Almanya’daki Erftstadt-Blessem kasabası, Temmuz’daki sel felaketinden en çok etkilenen yerlerden biriydi.
Linda Kleber “Uyumadık, sadece çığlıklar duyduk” diyor. O büyük sel gecesi yardım isteyen insanları hatırlarken ürperiyor.
Kleber’in ailesi sağ kurtuldu, eşinin sudan çıkarttığı bir başka erkek de. Ancak küçük Alman kasabası Ahrweiler’deki 16. yüzyıldan kalma restoranı harap oldu.
Batı Almanya ve Doğu Belçika’daki Eifel Dağı bölgesini temmuz ayı ortasında vuran sel 200’den fazla kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu.
Bonn’un 32 kilometre güneyindeki Ahr Vadisi’nde 130’dan fazla can kaybı oldu.
Belçika’daki Vesdre Vadisi’ni sel suları vurduğunda da 38 kişi daha hayatını kaybetti. Felaketin ardından ülkede, sonbahar ayları boyunca baraj yönetimi tartışmaları yapıldı ve yetkili makamların AB’nin sel uyarı sisteminin bildirimlerine karşın harekete geçmemesi iddiaları yüzünden ölüme sebebiyet vermekle suçlanmaları çağrıları yapıldı.
Hollanda’da Limburg çevresi felaket bölgesi ilan edildi, ancak Hollanda’nın sellerle başa çıkma alanındaki deneyimlerinin işe yaradığı haberleri de geldi. Yetkililer sular bir bendi aştığında, zararsız bir şekilde taşkın alanlarına aktığını söyledi.
Lüksemburg’da ise zarar gören 6500 ev ve iş yeri ihbarı yapıldı ve sigorta şirketleri bunun tarihteki en maliyetli felaket olduğunu, toplam zararlarının 125 milyon euroyu bulduğunu açıkladı.
Her şeyin ötesinde, dünyanın en büyük dördüncü ekonomisi ve teknik buluşlar ve mühendislik alanında büyük bir şöhrete sahip olan Almanya’daki ölümler ve yıkım, en zengin ülkelerin bile iklim değişikliğiyle başa çıkma alanındaki hazırlık düzeyi hakkında soru işaretleri oluşturdu.
Ahr nehri genelde, Ren’e doğru üzüm bağlarıyla kaplı bu sarp ve dar vadide yavaş yavaş akıp, gider. Ancak 15 Temmuz sabahı kabardı ve yüzlerce binayı, onlarca köprüyü ve demiryolunu yıkıp geçti.
Princeton Üniversitesi Enerji ve Çevre Politika Araştırmaları Merkezi’nde iklim değişimi araştırmaları yapan Lisa Thalheimer için, daha çok sayıda hayatın kurtarılamamış olması şoke ediciydi.
Dedesi Ahrwiler’de ayakkabıcılık yapan Dr. Thalheimer’a göre en azından cep telefonlarıyla yerel bilgi ve tavsiye ileten bir erken uyarı sistemi olması gerekiyordu.
Thalheimer böyle bir sistemin ABD’de çok işe yaradığını söylüyor ve Almanya’nın veri mahremiyeti kaygıları nedeniyle benzer bir sistemi geliştirmekte yavaş kaldığını düşünüyor.
Uyarılarla birlikte, acil fonların derhal serbest bırakılması ve evlerini, iş yerlerini terk etmek zorunda kalan insanların bilginin yanı sıra kaynaklara da erişim sağlayabildiğinden emin olunması gerektiğini vurguluyor.
Siegen Üniversitesi’nden inşaat mühendisliği profesörü ve sürdürülebilir kentsel gelişim konusunda Alman hükümetine danışmanlık yapan Lamia Messari-Becker de buna katılıyor ve risk altındaki mülklerde sel alarmlarının, yangın alarmları kadar yaygın olması gerektiğini söylüyor.
Messari-Becker bu alarmların olmamasının “Almanya gibi sanayileşmiş bir ülke için bir felaket olduğunu” ifade ediyor.
Çok sayıda Alman, hatalardan ülkenin yerel, eyalet ve ulusal yönetim sisteminin karmaşıklığını sorumlu tutuyor. Bazılarıysa hiç biri bu haber için röportaj vermeyi kabul etmeyen yerel liderleri, bazıları da hava tahmincilerini.
Alman Ulusal Meteoroloji Hizmetleri, aşırı yağış geleceğini tahmin ettiklerinde ısrarcı. Ancak kuruluşun Frankfurt’taki merkezinde araştırma ekibinin başkanlığını yapan Profesör Sarah Jones BBC’ye yaptığı açıklamada, bu tahminlerin spesifik yerel sel uyarılarına dönüşmesinin, çok sayıda farklı kuruluşun yer aldığı “karmaşık” bir süreç olduğunu söylüyor.
“Meteorolojik değişkenler anlamında iyi bir tahmin hala yerel düzeyde neler olacağı konusunda yüksek düzeyde bir belirsizlik barındırıyor” diyor ve “Sistemlerimizi geliştirmek zorunda olduğumuz açık” diye de ekliyor.
“Daha isabetli tahminler yapmamız gerekiyor.”
Bilim insanları acilen harekete geçilmesi gerektiğini söylüyor. Henüz hakem heyetinden geçmemiş bir araştırmaya göre, bu sel felaketinde iklim değişikliğinin rol oynamış olabilir.
Daha genel anlamda, sera gazları havada ısındığı ve daha sıcak hava daha çok nem tuttuğundan, uzmanlar bu tür hava olaylarının küresel düzeyde daha sık ve tehlikeli gerçekleşeceğinden pek şüphe duymuyor.
Geçtiğimiz aylarda yayımlanan Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) raporuna göre 1950’lerden bu yana şiddetli yağışların sıklığı ve yoğunluğundaki artışın arkasındaki “başlıca itici güç büyük ihtimalle insan faaliyetlerinden kaynaklanan iklim değişikliği”.
Raporda ayrıca “Ek küresel ısınmayla, çoğu bölgede ağır yağışların yoğunlaşması ve daha da sıklaşması çok büyük ihtimal” diye de ekleniyor.
Prof. Messari-Becker “Sadece Almanya değil, Avrupa altyapısını güncelleme anlamında dev bir uğraşla karşı karşıya” diyor.
Akademisyen, suyun hasara yol açmadan daha çok yayılabilmesi için sel düzlüklerindeki yerleşimlerin terk edilmesi uyarısında bulunuyor.
Ancak Fransizka Heil’ni nehir kenarındaki evinde yeniden inşa şimdiden başlamış halde. Kamyonlar Ahr üzerindeki geçici metal köprüden yapı malzemelerini taşıyor.
Ekonomi zora girmişken, güvenli yeniden inşa ve çabuk yeniden inşa arasında bir gerilim var.
Sonbahar aylarında genelde bölge, yıllanmış yerel pinot noir şaraplarını tadan ve hasat festivallerine katılan turistlerle dolu olurdu.
Bunun yerine, ailesi yüzyıllardır burada şarap imal eden Michael Kriechel, kayıplarını tespit etmeye çalışıyor. Kriechel 30 bin şişe şarabını ve buna ek olarak varillerdeki 40 bin litre şarabını kaybetti.
Kreichel Almanca “Tüm altyapı harap oldu” diyor.
Ahr Vadisi’nin insanlar iklim değişikliğini duymadan önce bile büyük sel felaketleriyle karşılaştığını ve buna 1910’da tahminen 200 kişiyi öldüren selin de dahil olduğunu anlatıyor.
İronik bir şekilde, Almanya’nın en kuzeyindeki kırmızı şarap üreticilerinden biri olarak, yaz aylarının daha sıcak geçmesi aslında rekoltesini artırabilir. Bu tespiti IPCC de destekliyor ve gelecekteki değişiklilerin Batı ve Orta Avrupa’daki şarap kalitesini yükseltebileceğini söylüyor.
Ancak bu durum, şu anda pek bir teselli vermiyor.
Flutwein (sel şarabı) adlı bir programı yöneten Daniel Koller, selden kurtarılabilen çamur kaplı şarap şişelerini satarak, kurbanlar için para toplamaya çalışıyor. Koller, vadideki şarapların yüzde 15’inin kaybedildiğini ve sektörün toplam kaybının 450 milyon euroyu bulabileceğini tahmin ediyor.
Koller “Böyle felaketler gelecekte daha sık yaşanacak” diyor ve yeniden inşada yeni teknolojilerin kullanılması gerektiğini düşünüyor.
Prof. Messari-Becker, daha derin temeller kazılması, binaların alt katlarının da sel sırasında suların akabileceği şekilde tasarlanması gerektiğini, aynı zamanda daha yüksek ve güçlü köprülere ihtiyaç duyulduğunu düşünüyor.
Messari-Becker, “sünger kentler” şehir planlama konseptini savunuyor. Suyun emilmesi için, barajlar, bentler ve drenaj tesisleri yerine, çatı bahçeleri, geçirgen kaldırımlar ve kent ormanlarından yana.
İklim değişikliği, insanlığın dayanıklılığını sınıyor, ancak şimdi daha yüksek bir noktadaki bir restoranı işleten Linda Kleber umutlu.
Almanca “Wir schaffen das,” diyor ve İngilizce’ye geçiyor.
“Biz hep böyle deriz. Wir schaffen das. Başaracağız.”
KAYNAK: BBC TÜRKÇE
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***