YORUM | M. NEDİM HAZAR
Yıl 1810, sadece İspanya değil, bütün dünyada romantizm akımının öncü isimlerinden olan Goya, bir hayli cesur çalışmalarının etkisiyle büyük üne kavuşturan ‘Savaşın Felaketleri’ gravür serisiyle sanatta büyük yankı uyandırmıştı… Serginin ara başlıkları da çok ilginçti: Zırvalar ya da Atasözleri, Boğa Güreşleri, Kapriçyolar… Usta ressamın kusursuz anlatımı ile sıyrılan bir seri ‘Savaşın Felaketleri’. Kimi eleştirmenlere göre Goya’nın başyapıtlarının çoğu bu 82 parçalık gravür serisinin arasında yer alıyordu. Bu resimlerin akibeti de çok ilginç bir hikayeye sahip. 1863 yılına kadar, yani tamamlandıktan neredeyse yarım yüzyıl sonrasına kadar siyasi baskılar sebebiyle yayımlanamayan gravürler, günümüzde dahi savaş karşıtı simgeler olarak kullanılıyor.
Kimilerince modern sanatın babası olarak adlandırılan İspanyol sanatçı Francisco de Goya, 1700’lerin sonlarında ve 1800’lerin başlarında kraliyet portrelerinin yanı sıra daha yıkıcı eserler de yaptı.
Francisco de Goya, sanat çalışmalarına genç yaşta başlamıştı ve hatta becerilerini geliştirmek için İtalya’da zaman geçirdiği biliniyor. 1770’lerde Goya, İspanyol kraliyet mahkemesi için çalışmaya başladı. Bu esnada asilzade portrelerinin yanı sıra döneminin sosyal ve politik sorunlarını eleştiren eserlere de imza atmıştı.
Ünlü Fransız şair Charles Baudelaire “Estetik Arayışlar” adlı kitabında Goya’dan “O, her zaman büyük bir sanatçı, sık sık da dehşet uyandıran bir sanatçıdır,” diye bahsediyor.
Belki de bu yüzden ressam, gravür sanatçısı gibi unvanlar kimin isminin yanında sönük kalır diye soracak olursanız, hiç şüphesiz birçok eleştirmen size, Francisco José de Goya y Lucientes diye cevap verecektir. Zamanının fazlasıyla ilerisinde olmasının bunda etkisi büyük olsa da, Goya’yı Goya yapan asıl şey sıra dışı gravürleri diyebiliriz.
Aynı zamanda bir saray ressamı olan Goya, portreleriyle de adından sıkça söz ettirmiş, daha sonraki yıllarda Pablo Picasso, Francis Bacon ve Édouard Manet gibi modern sanatçıların eserlerine ilham kaynağı olmuştur. İspanya’da hatta dünyada romantizm akımının öncü isimlerinden olan Goya, bir hayli cesur çalışmalarının etkisiyle büyük üne kavuşur, 1810-1815 yılları arasında gerçekleştirdiği “Savaşın Felaketleri” gravür serisiyle sanatta büyük yankı uyandırmıştır.
Goya’nın çılgın gravür serilerini ‘Savaşın Felaketleri’ ile sınırlamak doğru olmaz. Sanatçı bu serinin ardından 1819-1824 tarihleri arasında evinin duvarlarına yaptığı ve “Kara Resimler” olarak adlandırılan toplam 14 adet duvar resmiyle de çizgisini belli ediyor.
20. yüzyılın başlarına kadar varlığından bîhaber olunan resimler, İspanyol ressam Salvador Martinez Cubells tarafından tuvale aktarıldıktan sonra, sanatçının pek çok farklı eserinin de yer aldığı Madrid’deki Prado Müzesi’ne gönderilir. Goya’nın Prado Müzesi’nde yer alan en değerli eserlerinden bir diğeri “3 Mayıs 1808” adını taşır. Napolyon Bonapart’ın Madrid’i işgal ettiği dönemde Fransız ordularına karşı direnen vatansever İspanyolların anısına 1814 yılında tamamladığı eser, Édouard Manet’nin “İmparator I. Maximilian’ın İnfazı (1868)” ve Pablo Picasso’nun “Kore’de Katliam (1951)” adlı eserine büyük oranda ilham kaynağı olur.
“Zırvalar ya da Atasözleri”, “Boğa Güreşleri”, “Kapriçyolar” gibi gravür serilerinin arasından ruhu ve kusursuz anlatımı ile sıyrılan bir seri “Savaşın Felaketleri”. Kimi eleştirmenlere göre Goya’nın başyapıtlarının çoğu bu 82 parçalık gravür serisinin arasında yer alıyor. Çukur veya oyma baskı denilen teknikle yaptığı bu gravürlerde Goya, İspanyol Bağımsızlık Savaşı sırasında gerçekleşen acı olayları sert bir dille ele alır. Seride yer alan çalışmaların tümünde savaşın ürkütücü yüzünü, kıtlığı, umutsuzluğu, ölümü, acıyı, ideolojik baskıları göstermeye çalışan sanatçı, bu çalışmalarının eskizlerini, dönemin önemli isimlerinden General Palafox’un çağrısı üzerine seyahat ettiği Zaragoza’da gerçekleştirmiş.
Savaşa ve getirdiği kötü etkilere sanatın her alanında ve her döneminde konu olarak rastlasak da, Goya kendine özgü anlatımıyla adeta içimize işlemeyi başararak tüm sanatçılar arasından öne çıkıyor. Ayrıca çoğu sanatçının aksine Goya, serideki gravürleri belirli bir kronolojik sıraya göre yapmaz. Bu durum gravürler hakkında yorum getirmeye çalışan eleştirmenlerin işini zorlaştırsa da, sanatçının özgün üslubunun ve farklı anlatımının bir göstergesi olarak karşımıza çıkar.
Serinin en değerleri parçalarından biri olan “Olacaklara Dair Kasvetli Önseziler”, seri hakkında adeta bir özet niteliğindedir. Üzerindeki yırtık ve kirli elbiselerle dizleri üzerine çöken, bu haliyle Hz. İsa’nın Getsemani Bahçesi’nde dua edişi sahnesine atıfta bulunduğu tahmin edilen gravürde bir insanın olabilecek en üst seviyede çektiği acıyı görürüz.
Karanlıklar içinde yalnız başına tasvir edilen bu figür, İspanya’nın Bağımsızlık Savaşı’ndaki durumunu başarıyla temsil eder. 1863 yılına kadar, yani tamamlandıktan neredeyse yarım yüzyıl sonrasına kadar siyasî baskılar sebebiyle yayımlanamayan gravürler, günümüzde dahi savaş karşıtı simgeler olarak kullanılır.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***