YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN
Bu yazının kaleme alındığı gün, 29 Ekim 1923 tarihinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin 98. yıl dönümü. Cumhuriyet ilan edileli neredeyse bir asır oldu. 23 Nisan 1920’de kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi ile girilen süreci de dikkate alırsak, Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının Türkiye’nin kaderini ellerine aldıkları tarihten bugünlere, koskoca yüz yıllık bir tarihtir, söz konusu olan.
Bu tür yıldönümleri, birçok devlet için son derece önemlidir. Onuncu, on beşinci, yirminci, otuzuncu, ellinci yıllarında da, Türkiye Cumhuriyetinin böyle önemli seneyi devriyeleriydi. Bu tür önemli kilometre taşlarında, genel bir değerlendirmede bulunmak, başarıların ve başarısızlıkların muhasebesini yapmak adettendir, bir o kadar da yararlıdır. Nerede yola çıkıldı, yola çıkılırken hedefte neler vardı, hangi hedeflere ulaşıldı, ulaşılamayan hedefler nedir gibi sorulara yanıt aramak gayet normal. Özellikle son yıllarda yaşanan rejime ilişkin değişikliklerden sonra, bu konularda kafa yormak bilhassa önem kazandı kanımca.
Bu yazının sınırlı çerçevesi içerisinde – en azından belli başlı konularda – Cumhuriyet projesini analitik bir gözle ele almaya çalışacağım.
Öncelikle şunu izah etmenin çok gerekli olduğuna inanıyorum: Cumhuriyet ibaresi, çok geneldir. Konuya yaklaşım noktanızla alakalı olarak, Cumhuriyet kavramının üstlendiği anlam değişim gösterir. Monarşi ile aynı bağlamda ele alındığında, bu kavramla vurgulanmak istenen, egemenlik yetkisi sorunsalıdır. Krallıklarda, imparatorluklarda, sultanlıklarda, prensliklerde, beyliklerde vs. sistem monarşiktir. Yani egemenlik bir şahsa veya hanedana aittir. Böyle bir bağlamda kullanıldığında, cumhuriyet, egemenlik yetkisinin bir monarktan veya onun dâhil olduğu bir hanedandan alınıp, tüzel bir kişi olarak algılanan halka/millete devredilmesidir. Elbette halk/millet soyut kavramlardır. Burada söz konusu olan, monark veya hanedan dışında, egemenlik yetkisinin sınırlı bir elit grup tarafından halk adına kullanılmasıdır. Çünkü halkın yönetime nasıl katılacağı, cumhuriyetle doğrudan alakalı bir sorunsal değildir. İzah etmeye çalışayım.
Cumhuriyetler, birbirlerinden farklı özellikler gösterir. Cumhuriyet olarak adlandırılan birçok devletin yönetim sistemlerini incelediğimizde, birbirlerinden çok farklı nitelikleri haiz politik sistemlerin kendilerine cumhuriyet dediğini görüyoruz. Fransa, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya gibi cumhuriyetlerin yanında, Kuzey Kore, Çin, Rusya, Küba, Belarus, İran ve Türkiye gibi cumhuriyetler var. O halde şunu hemen saptayabiliriz. Cumhuriyet ibaresi, egemenlik yetkilerinin dayandırıldığı nokta bağlamında bir önem ifade ediyor. Bir egemenlik yapısının bir krala ya da padişaha mı, yoksa bir halka mı ait olması bağlamında nitelemede bulunuyor. Cumhuriyetlerin belli yönetim ortak özellikleri yok. Mesela cumhuriyet dendiğinde, hukuk devleti, insan haklarına saygılı ve gücü yasalarla sınırlandırılmış hükümet, bağımsız yargı, temel hak ve özgürlüklerin sağlanmış olduğu bir politik düzen gibi özellikler anlaşılmıyor. Bir cumhuriyetin elbette ki bu özelliklere sahip olması söz konusu olabilir. Fakat bu saydığım nitelikler, cumhuriyetlerin olmazsa olmazı değildir. Çünkü mesela Kuzey Kore’de ya da İran’da, Rusya’da ya da Çin’de bu saydığım nitelikler ya yoktur, ya da uygulamada görece çok geridedir.
Aynı şekilde, bir ülkenin egemenlik yetkisi bağlamında yönetim sisteminin monarşik olması da, özünde o ülkenin saydığım özellikler bağlamında ne durumda olduğuna ilişkin bir standart getirmez. Bir diğer ifadeyle, Birleşik Krallık (İngiltere) ile Suudi Arabistan, Hollanda ile Fas, Kanada ile Tayland yönetim ilkeleri, siyasi kültürleri, hükümet biçimleri ve haklar-özgürlükler standartları bakımından aynı değil. Mutlak ya da anayasal monarşiler arasında egemenlik yetkileri ve yönetim biçimi bağlamında fark olduğu kadar, anayasal monarşiler arasında da ciddi farklılıklar mevcut. Bazı anayasal monarşiler demokrasi olarak nitelenirken, birçok başka monarşi de mutlak ya da anayasal farlı gözetmeksizin demokrasi olarak nitelenmiyor. Birçok demokrasi endeksi bu bahsettiğim olguları ampirik kanıtlarla veri olarak sunuyor. Bunlar açık bilgiler ve kolaylıkla internet üzerinden bu bilgilere ulaşılabilir.
Gelelim Türkiye Cumhuriyeti’ne.
Neredeyse 100 yıllık bir cumhuriyet olan Türkiye’de, cumhuriyet yönetiminin içinin nasıl doldurulacağı konusunda ciddi bir kafa karışıklığı söz konusu. Diğer yandan, bazı kesimlerin algısına göre, böyle bir sorun ya da kaygı ya yok, ya da bu çok önemsiz bir ayrıntı gibi algılanıyor. Her yıl özellikle 29 Ekim günlerinde bu meydana çıkar. Çünkü 29 Ekim resmi bir bayramdır. Hatta en önemli resmi bayramdır. Cumhuriyet’in kuruluşu kutlanır. Fakat bu yapılırken, bahsettiğim çevreler cumhuriyetin üzerine inşa edildiği değerler, sağladığı haklar ve özgürlükler, çerçevesini çizdiği demokratik devlet mimarisi gibi konulardan ziyade, padişahlığın ve hilafetin kaldırılması gibi çok daha statüsel ve derinliği görece daha az olan (siyah-beyaz ayrımının kolay yapılabildiği) konulara yönelirler.
Türkiye’nin yönetim şekli cumhuriyettir dendiğinde esasında fazla bir şey söylemiş olmuyorsunuz. Önemli olan o cumhuriyetin nasıl bir cumhuriyet olduğu meselesidir. Amerika gibi mi, yoksa Rusya gibi mi? Almanya gibi mi, yoksa Rusya gibi mi? Fransa gibi mi, yoksa Belarus gibi mi? Avusturya gibi mi, yoksa Arnavutluk gibi mi? Finlandiya gibi mi, yoksa Etiyopya gibi mi? Hangisi? Cumhuriyetler, içini nasıl doldurursanız odur. Demokrasiyle yönetilen cumhuriyetler var, otoriter ya da yarı-otoriter cumhuriyetler var. Hukuk devleti olan cumhuriyetler var, kendi formel hukukuyla bile bağını koparmış cumhuriyetler var. İnsan haklarına saygılı cumhuriyetler var, sistematik olarak ağır insan hakları ihlallerinden bulunan cumhuriyetler var. Cumhuriyet bayramlarında cumhuriyete methiye yaparken, önce sorulması gereken soru şudur: Türkiye Cumhuriyeti nasıl bir cumhuriyettir?
Görünen şudur:
Vatandaşlarının ırki-etnik bir ulus kimliğinde yeknesak ve homojen olduğunu iddia eden, bu forma uymayanları o forma sokmaya – asimile etmeye – çalışan bir cumhuriyet var. İnsan haklarını bir türlü oturtamamış, benimseyememiş, uygulayamamış bir cumhuriyet var. Temel hakları ve özgürlükleri kabullenmekte zorlanan, bünyesinin hücresel seviyede bu hakları ve özgürlükleri reddettiği bir cumhuriyet var. Hukukun bağımsız olmadığı, dolayısıyla da adaletin olmadığı bir cumhuriyet var. Bazı siyasi parti liderlerinin ve seçilmiş temsilcilerin – vekillerin, belediye başkanlarının, belediye meclisi üyelerinin – düşüncelerinden ya da siyasal tercihlerinden ötürü tutuklandığı ve hapse atıldığı bir cumhuriyet var. İktidarın yetki aşımı iktidarın yetki aşımı yapabildiği, diğer bir ifadeyle hukuka tabi olmadığı bir cumhuriyet var. Anayasasının sağladığı en temel hakların gereğini yerine getirmeyen, kendi anayasasını ve yasalarını bağlayıcı kabul etmeyen bir cumhuriyet var. Hapishaneleri profesör, doktoralı akademisyen, gazeteci, öğretmen, nitelikli memur dolu, bebek ve çocuk dolu, hamile kadın ve ağır hasta dolu, zulüm ve eziyet dolu bir cumhuriyet var. Taraf olduğu uluslararası antlaşmaları bile kale almayan bir cumhuriyet var. Komşu devletlerin topraklarına ikide bir sudan gerekçelerle saldırıp duran, cihatçı teröristlerle ordusu iş tutan, o cihatçı teröristleri üçüncü ülkelerin topraklarında paralı asker olarak kullanan bir cumhuriyet var. 160,000’den fazla memurunu anayasasına ve yasalarına aykırı kanun hükmünde kararnamelerle bir gecede hain ilan ederek kamu hizmetinden ihraç eden bir cumhuriyet var. 1.5 milyon vatandaşını fabrikasyon ve sudan gerekçelerle adli/polisiye takibata alan, aileleriyle beraber sekiz milyona yakın vatandaşını fişlemiş olan bir cumhuriyet var.
Siz hangi cumhuriyetin Cumhuriyet Bayramı’nı kutladığınızı hiç sormuyor musunuz? Eğer cumhuriyetiniz buysa, neyin bayramını kutluyorsunuz?
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***