Reza Zarrab, ABD’nin popüler mekanlarından Florida eyaletinin Miami şehri yakınlarındaki Davie bölgesine yerleşti. Aaron Goldsmith adını alan ve pahalı atlara hizmet veren bir at çiftliği kuran Zarrab yeni kız arkadaşıyla birlikte milyon dolarlık bir malikanede yaşıyor.
‘HAYIRSEVER İŞADAMLIĞI’NDAN CASUSLUĞA!
Detaylara geçmeden önce kısa bir hatırlatma yapalım.
Çünkü Zarrab uzun süredir ortada yok. Adının karıştığı skandallara dair haberler ise Erdoğan rejimi tarafından özenli imha edildi. Dolasıyla Zarrab’ı ve önemini bilmeyenler, skandalın detaylarını unutanlar olabilir.
İranlı orijinal adıyla Reza Zarrab. Rüşvet vererek aldığı Türkiye vatandaşlığında yer alan adıyla Rıza Sarraf. ABD’deki yeni adıyla da Aaron Goldsmith. (üç farklı dilde de kuyumcu soy ismini alması ilginç)
Türkiye’nin son on yılına damgasını vuran Reza Zarrab kesinlikle sıradışı bir hayat hikayesine sahip.
Ne iş yaptığını ‘ iş adamı’ kimliğini nereden aldığını kimse bilmese de Reza Zarrab yirmili yaşlarda milyon dolarlarla ‘oynayan’ birisi olarak kısa zaman da Erdoğan rejimini dikkatini çeken bir isimdi.
Öyle ki daha 26 yaşındayken Erdoğan ve AKP’li bakanları ‘önüne yatırıyordu.’
Üst düzey bürokratları, siyasileri ve Havuz medyası yöneticilerini rüşvete bağlayıp Türkiye devletiyle adeta dalga geçen sahtecilikler yapmıştı.
Meşhur 17 Aralık büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna kadar sadece Ebru Gündeş ile olan evliliği nedeniyle konuşulan Zarrab söz konusu skandal patlayınca sadece Türkiye’nin değil dünyanın manşetlerine çıktı.
Aynı zamanda Erdoğan için dönüm noktasıydı.
O zamana kadar ‘ümmetin lideri’ rolünü oynayan/oynamaya çalışan Erdoğan’ın, ( Sedat Peker’in tabiriyle) gerçekte ‘ümmetin gaspçısı’ olduğu ortaya çıkmıştı.
17 Aralık 2013 sabahı yapılan ve aralarında bakan çocuklarının, üst düzey bürokratların ve işadamlarının olduğu gözaltılardan sonra Türkiye yepyeni bir döneme girdi. Dönemin başbakanı Erdoğan suçüstü yakalanınca “bu hükümete darbedir” deyip yargıya ve polise darbe yaptı.
Polis ve savcılar tutuklandı, suçüstü yapılan rüşvetçiler kahraman edasıyla , arkalarına Türk bayrağı yerleştirilerek ekranlara çıkartıldı. Erdoğan bu soruşturmayı bahane ederek Türkiye tarihinin gördüğü en büyük soykırım pratiklerinden birine imza attı.
Operasyonu yapan polisleri ve savcıları Cemaatçi olarak tanımlayan Erdoğan onbinlerce kişiyi bulan tutuklamaların talimatını verdi ve 15 Temmuz’a uzanan tek adam döneminin düğmesine bastı.
Özetle bütün bu olağanüstü dönemin en kritik ismi Reza Zarrab’tı. Dolayısıyla Türkiye tarihi yazılırken bir çok başlıkta Reza Zarrab’ın adı anılmak zorunda
Reza Zarrab hapisten çıkarıldıktan sonra ‘eski işine’yani kara para aklama, dolandırıcılık ve sahtecilik işlerine geri döndü. Erdoğan ve damat Berat Albayrak’la yakın temas kurdu. Erdoğan ve ailesi için herşey iyi giderken 2016 Mart’ında ABD’ye giden Zarrab tutuklandı.
Bu seyahat esrarını halen koruyor.
Yani Zarrab gibi birisi tutuklanacağını bile bile neden ABD’ye geldi, Hakan Fidan yönetimindeki MİT, Zarrab’ın uçmasına nasıl göz yumdu? hala sır.
Ancak bu tarih Erdoğan için kabusların başladığı dönem denebilir.
Çünkü Miami’de tutuklanan Zarrab film gibi bir yolculukla New York’a getirildi ve mahkemeye çıkarıldı. Ben de o gün mahkeme salonundaydım. (https://www.tr724.com/o-eski-halinden-eser-yok-simdi-ya-da-prangali-zarrab/)
Zarrab lacivert tulum giymiş, ayaklarından zincirliydi.
Erdoğan’ın uğruna ülkeyi yaktığı Zarrab artık başka bir alemdeydi. Çünkü savcıyla anlaşan Zarrab itirafçı oldu ve elindeki bilgileri belgeleri mahkemeyle paylaştı.
2017 Aralık ayında başlayan ve dönemin Halkbankası Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın tek sanık olarak yargılandığı davanın yıldız tanığı olan Zarrab 7 gün boyunca günde 8 saat ifade verdi.
Mahkeme ortasına konan panoda çizerek , ABD medyasının tabiriyle ‘bir üniversite profesörü gibi’ herşeyi en ince ayrıntısına kadar anlatan Zarrab suç yapılanmasının bir kısmını deşifre etti.
Anlattıkları Erdoğan ve ailesinin neden büyük panik yaşadıklarını açıkça gösteriyordu çünkü herşey Erdoğan’ın talimat ve onayı ile olmuştu. Zarrab’ın anlattıkları Erdoğan’ın yaşadığı paniği de teyit etmeye yetti.
Çünkü Zarrab Halk Bankası üzerinden çevrilen tezgahları bir bir itiraf etti.
Erdoğan ise Zarrab’ın ABD’ye kaçması sonrası bütün mesaisini Zarrab’a ayardı. Onu kurtarmak için milyon dolarlık lobi anlaşmaları imzaladı. Eski New York belediye başkanı Rudy Giuliani ve Trump’ın yakın dostlarını avukat olarak tuttu.
Adeta AKP Washington İl Başkanı gibi çalışan dönemin büyükelçisi Serdar Kılıç bütün mesaisini Zarrab’a harcadı. Erdoğan bugünün başkanı, o dönemin başkan yardımcısı Joe Biden ile görüşmesinde bile bu konuyu açtı. Hatta yetmedi, eşi Emine Erdoğan, 2016 Eylül’ün de New York’ta yapılan bir zirvede Jill Biden’dan Zarrab’ı istedi.
Erdoğan Zarrab’ı kurtarmak için Trump yönetimine yanaştı, ona karşı 20 küsür yıldır Türkiye’de yaşayan Rahip Brunson’u rehin aldı. Hatta Türkiye tarihinde bir ilk oldu ve Türkiye Zarrab için ABD’ye iki kez üst üste nota verdi.
Bu esnada bulunduğu New York Manhattan’daki hapishaneyi alt üst eden Zarrab (rüşvet, uyuşturucu, alkol, kadın..ne ararsanız vardı ‘Erdoğan’ın hayırsever işadamı’nda. ) itirafçı olmaya karar verdi.
Ardından da Hakan Atilla’nın sanık olduğu davada kürsüye çıkıp her şeyi anlattı.
Normal bir ülkede anlattıkları hükümetleri, siyasileri ve bürokratları düşürürdü ama Türkiye’de tersi olmadı. ABD’de bile teyit edilen, Zarrab’ın itirafçı olduğu ve delilleri paylaştığı dosyada soruşturmayı yapanlar hatta eşleri ve çocukları da tutuklandı.
Bu noktada önemli bir ayrıntıyı hatırlatayım: dönemin Halk Bankası Genel Müdür yardımcısı Hakan Atilla’nın milyonlarca dolar tutan avukatları paraları Türkiye hükümeti tarafından ödendi.
Yani bizzat Erdoğan tarafından.
Ancak parası Türkiye’ce ödenen, Erdoğan’ın çok yakından takip ettiği avukatlar New York’taki mahkemenin ilk gününde “Reza Zarrab suçludur, rüşvet vermiştir, bazı siyasiler ve bürokratlarda ahlaksızca, utanmazca rüşvet almıştır, ancak burada olan sanık Hakan Atilla hiçbir zaman rüşvet almamıştır” dediler. (https://www.tr724.com/zarrab-davasindan-ne-ogrendik/)
Yani Türkiye’nin avukatları Erdoğan’ın darbe tezini çöpe atmıştı.
Zarrab en son 8 Aralık 2017 de son kez kürsüye çıktı, ifadesini verdi ve mahkeme salonundan yürüyüp gitti. Tanık koruma programına alındığı, başka ülkeye taşındığı vs senaryolar ortaya atıldı ancak 4 yıldır kendisini ne gören ne konuşan olmuştu.
Bu esnada Zarrab ve akrabaları Türkiye tarafından ‘casus ilan edilmiş’ mal varlıklarına el konmuştu. Hatta milyonluk yarış atları da ortada kalmıştı.
DÖRT YIL SONRA İLK GÖRÜNTÜ
Girişi biraz uzun tuttum çünkü Zarrab’ın yaptıkları ve anlattıklarına dair saatlerce konuşmak, sayfalarca yazı yazmak mümkün. Yani önemli birisi ve bugün nerede ne yaptığı, yeni hayatı haber değeri taşıyor.
Bugüne kadar “Zarrab nerede?” diye çok sorduk ama somut bir bilgiyi ilk kez bir ay önce edindim.
Hem de sıradışı bir şekilde.
Özetle şöyle oldu: bir okurum ‘Miami’de yaşadığını, Uber yaparak geçimini sağladığını, bir gece lüks bir mekandan aldığı yolcuyu Zarrab’a çok benzettiğini, konuşurken İran aksanını gördüğünü, şoförünün Türk olduğunu öğrenince konuşmayı kestiğini’ anlattı.
Kolları sıvayıp edindiğim adres bilgileri üzerinden Zarrab’ın peşine düştüm.
Aslında yaptığım ipi çekmekti. Yani açık kaynaklardan iz sürdüm. İki hafta süren çalışmalarım sonunda Zarrab’ın herşeyini çözdüm.
Kurduğu yeni şirket, yeni adı, malikaneye benzeyen yeni evi… Kısacası Zarrab’ın yeni hayatı artık tüm detaylarıyla elimdeydi. Bu aşamada yapılacak şey Miami’ye gidip Zarrab’ın kapısını çalmaktı.
Bende öyle yaptım.
Burası milyon dolarlık yarış atlarına hizmet edecek bir hara.
20 dönüm arazi üzerine kurulmuş ve çok para harcandığı her halinden belli. Arazi ve üzerine yapılan tesislerin milyonlarca dolar değerde olduğu tartışma götürmez.
Zarrab’ın yani adıyla Aaron Goldsmith’in burada olduğnu biliyorum ama dışarı çıkmadığı için görüntüleyemiyordum.
Sonra işyerine kaç kapı girdim.
Çevre düzenlemesi yapan işçilere ‘patron’u sordum. ‘Arkalarda bir yerde’ olduğunu söylediler.
İkinci işçiden sonra bingo: Zarrab karşımdaydı.
İngilizce olarak selamlaştıktan sonra kendisine gazeteci olduğumu ve kendisiyle görüşmek için Washington DC’den geldiğimi söyledim.
Şaşırmıştı.
Ne diyeceğini bilemedi. Diyalogda da gördüğünüz gibi Türkçe konuşmak istemedi.
Ben Türkçe biliyorsun nasıl olsa desem de ‘İngilizce konuş’ diye cevap verdi. Ben röportaj yapmak istediğimi söyleyince “özel mülktesiniz, suç işliyorsunuz arazimden çıkın” diye cevap verdi.
Talihsizliğim şu ki yalnızdım.
Yani yanımda şoför ve kameraman olmadığı için hem arabayı sürüp hem Zarrab’la diyalog içine girip hem de bizi görüntüleyemedim.
İçeri girerken cep telefonumu novigasyon cihazı gibi koyup kamerasını açmıştım. Ancak Zarrab yan taraftan gelince kadrajın dışında kaldı. Ancak hızla içeri kaçarken birkaç saniye çekebildim.
Ardından at çiftliğinin önündeki yola çıktım.
Burası kamuya ait bir yer olduğu için beklememde bir sorun yoktu. Belki çıkarken çekerim, mikrofon uzatırım diye beklerken içeriden adamlarından birisi geldi. Beraberinde nedense köpek getirmiş ve hayli haşin bir şekilde arabanın kapısına asıldı.
Pek dostane olmadığı belli olan kişi kapıyı açmaya çalışınca kapıları kilitledim ve gaza bastım. Çünkü hitapları ve hareketlerinden iyi niyetli olmadıkları gözüküyordu.
Oradan ayrılıp otele geçince de hemen Zarrab’ı telefonla aradım.
Videoda bu diyalogu gördünüz. Zarrab yanlış numara deyip telefonu kapattı. Tekrar aradığımda açmadı.
Mesajlarıma da dönmedi.
ZARRAB FACEBOOK SAYFASINI JET HIZIYLA KAPATTI
Bu esnada taktir edilecek bir hızla facebook sayfalarını temizlemiş.
Ben görüşmeye gitmeden önce var olan sosyal medya hesapları bir anda buhar oldu. Neyse ki ben Zarrabın ve işyerinin tüm detaylarını, ortağına ait bilgileri hatta kız arkadaşının fotoğraflarını da almıştım.
Zarrab’ın gitme ihtimali olan yerleri takip edip kamuya açık bir alanda yakalamaya çalıştım ama Zarrab yani Aaron Goldsmith bir daha ortaya çıkmadı.
Evet, Zarrab’ın dört yıl sonra ilk görüntüsünün ortaya çıkması hikayesi özetle böyle. Bu noktada şunu da vurgulayayım: Zarrab önemli birisi ve daha anlatacağı çok şey var. Ben de her gazeteci gibi kendisini bulmak ve röportaj yapmak istiyordum.
Kaldı ki 2013’ten bu yana gündemimde olan bir isim Zarrab.
Eğer röportaj teklifimi kabul etse medeni bir şekilde sorularımı sorar cevaplarını alırdım. Ancak yapmadı, kaçmayı tercih etti hatta üstüme adamlarını saldı.
Ama bu durum benim Zarrab’ın yeni hayatına dair bilgileri edinmemi engelleyemedi.
Evet, Erdoğan’ın hayırsever işadamı olarak tanımlayıp uğruna ülkeyi yaktığı Zarrab şimdi zengin Amerikalıların arasında , binicilik uzmanı yeni kız arkadaşıyla beraber milyon dolarlık bir malikanede yaşıyor, milyonlarca dolarlık yarış atlarına hizmet veren bir şirketin sahibi.
Kendine güveni yüksek.
Zira her şeye rağmen fotoğraf çektiriyor ve bunu arkadaşlarının Facebook sayfalarına koymalarına itiraz etmiyor. Tabi ben onu bulunca bunların hepsini kaldırttı ama sizin gördüğünüz fotoğrafların çoğu bilgisi dahilinde olan Facebook paylaşımları.
Miami’nin gece hayatında boy gösteriyor, lüks yaşamına devam ediyor.
Merak edilen en temel konuya gelince; Zarrab estetik ameliyat olmuş, yüzünü değiştirmiş değil.
Bildiğiniz Zarrab.
Sadece daha zayıf daha fit.
Henüz tanık koruma programında olmamış olması da önümüzdeki dönemde başlayacak Halkbank davasında onu tekrar kürsüde görme ihtimalimizin yüksek olduğunu gösteriyor.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***