CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, endişeli muhafazakarların, “CHP gelirse bizim yaşam tarzımıza müdahale olur” şeklindeki tereddütlere karşı, “Onlara çok geniş bir özgürlük alanı tanıyacağım.” diye cevap verdi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kars programını takip eden gazeteci Faik Bulut, Independent Türkçe için bir röportaj gerçekleştirdi.
Kılıçdaroğlu’nun sorulara verdiği cevaplar şöyle;
“Gelir dağılımında ciddi bozulmaya yol açacak”
Merkez Bankası’nın son faiz kararını nasıl yorumluyorsunuz?
Doğrudan Merkez Bankası’nın bağımsız olmadığı ve sarayın müdahalesi olduğu kanısındayım. Bunu zaten Erdoğan defalarca ifade etti. Bu da tabi Türkiye’nin felaketi demek doğrusunu isterseniz. Yani bu kadar ithalata bağımlı olan bir ülkede döviz kurunun bu kadar yükselmesi, iğneden ipliğe kadar bütün fiyatların yükseleceği anlamına geliyor. Her zaman söylediğim gibi, Allah bu millete acısın. Bu kadar büyük bir zam yağmurunu millet ne kadar çekecek, ne kadar götürebilecek… Huzursuzluk şimdiden başladı. Tabi doları olanlar, dolarla ihale verenler bundan son derece memnunlar. Gelir dağılımında ciddi bir bozulmaya yol açacak; fakirler daha fakir, varlıklar daha varlıklı olacak. Herhalde sarayın istediği ekonomi politikası da bu.
Millet İttifakı’nda partiler olarak çokça görüşmeler yaptınız, ne zaman ortak bir açıklama yapmayı düşünüyorsunuz?
Tabii ki ilk çalışmayı “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem üzerine yapıyoruz. Öncelikle her parti kendisi zihinsel hazırlığını yaptı, tamamladı. Ardından partilerin genel başkan yardımcıları bir araya geldiler, üçüncü toplantılarını yaptılar bildiğim kadarıyla. Aralık ayı içerisinde bütün partilerin üzerinde uzlaşacağı bir metin ortaya çıkacak. Bu güzel bir adım olacak.
“Çözüm adresi Meclis’tir”
HDP’nin tutum belgesine nasıl bakıyorsunuz?
HDP’nin demokrasiyi savunması, teröre karşı durması, insan haklarını ve özgürlükleri savunması son derece önemli ve değerlidir.
Açıklamalarınızda ‘çözüm’ün arkasında durduğunuzu gördüm. İktidar ve müttefiki tarafından size sert eleştireler yöneltildi, polemik yapıldı. Hala oradasınız değil mi?
Hala oradayım. Çözümün adresi Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir.
Bürokratlar için çağrı yaptınız ve bugün de konuşmanızda çağrınızı tekrarladınız. Peki, ikinci bir adımınız var mı? Bürokratlara çağrınızın bir ileri adımı var mı?
Önümüzdeki günleri bekleyeceğiz hep beraber.
Ben var diye anlıyorum…
Tabi, gelişmeleri biraz görmem lazım. Gelen belgeler ve bilgileri görmek gerekir. Bununla ilgili çalışan bir ekip oluşturduk, bu ekip değerlendiriyor. Önümüzdeki günlerde daha güzel bir şekilde göreceğiz.
Öyle mi?
Evet, evet.
“Siyasette ahlakı egemen kılmamız lazım”
Dikkat çeken bir yeni iletişim stratejiniz var. Halkla ilişkiler; halka dokunabilmek adına, örneğin bugün kanaat önderleriyle toplandınız… Bu yeni iletişim stratejinizi biraz açar mısınız?
Bugün kaanat önderleriyle yaptığım toplantının benzerini uzun süredir yapıyorum. Bu kanaat önderleri de bugüne dek partiye mesafeli olan kesimler vardı. Bunlar toplumda sevilip, sayılan insanlar, ama CHP’ye yönelik olarak kafalarında ciddi soru işaretleri var. Bunlarla oturuyor, konuşuyoruz. Kimi zaman iki saati geçen toplantılar yapıyoruz. İstedikleri soruları sorabiliyorlar, biz de cevap veriyoruz ve şunu anlatmak istiyoruz: Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu ülkenin sorunlarına kilitlenen partiyiz. Temiz bir partiyiz, düzgün bir partiyiz. Siyasette ahlakı egemen kılmamız lazım. Vatandaşa yalan söylememek lazım. Bir süre sonra, bu toplantıya gelenler başlangıçtakine göre, salondan ayrılırken daha farklı bir ruh haliyle ayrılıyorlar. Mesela ben şunu da ifade edeyim. İstanbul’da vaizelerle bir toplantı yaptım. Bu toplantının sonunda bir vaize şunu söyledi: “Kemal Bey, bu toplantı 80 yıllık gecikmiş bir toplantı. Keşke bize daha önce gelseydiniz, oturup konuşabilseydik, dertleşebilseydik.” Çünkü CHP’ye yönelik babadan oğula devreden efsanelerle yanlış bilgiler aktarıldı. Oysa onların hiçbiri doğru değil.
“Muhafazakarların hiç endişelenmesine gerek yok”
Son dönemlerde “endişeli muhafazakarlar” diye bir terim dolaşıyor. Endişeli muhafazakarların, “CHP gelirse bizim yaşam tarzımıza müdahale olur” şeklinde tereddütleri var. Onların kaygılarını fiiliyatta giderecek çalışmalarınız var mı?
Endişeli olsun ya da olmasın, hiçbir muhafazakar arkadaşımın kazanılmış hakkı olduğunu veya var olan haklarının elinden alınması gibi bir kaygıya kapılmasını asla ve asla doğru bulmam. İnsansa ben ona değer göstermek zorundayım. İnsana, doğaya; bütün canlılara…Ayrıca, onun sahip olduğu hakları birisi elinden almaya kalkarsa ben onun karşısında olacağım. Tam tersine ona daha fazla hak vereceğim, daha fazla özgürlük alanı tanıyacağım. Ben iktidardaysam, rahatlıkla beni eleştirebilecek. Çünkü ben şuna inanıyorum. O endişeli arkadaşların bilmesini isterim. Siyasetçi olarak benim alkışa ihtiyacım yok. Benim sağlıklı ve tutarlı eleştiriye ihtiyacım var. Ben hatamı bilmeli, görmeliyim; eksiğimi bilmeliyim. Bana en büyük katkıyı beni eleştirenler yapıyor aslında. Yoksa alkışlayanların bana herhangi bir katkı yaptığı yok. Benim ruh halimi belki okşayabilirler, ama siyasetçi eleştirilerden ders çıkarmasını bilen bir kişi olmalıdır. Dolayısıyla muhafazakarların hiç endişelenmesine gerek yok. Onlara çok geniş bir özgürlük alanı tanıyacağım.
Varsayım olarak söylüyoruz; AKP giderse, devri sabık diye bir şey olur mu politikanızda?
Devlet kinle, öfkeyle yönetilmez. İntikam duygusuyla devlet yönetilmez. Hem adaletten söz edeceksiniz, hem 450 kilometre yol yürüyeceksiniz; iktidar olunca da intikam alacaksınız… Bu doğru değil. Devleti adalet içinde yöneteceğiz. Elbette kusuru varsa hukuk içerisinde bu sorulabilir. Ama intikam alma duygusuyla siz devleti yönetmeye kalkarsanız, bunlardan bir farkınız kalmaz. Zaten temel farkımız, bizim adaletten, bunların baskıdan yana olmaları.
“İktidarın en büyük yanlışı paralel yapılar oluşturmasıdır”
Dış politikada açılımdan bahsettiniz. Bütün komşularla barış; “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinden hareket ediyorsunuz. Tabi yeni bir politika, hatta yeni bir diplomasi… Bunu biraz açar mısınız?
Bu iktidarın en büyük yanlışı paralel yapılar oluşturmalarıdır. Ne demek bu paralel yapılar: Bir Hazine ve Maliye Bakanlığı var, bir de sarayda bunun bir izdüşümü var. Bir Dışişleri Bakanı var, bir de sarayda var. YÖK Başkanı var, sarayda da var. Merkez Bankası var bağımsız, ama sarayda müdahaleye açık, müdahale ediliyor. Dolayısıyla bu paralel yapıyı tamamen bitirmek gerekiyor. Merkez Bankası nasıl bağımsızlığını koruyacaksa, dış politikayı yürütecek kurumun adı Dışişleri Bakanlığı’dır. Siz Dışişleri Bakanlığı’nı devre dışı bırakırsanız, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü belli olaylar karşısında çıkıp açıklama yapmaz da saray yaparsa, o zaman siz devleti dinamitliyorsunuz.
Dış politikanın milli politika olduğunu, iktidar-muhalefet kavgasının burada olmayacağını, tam tersine Türkiye’nin çıkarları üzerine inşa edilen bir politika olması gerektiğini ve bütün komşularımızla da barış içinde yaşamamız gerektiğini biliyorum. Bunun altını özenle çiziyorum. Çünkü şuna inanıyorum, savaş meydanlarında bütün hayatı geçen bir kişi, barışın ne kadar değerli olduğunu biliyor ve diyor ki;
“Yurtta barış, cihanda barış.”
Bu kişinin bütün hayatı savaş meydanlarında geçiyor. O zaman barıştan daha değerli bir şey yok. Bütün komşularımızla iyi diyalog kurarsak, aslında Osmanlı coğrafyasına baktığınız zaman, bunlarla akrabalık ilişkilerimiz de var. Dostuz, akrabayız, kardeşiz; kız alıp veriyoruz. Hala bugün için bile var… Dolayısıyla barışı egemen kıldığınız zaman, coğrafyayı bir barış havzasına döndürebilirsiniz. Bunu yapacağız.
Şu anda burada ben bunu görüyorum -Kars özelinde bunu söylüyorum- buradan kapı açıldığı zaman aslında Orta Asya’nın yolu size açılıyor. Kafkasya değil, Orta Asya’nın yolu…
Tabii ki.
Burada sizin somut bir planlamanız var muhtemelen.
Var, evet.
Bunu kamuoyuyla ne zaman paylaşmayı düşünüyorsunuz? İpuçlarını verebilir misiniz?
Şöyle ki, bizim bir Merkez Türkiye projemiz vardı. Biz, Kafkasya, Ortadoğu, Akdeniz, bütün bu havzayı kapsayan Türkiye’nin de dominant ülke olarak ortaya çıktığı bir Merkez Türkiye projemiz vardı. Şimdi bunu büyütüyoruz. Gerçekten de bölgeyi, sadece Türkiye’nin değil, bütün bölgenin kalkınabileceği bir yapıyı oluşturmaya çalışıyoruz. Biz komşularla sağlıklı ve tutarlı diplomatik ilişkileri kurduktan sonra, zaten iş hayatı büyüyecek, kültürel hayat büyüyecek; ortak sinemalar yapacağız, yazarlar, entelektüeller gelecekler, biz gideceğiz, oturup konuşacağız…Yani bölgede kimliğe, inanca veya yaşam tarzına yönelik yapılan propagandaları ya da siyaseti bir tarafa atabilirsek, insani olarak hep beraber bir noktada buluşabiliriz.
Kars’taki konuşmanızda “çok renklilik ve çok kültürlülükten” bahsettiniz. Bence isabetli bir noktaydı. Fakat bunu Kars ortamında çok gerdiler. Yani iktidardan bahsediyorum, çok gerildi. Bunu yeniden, kendi planınıza göre nasıl düzeltmeyi düşünüyorsunuz?
Var olan iktidar, aslında toplumu gererek, ayrıştırarak, kutuplaştırarak iktidarını korumak istiyor. Bu, Türkiye’ye zarar veriyor, siyasete zarar veriyor, Türkiye’nin büyümesine, gelişmesine zarar veriyor, uluslararası saygınlığına zarar veriyor. Oysa tam tersine farklılıklar zenginlik kabul edilmeli, bunlar bizim zenginliğimiz… Bu zenginlik kavga nedeni değil. Tam tersine hepimizin gurur duyacağı bir alan olmalı.
Barış içinde bir yaşam için ortaklık…
Tabi. Barış içerisinde yaşıyoruz, yaşayacağız da zaten. Bunun altyapısını oluşturmak; söylemden öte, bunu fiilen göstermemiz gerekiyor. Bunu fiilen bir politikacı nasıl gösterir; her grupla, herkesle oturur, diyalog kurar, sohbet eder, anlaşır, derdini dinler… Böyle yapacağız yani.
“Hep beraber dost olmak ve beraber yaşamak istiyoruz”
CHP’yi uzun yıllardır izlerim. Ortadoğu politikası bence geçmiş yıllarda çok geriydi. Sizin de hatta ilk dönemlerde çok netleşmiş bir Ortadoğu politikanız yok. Şimdi bu konuda yeniden inisiyatif kazanıp, Ortadoğu politikasında geçmişin o eksikliklerini, -şimdiye kadar izlenen yanlış politikalar ya da içine kapanma politikaları nedeniyle- nasıl bir Ortadoğu politikası düşünüyorsunuz? Tasarınız ne?
Bizim Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı diye düşündüğümüz bir teşkilat var. Türkiye, Irak, İran ve Suriye’nin oluşturduğu, buradaki halkların da kendilerini rahatlıkla ifade edebilecekleri güçlü bir demokrasi içerisinde böyle bir birliktelik oluşturmak istiyoruz. Bu birliktelik, barışı getirecek, huzuru getirecek, kavgayı sonlandıracak, demokratik standartları yükseltecek. Bunları yaptığımız andan itibaren, bölgede gerçekten de sorunları büyük ölçüde bitirmiş oluruz. Demokrasiden kastım da şu; yeni bir şey keşfetmek değil, Avrupa Birliği’nin öngördüğü bütün demokratik standartları ülkemize getireceğiz. Orada gelişmiş bir demokrasi anlayışı var, bizde de olsun, Suriye’de de olsun, İran’da da olsun, Irak’ta da olsun. Bunu da ekonomik büyüme ile perçinlediğinizde bölge huzura kavuşacak.
Çok ciddi bir girişiminiz oldu, heyetiniz Irak Kürdistan Bölgesi’ne (IKB) gitti, Barzani ile görüştü. Aslında bu, yeni politikanın ipuçlarını vermesi bakımından önemlidir diye düşünüyorum.
Öyle tabi. Görüştük onlarla, bundan sonraki belli zaman aralıklarında görüşmeye de devam ederiz. Onların da gelmesini isteriz, onların da görüşmesini isteriz. Türkmenlere gittik, oradaki Ezidilere gittik, Ezidilerle de görüştük. Bakın hiçbir ayrım yapmıyoruz. Ne inanç ne kimlik açısından… Hep beraber dost olmak istiyoruz, beraber yaşamak istiyoruz. Ezidi bir küçük kızın bir sorunu vardı, bize söylediler. Biz onu takip ediyoruz mesela. O sorunu aşmak istiyoruz yani.
KAYNAK: INDEPENDENT TÜRKÇE – FAİK BULUT
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***