Ankara, Avrupa Konseyi ile yaşanan Kavala geriliminde, diğer Avrupa ülkelerinin de AİHM kararlarına uymadığını söylüyor, Konsey’i çifte standartla suçluyor. Peki durum gerçekte öyle mi?
Ankara büyükelçiler krizi sırasında “Başka ülkeler de AİHM kararlarını uygulamıyor, neden onlara bir şey söylenmiyor” tezini ileri sürdü. Hatta Yunanistan, Almanya ve Fransa’ya karşı AİHM tarafından açıklanmış kararları örnek gösterdi. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 18’inci maddesinden hiç söz etmedi. Oysa AİHM’nin Osman Kavala kararındaki tüm ayrıntı bu maddede gizli.
AİHM 10 Aralık 2019 tarihinde açıkladığı kararda özetle “Osman Kavala’nın tutuklanmasının makul bir kuşkuya dayandığını gösteren somut veriler bulunmadığı” ve “tutuklanma kararının Anayasa Mahkemesi önünde incelenmesinin çok uzun sürdüğü” sonucuna vardı. Mahkeme, AİHS’nin özgürlük ve güvenlik hakkıyla ilgili 5’inci maddesinin ihlali anlamına gelen bu sonuçlardan yola çıkarak, AİHS’nin 18’inci maddesinin ihlaline de hükmetti. Yani, Kavala’nın AİHS’de öngörülmeyen bir amaçla “susturulmak istendiği” görüşünü belirtti. Kararın 18’inci maddenin ihlaline ilişkin bölümünde, Kavala’nın “ilk ve daha sonraki tutukluluğunun insan hakları savunucusu olarak onu susturmak şeklinde gizli bir amaç güttüğü” not edildi.
18’inci madde nedir?
AİHS’nin 18’inci maddesinin konusu ve amacı, yetkinin suistimal edilmesini yasaklamaktır. Sözleşmedeki hak ve özgürlüklerin yazıldıkları amaç dışında kullanılmalarının engellenmesi için öngörülmüştür. Daha net söylemek gerekirse, 18’inci madde tetiği “siyasi” tutuklular için çekilmektedir.
Bu madde Mahkeme önünde sıklıkla kullanılmaz. Kullanıldığında ise Mahkeme tarafından nadiren kabul edilir. Avrupa genelinde bu madde temelinde ihlal kararı verilen dava sayısı fazla değildir. Bu nedenle Sözleşmenin en orijinal maddelerinden biridir. Bir diğer orijinalliği ise bağımsız olarak kullanılamaması. Bu madde ancak Sözleşme ve Sözleşmeye ek protokollerde öngörülen hak ve özgürlüklere ilişkin bir maddeyle birlikte uygulanabiliyor. Kavala davasında AİHS’nin 5’inci maddesiyle birlikte kullanıldı.
Avrupa içtihadı
AİHM, 5’inci madde bağlantılı olarak 18’inci maddenin ihlaline Kavala davasından önce birkaç davada daha ihlale hükmetmişti. Bu davalar arasında Rusya’ya karşı Goussinski, Ukrayna’ya karşı Timoşenko, Gürcistan’a karşı Merabishvili ve Azerbaycan’a karşı Mammadov kararları gösterilebilir. Bu konuda giderek yerleşik hale gelen bir içtihat mevcut.
AİHM kararında, Kavala’nın tutukluluğunun devam etmesi halinde AİHS’nin 5’inci maddesi ve bu madde ile 18’inci maddenin ihlalinin süreceği, bunun da “devletlerin AİHM tarafından hükmedilen kararlara uyma yükümlülüğüyle aykırılık teşkil edeceği” not edildi. Bu nedenle Kavala’nın “bir an önce serbest bırakılması için” tüm önlemlerin alınmasına karar verildi. AİHM Kavala kararının püf noktası buradadır.
AİHM kararlarının doğrudan bağlayıcılığı
AİHS’nin 46’ncı maddesi gereği, Sözleşmeye taraf devletler AİHM kararlarını uygulamakla yükümlüdür. Bu durum Sözleşmeyi Demokrat Parti iktidarı tarafından yönetilirken 4 Kasım 1950 tarihinde imzalayıp, 18 Mayıs 1954’te onaylayan Türkiye için de geçerlidir. Ankara, AİHM’ye bireysel başvuru hakkını tanıdığını, AİHM’nin de bağlı olduğu Avrupa Konseyi’nin dönem başkanlığını yürüttüğü 28 Ocak 1987’de Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu’nun ağzından Strasbourg’da Avrupa’ya ilan etti. AİHM’nin zorunlu yargı yetkisini ise 27 Eylül 1989’da tanıdı. O gün Başbakan Turgut Özal Avrupa Konseyi ve AİHM’i ziyaret için Strasbourg’daydı.
Bakanlar Komitesinin rolü
AİHM kararlarının uygulanışı Avrupa Konseyi’nin karar organı konumundaki Bakanlar Komitesi tarafından denetlenir. Bakanlar Komitesi adına, Avrupa Konseyi üyesi 47 ülkenin Strasbourg’da büyükelçi düzeyinde görev yapan daimi temsilcileri (delegeler) bu işi yürütür. Büyükelçiler her hafta düzenli toplansa da AİHM kararları gündemli toplantılar yılda sadece dört kez düzenlenir.
Delegeler, Avrupa Konseyi’nin ilgili dairesi tarafından hazırlanan dosyalar temelinde AİHM kararlarının uygulanışını denetler. Burada hedef AİHM kararını uygulatmaktır. Devletlerden kararları nasıl uygulayacaklarına dair eylem planları istenir. Bu nedenle uygulama ve uygulatma hantal bir süreçtir. Kimi kararların uygulanması veya uygulatılması yıllar alabilir. Bakanlar Komitesi açısından AİHM tarafından hükmedilmiş bir kararda Mahkemenin kararın nasıl uygulanması gerektiğine dair yol gösterip göstermediğini belirtmiş olması önem taşıyor.
Tahliye gerçekleşmediği sürece
AİHM, Kavala kararında, hak ihlalinin ortadan kaldırılması için “Başvurucunun bir an önce tahliye edilmesi” gerektiğine hükmetti. Dolayısıyla Bakanlar Komitesi için kararın ana unsuru burada yatıyor. Tahliye gerçekleşmediği sürece AİHM kararı yerine getirilmemiş sayılacak.
Bakanlar Komitesi bu konuda Ankara’yı bir yıldan fazla bir süredir uyarıyor. Ankara’nın değişik gerekçelerle kararı yerine getirmemesi üzerine Osman Kavala konusu Avrupa Konseyi’nin sadece AİHM kararlarıyla ilgili değil, her haftaki rutin toplantılarının gündemine alındı. Yani Ankara üzerinde siyasi baskı arttırıldı. Her hafta Strasbourg’da Avrupalı bir büyükelçi söz alıp Kavala konusunu gündeme getiriyor.
Başka ülkeler de tezi…
Ankara bir de “Başka Avrupa ülkeleri de AİHM kararlarını yerine getirmiyor, onlara neden baskı uygulanmıyor?” tezini işliyor. Bu tez doğru olsa da Strasbourg kulislerinde yankı bulmadı, hatta ters etki yapmaya başladı. Evet, Yunanistan örneğin, Batı Trakya Türklerinin AİHM önünde kazandığı davalarla ilgili kararları 13 yıldır yerine getirmiyor. Ankara bu konuda haklı. Ancak Bakanlar Komitesi Atina üzerinde baskıyı arttırıyor. Almanya’ya karşı açıklanmış Wenner kararı ya da Fransa’ya karşı Duval kararları da Ankara tarafından örnek gösteriliyor.
Fakat burada iki önemli ayrıntı var. Bu kararların hiçbirinde AİHS’nin 18’inci maddesinin ihlaline hükmedilmedi. AİHM, “Şu ya da bu Batı Trakya Türkünü derhal serbest bırakın” şeklinde bir hükümde bulunmadı. Öte yandan, bu devletler Avrupa Konseyi’nin temel felsefesini oluşturan uzlaşı kültürüyle hareket ediyor, “AİHM kararını uygulamam ya da istersem uygularım” demiyor. Böyle bir tavır tüm AİHM sistemi açısından tehdit oluşturduğundan Strasbourg’da tepki görüyor.
Kasım sonuna kadar Osman Kavala konusunda Türkiye’de bir değişiklik olmaması halinde Bakanlar Komitesi, AİHS’nin 46’ncı maddesinin kendisine verdiği yetki temelinde Türkiye’yi topluca AİHM’ye şikayet edecek. Kendi verdiği karara uyulmadığını gören AİHM’nin ne söyleyeceğini tahmin etmek hiç de zor değil. Bunun Ankara açısından siyasi sonuçlarını da.
KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE – KAYHAN KARACA
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***