Fehmi Koru, bugünkü yazısında 10 büyükelçi krizinin diplomatik yoldan çözülmesini değerlendirdi. Günümüzde artık diplomatik gelişmeler yazışma yoluyla gerçekleşmiyor; ülkeler Twitter mesajlarıyla görüş açıklıyor, diplomatik krizler Twitter üzerinden çıkıyor ve yine Twitter üzerinden yapılan açıklamalarla sona eriyor diyen Koru’nun yazısı şöyle:
Ankara’da ülkelerini temsil eden 10 büyükelçinin ortak açıklamasıyla başlayan diplomatik kriz en sonunda bulunan formülle çözüldü. Büyükelçiler adına yapılan yeni bir açıklamada 1961 tarihli Viyana Sözleşmesi’ne atıfta bulunuldu, Türkiye de bu açıklamayı makul buldu.
Formülle krizin içinden çıkılmaz bir boyuta ulaşması önlendi.
Krizin ulaşabileceği boyutun ne olduğunu biliyoruz: 10 büyükelçi ‘istenmeyen kişi’ (persona non grata) ilan edilecek ve ülkelerine gönderilecekti; diplomaside mütekabiliyet kuralı olduğu için, böyle bir gelişmeyi 10 Batılı ülkenin başkentlerindeki Türkiye büyükelçilerini ‘istenmeyen adam’ ilan etmesi izleyebilecekti.
Ardından daha başka olumsuzlukların sekün etmesi de muhtemeldi.
Krizin çözülmesi, nasıl çözülürse çözülsün, tırmanacak olmasından hayırlıdır.
Viyana Sözleşmesi, esasen asırlardır uygulanmakta olan diplomatik ilişkilerle ilgili esasları o günün -1960’ların- şartlarında bir kurallar bütününe kavuşturmuştur. Sözleşmede ülkesini başka ülkelerin başkentlerinde temsil eden büyükelçilik mensuplarının ‘dokunulmazlığı’ vurgulanmakta, buna karşılık diplomatların bulundukları ülkede nasıl davranacakları da yine sözleşmede belirlenmekte.
192 devletin tarafı olduğu Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesi şöyle:
“1. Kabul eden Devletin kanunlarına ve nizamlarına riayet etmek, ayrıcalıklarına ve bağımsızlıklarına halel gelmeksizin, bu gibi ayrıcalıklardan ve bağışıklıklardan yararlanan her şahsın görevidir. Anılan Devletin iç işlerine karışmamak da bu şahısların keza görevidir.
“2. Gönderen Devlet tarafından kabul eden Devlet nezdinde yapılması misyonun uhdesine tevdi olunan bütün resmî işler, kabul eden Devletin Dışişleri Bakanlığı veya mutabık kalınacak başka Bakanlık ile veya aracılığıyla yürütülür.
“3. Misyonun binaları, misyonun bu Sözleşmede belirtilen görevleri veya diğer genel uluslararası hukuk kuralları veya gönderen ve kabul eden Devlet arasında yürürlükte olan özel anlaşmalar ile bağdaşmayacak bir tarzda kullanılmaz.”
10 Batılı büyükelçi ilk açıklamalarında ne demişti?
“Osman Kavala’nın tutuklanmasının üzerinden dört yıl geçti. Davanın, farklı dosyaların birleştirilmesi ve beraat kararından sonra yeni davaların yaratılması yoluyla sürekli geciktirilmesi, Türk yargı sisteminde demokrasiye saygıyı, hukuk devleti ve şeffaflık ilkelerini gölgelemektedir.
“Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda Büyükelçilikleri olarak Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleriyle ve milli kanunlarıyla uyumlu şekilde, bu davanın adil ve hızlı biçimde sonuçlandırılması gerektiği kanısındayız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu husustaki kararları doğrultusunda Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması için Türkiye’ye çağrıda bulunuyoruz.”
Ankara büyükelçilerin bu girişimini yargıya müdahale niyeti olarak değerlendirdi.
Yargıtay başkanı Mehmet Akarca, Anayasa’nın 138. maddesinin ikinci fıkrasına göre, “Hiçbir organ, makam, merci veya kişinin yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir, talimat veremeyeceğini, genelge gönderemeyeceğini, tavsiye ve telkinde bulunamayacağını” vurguladıktan sonra konuya ‘yargı açısından’ şöyle yaklaştı:
“Bahsi geçen sayın büyükelçilerin sıradan bir şekilde değil de adeta örgütlü şekilde bir araya gelerek, toplu şekilde bildiri yayımlamış olmaları Türkiye’de bağımsız yargıyı, bağımsız yargı mensuplarını, tüm hakim ve Cumhuriyet savcılarını, yüksek yargı mensuplarını derinden yaralamış ve üzmüştür. İnfiale neden olmuştur. Sayın büyükelçilerin bulundukları ülkenin hukukuna da bağımsız yargının verdiği kararlara da saygılı olmasını beklemek en doğal hakkımızdır.
“Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, 1920 yılında yaptığı konuşmada, ‘Milletlerin yargı hakkı, bağımsızlığının birinci şartıdır. Adalet kuvveti bağımsız olmayan bir milletin devlet olarak varlığı kabul edilemez.’ demektedir. Burada bağımsız yargıya hiçbir makam, merci, güç içeride veya dışarıda tavsiye ve telkinde bulunamaz, emir ve talimat veremez. Burada bulunan sayın büyükelçilerin de diplomatik teamüllere uygun olmayan bu davranışlarından büyük ve derin üzüntü duyduğumuzu belirtmek isterim.”
Hükümet üyeleri büyükelçilerin açıklamasına sert tepki verirken tepkilerin en serti Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan 10 büyükelçinin ‘istenmeyen kişi’ ilan edilerek ülkelerine geri gönderileceğini, bunun yapılması için ilgililere talimat verdiğini söyledi.
Kriz böyle tırmandı.
Ortamı yumuşatmayı amaçlayan bir açıklama 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den geldi. Sözcü gazetesinden Deniz Zeyrek’e konuşan Gül, konunun daha fazla büyümemesi gerektiğini hatırlattı.
Dediği şu:
“Yapılan kabul edilemez. Ancak, Dışişleri zaten çağırıp gerekli mesajları vermiş. Adı üzerinde elçiye zeval olmaz. Artık bu konuyu çok daha büyük krizlere dönüştürmek ülkenin çıkarına değil. Başka krizlerin önünü açar. Bu işi Dışişleri Bakanlığına bırakmak, yeni problemleri ortaya çıkarmamak, çıkışı olmayan noktalara götürmemek lazım.”
Diplomasi bu noktada devreye girdi.
Önce, açıklamaya imza vermiş ülkelerden ABD’nin büyükelçiliği bir Twit mesajı attı. Mesajda, Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesi hatırlatılmaktaydı.
Mesaj şu:
“ABD, 18 Ekim tarihli açıklamaya ilişkin bazı soruların yöneltilmesi vesilesiyle, Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi’nin 41. Maddesine riayet etmeyi teyit eder.”
Açıklamada büyükelçilerinin imzası bulunan diğer 9 ülke de ABD’nin mesajını benimsediklerini birer Twit mesajıyla duyurdular.
Türkiye diğer ülkelerin de benimsediği ABD’nin son açıklamasını ‘büyükelçilerden geri adım’ olarak yorumladı.
Kriz de daha derinleşmeden sona ermiş oldu.
Geri adım mıydı son açıklama?
Bu sorunun cevabı ABD dışişleri bakanlığı sözcüsü Ned Price’ın krizin sona erdiğinin anlaşılması üzerine yaptığı açıklamanın şu bölümünde var:
“18 Ekim’de ortaya koyduğumuz açıklamanın Viyana Sözleşmesinin 41. maddesiyle tutarlı olduğunu dile getiriyoruz. Küresel ölçekte insan haklarına saygı için hukukun üstünlüğünü yaygınlaştırmaya olan bağlılığımızı teyit ediyoruz ve Türkiye ile Viyana Sözleşmesinin 41. maddesine uygun şekilde diyaloğumuzu sürdürmeye devam edeceğiz.”
Önemli olan krizin sona ermesi.
Bakalım diplomasi dört yıldır tutuklu olarak yargılanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin hakkında serbest bırakılma kararı bulunan Osman Kavala için de bir formül bulabilecek mi…
[Günümüzde artık diplomatik gelişmeler yazışma yoluyla gerçekleşmiyor; ülkeler Twitter mesajlarıyla görüş açıklıyor, diplomatik krizler Twitter üzerinden çıkıyor ve yine Twitter üzerinden yapılan açıklamalarla sona eriyor.]
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***