YORUM | M. NEDİM HAZAR
Bir ara şöyle bir şey yazmıştım:
“17/25 yolsuzluk operasyonlarının hemen ardındaki günler. Gazetede her pazartesi yazarların katıldığı yayın toplantıları oluyordu. Pek çok yazar ile beraber Mahçupyan da sıkı şekilde bu toplantıya katılanlardandı. Bir gün yeni yolsuzluk dosyaları ile ilgili tartışmalar yaşanırken, bir hakim dostunun cümlelerini nakletti. Dostu ona demiş ki, ‘Bu adamlar 10 yıl daha burada, ona göre davranmak lazım’.” (BKZ: Bak şu konuşmayana başlıklı köşe yazısı)
Benim için şaşırtıcı olan Mahçupyan gibi entelektüel haysiyetine yakından şahit olduğum, ülkenin ender münevverlerinden birinin bu ikaza uyup, yaklaşık on yıl boyunca bu strateji ile hareket etmesi, yazılarına ona göre yazmasıydı. “AK Parti Cemaat’e karşı normatif hukuk uygulamıyor” tespitini normal gösteren yazıları halen duruyordur iktidar medyasının arşivlerinde.
Kılıçdaroğlu’nun devlet bürokrasisini uyaran ve yapılacak olan kanunsuzluklarda, sadece emri verenin değil, uygulayanın da sorumlu tutulacağını açıklayan videosu, bahsi geçen 10 yılın artık tamamlandığını gösteriyor.
TÜGVA kepazeliğinden istifa eden generallere, Büyükada rıhtımından Sedat Peker’in açıklamalarına kadar hemen her gelişmeyi bu zamanlama bağlamında değerlendirmek gerektiği kanaatindeyim.
Evet, 10 yıla yakını tamamen totaliter rejim hasretiyle yapılan hukuksuzluklarla geçen ve ülkeyi artık tamamen bitirme noktasına getiren Tayyip Erdoğan merkezli siyasal İslam rejiminin sonuna gelmiş bulunuyoruz sevgili okur.
Sayısız alameti var bu eşiğin.
Bundan sonra ne tür bir gelişme olursa olsun iktidar artık kontrol edemeyecek, daha da batıracak, batırdıkça daha çok hata yapacak, hata yaptıkça daha zalimleşecek filan.
Hani denir ya, “Gecenin en koyu zamanı, sabahın en yakın zamanıdır” diye.
Ülke ne tür bir sabaha uyanır bilemiyorum lakin, gecenin en koyuluğunu yaşamaya bu kış başlayacağız.
Bunu isterseniz sosyoloji, isterseniz siyaset bilimi, isterseniz de manevi okumalarla yapın fark etmiyor.
Hepsi aynı kavşağa çıkıyor emin olun.
Bu sebeple siyasetteki herkesin bir çekincesi var. Erdoğan’ın iktidarı bırakmaması için her şeyi göze alacağını çok iyi biliyorlar.
Kılıçdaroğlu bir şekilde bunun önünü almaya çabalıyor.
Bu değişimin hemen olacağını iddia etmiyorum elbette.
Ancak şöyle bir kişisel örnek verebilirim.
15 Temmuz sonrasında, sayısını aklımda tutamayacağım kadar eski arkadaş ve dost bildiğim insanlar selamı sabahı kesti benimle.
Ve biliyor musunuz aslında şanslıydım. Bazı arkadaşlarımı, bu eski dostlar ihbar filan ettiler.
Bunlar yarın nasıl yüzümüze bakacak filan diye düşünürken, bugünlerde ufaktan kıpırdamaya başladı bu güruh. Vaktiyle farklı motivasyonlar ile zalime ses çıkaramayanların bugünlerde ufaktan tornistan durumları da beliren alametlerden biri emin olun.
Hala telefonumda duran öyle ilginç mesajlar var ki. Bir tanesi şöyle mesela: “Kardeş, seni severim biliyorsun, ancak durumları da biliyorsun, numaranı engelliyorum lütfen yanlış anlama…”
Sol görüşlü, hatta kendini inançsız olarak tanımlayan bir yönetmen dostumun mesajı mesela:
“Sevgili Nedim, nasılsın? Bir şeye ihtiyacın var mı? Biliyorum senin mahallendeki İslamcılar şimdi senden cüzzamlı gibi kaçıyordur. Lütfen yapabileceğim bir şey olursa söyle…”
Telefonumu silen, yolunu değiştiren, bırak hal hatır sormayı tanımazlıktan gelen, utanmadan laf çakan, hakaret eden, arkamdan sallayan iktidar yalakalarının haddi hesabı yok maalesef. Ve maalesef ben bir dönem bu insanları dost filan bellemişim.
Vaktiyle gazeteci olması için elimden geleni yaptığım, sinema alanında ilerlesin diye yardımcı olduğum bir hanım kardeşimiz mesela. Hiçbir diyaloğumuz olmadığı halde sosyal medyada engellemişti beni.
Elbette anlayabildiğimiz bu hareketleri unutmak mümkün değil onu da söyleyeyim.
Rahmetli Aliya gibi deriz biz de: “Affederiz elbette ama unutmayız asla!”
Söyleyelim yani…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***