nasıl bir nizam-ı âlem dersidir? Bu nasıl bir adeta Kanuni’nin Fransa kralı Françesko’ya yazdığı mektup ayarında bir ayar vermedir? Bu nasıl bir dildir, bir gecede cahil bırakılan bir halkın bağrından çıkan bir ulu reisin milli değerlere sahip çıkışıdır!
Yapılan küstahlığa bakar mısınız? Bunlar şimdi tokadı hak ettiler mi etmediler mi, harbi olanlarınız cevap versin. Yahu biz adamı tokatlarız bak! Yahu bu Frenk sefirlerinin aziz devletimizden istediği nedir? Bunlar ne saygısız, ne seviyesiz, ne küstah insanlardır? Siz kimsiniz? Devletimizi müstemlekeniz mi zannettiniz? Anladığınız dilden konuşuruz bak! Bilmez misiniz ki Türkiye’de yargı bağımsızdır? Kanunlarımız, anayasamız, devlet geleneğimiz, medeniyetimiz, irfan ve tarihimiz, ruhumuz, değerlerimiz, biz, hepimiz, ülkemiz, vatanımız, hatta millet ve Sakarya, isterseniz bir tutam 15 Temmuz, biz buyuz! Bakın harbi olun, canımızı yiyin. Ulan rakı-balık, deniz ve güneş, bol kebap, gerisi laklak, şakşak nenize yetmiyor? Oturun oturduğunuz yerde! Ne öyle bir araya gelmeler, mektup döşenmeler, Osman Kavala bilmem ne mavala, siz bizi kiminle karıştırıyorsunuz!
Bizim siyasi baskı üzerine tutuklu bıraktığımız görülmüş şey mi?
Ne? Deniz Yücel mi? Meşale Tolu mu? Rahip Brunson mu? Loup Bureau mu? Yahu durun, tek tek gelin! Kim? Serkan Gölge mi? Max Zirngast mı?
Yahu insaf. Bunlar hep bağımsız yargı süreci sonunda beraat eden, takipsizlik kararı verilen insanlar. Hem amma ağladınız ha birkaç vatandaşınız için. Oğlum bak bizim bir buçuk milyon öz be öz vatandaşımız var, hiçbiri için kimsenin gıkı çıkmıyor. İnsan biraz ibret alır. Serbest bırakılan vatandaşlarınız yargısal süreçlerin sonunda suçsuzluklarına kanaat getirilen insanlardır. Bunların kararlarını bağımsız Türk yargısı vermiştir. Susun, terbiyesizliğin âlemi yok! Ne öyle köpek havlaması sesi falan geliyor arka plandan! Ayıptır. Diplomatik müzakeredir bu. Bakın ayıp oluyor! Ne? Bu ne tesadüf mü? Ulan insaf be. İnsan biraz kadir kıymet bilir. Kötü mü ettik serbest bıraktık? İnsanı pişman ediyorsunuz! Dostluk dedik, müttefiklik dedik, elimizden geleni yaptık. Bağımsız yargımıza havale ettik, onlar da gayet bağımsızca karar verdiler. Bu mu rahatsız etti şimdi sizi?
Ne? Aynını Osman Kavala’da da mı yapalım? Yahu ağabeyciğim, adam gibi bizimle gelip konuşsanıza! Neden tweet falan atıyor, karizmamızı çiziyorsunuz? Müttefiklik bu mudur? Bizim yargımız bağımsızdır demiş miydim? Gülmeyin lan! Öyledir! Osman Kavala davasına da gayet bağımsızca baktırırız icabında. Sakin olun bir! Bakın Kore’den beri müttefikiz biz ya! Soğuk Savaş, Ortaköy’de Jüpiter füzeleri, Küba krizi, bir buçuk milyon asker, ucuz sınır bekçiliği, eski fantom, Almanların paslanan ve tutukluluk yapmaya başlayan G-3 piyade tüfekleri. Hah! Buyuz biz be! Müttefikiniz! Karıştırmayın şimdi S-400’leri falan. Tamam, sorun yok. Yargımız bağımsızdır demiş miydim? Bak ayıp oluyor ama. Dalga geçmeyi bırakın! Ne? Kavala davasında sorun mu var? Ne sorunuymuş! Lütfen genelleme yapmayalım! Bunlar uzun, bürokratik, karmaşık yargı süreçleri. Efendim? Acele mi dediniz? Yahu bakın bu işte kast ettiğim be! Beraber istişare, müzakere, karşılıklı anlayış! Tabi. İleteceğim hemen. Dinliyor simültane tercümesini zaten şu an. Bu akşam muhterem reis bey bağımsız yargımızla konuşacakmış, bağımsız olduklarını onlara hatırlatacakmış, öyle dedi. Hah, merak etmeyin. Joe Bey’e çok selam söyleyin diyor. Görüşemedik New York’ta diyor.
Alo? Alo? Hat kesildi galiba.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***