YORUM | M. NEDİM HAZAR
Bu sütunu sürekli okuyanlar bilirler. Genellikle ülkenin çarpıklıklarını, özellikle medya merkezli yazılar kaleme almaktayız. İkiyüzlülüğü, yozluğu, dejenerasyonu, iktidar yalakalığını, mesleğin ne hallere düştüğünü biz yazıp dururuz da çok şey değişmez o ayrı.
Hani beylik ifadedir ya, “tarihe not düşmek” işte biz ondan yaparız. Not değil, külliyat düşeriz tarihe!
En azından gelecek nesillere karşı bir sorumluluk yerine getirmiş olduğumuza inanır, kendimizi öyle teselli ederiz.
Özellikle sosyal medyada son dönemlerde şu şikayetleri sıklıkla okur olduk: “Kapkaç, hırsızlık, yankesicilik, fuhuş ve gasp suçlarında anormal bir artış var. Din, bu iktidar döneminde içi boşaltılan ve insanların ondan soğuduğu bir kavrama dönüştü. Cuma namazları iktidarın propaganda saati olduğu için insanlar artık haftada bir bile camiye gitmek istemiyor. Cezaevlerindeki adi suçlular dışarı salındı, dışardaki caniler, hırsızlar ise hapishaneler dolu olduğu için içeri alınmıyor. Dünyanın en kültürlü ve eğitimli mahkumlarına sahip ülkeyiz. Hapishanelerimiz akademisyen, memur, öğretmenlerle tıka basa dolu. Ne bir yolsuzluk soruşturması duyuyoruz, ne de ahlaklı birinin istifasını. Suçun cezasını çeken hemen hemen hiç yok. Tahliye edilenlerin büyük çoğunluğu yeniden suç işliyor. Üniversite mezunlarının büyük bölümü işsiz ve aç. Devlet, iktidar partisi yandaşları tarafından parselleniyor. Haksızlık ve hukuksuzluk almış başını gidiyor. Yargı tamamen kaput… Yargıya güven çoktan bitmiş durumda.”
İktidar tayfasındaki herkes kendi makam ve önemlerine göre bir şeyler götürmekle meşgul. Hatırlayın gazeteci kılıklı Veyis’in maceralarını. (Sahi pazartesi savcılığa gidecekti ne oldu o iş?) İktidar hep aynı şeyleri yapıp, farklı sonuç bekliyor. Bu gidişle sonsuza kadar beklese de arzu ettiği noktaya gelemeyecek. Hoş öyle bir derdi de yok sanırım. Herkes cukkayı doldurmak peşinde.
Bazı sokak röportajlarını izliyorum, inanılmaz gerçekten.
Adam sefil, perişan halde.
İlk birkaç dakika ne rezillikler çektiğini anlatıyor. Bakıyorsunuz ki, sorumlulardan şikayetçi olacak. Ve en sonunda şöyle bağlıyor: “AK parti ve Erdoğan tabii. Ülkeyi ancak onlar kurtarır!”
Şöyle bir fıkra okumuştum vaktiyle:
Açıkgöz adamın teki, doktor kılığına girip uyanıkları yolmak için güzel bir yöntem bulmuş. Bir levhaya “Her türlü hastalığa çare bulunur. Bulunmazsa paranız 5 misliyle iade edilir” diye yazmış. Tabii uyanıkların bini bir para. Hemen biri arkadaşıyla damlamış. Niyeti doktoru yolmak. “Sıkıntınız nedir?” demiş doktor. “Tat alamıyorum” demiş uyanık. “Kolay,” demiş doktor, “Kızım getir 8 No’lu kutuyu.” Hemşire getirmiş kutuyu, doktor içinden bir parmak bir şey alıp uyanığa tattırmış. Yüzü inanılmaz buruşmuş ve tiksinmiş, “Ya bu pislik!” demiş uyanık. Doktor, gülümseyerek necaset yiyen uyanığa bakmış, “Bakın tat alma duyunuz artık çalışıyor,” demiş.
Adam uyanık ya. Doktora 100 dolar kaptırmanın acısıyla ertesi gün yine gitmiş. Niyeti 500 dolar kazanmak. Doktor, “Hoş geldiniz, yine sorun nedir?” demiş. Uyanık, unutkan rolü yapmış. “Daha önce buraya geldiğimi hatırlamıyorum,” demiş. Doktor, “Peki derdiniz nedir?” deyince, “unutkanlık” demiş uyanık. Doktor, “Kızım getir 8 No’lu kutuyu,” der demez uyanık atılmış, “Yo yo onda pislik var,” demiş. Doktor gülümsemiş, “Bakın hafızanız yerine geldi,” deyivermiş.
Uyanık, yediği kazığın acısını hiç unutmaz derler. Bizimkisi de öyle, ertesi gün yine damlamış, niyeti doktoru mağlup etmek ya, “Mahrem mevzuya girersem doktor, bu adamın niyeti ciddi diyerek vazgeçer ve 500 doları verir,” diye düşünmüş. “Bende soğukluk var doktor bey, ailevi hayatım yok artık,” deyince doktor, yine hemşireye dönmüş, “Kızım getir 8 No’lu kutuyu,” demiş. Uyanık, artık dayanamamış, “Ulan seni de, kutuyu da, 8 numarayı da…” deyip kaçmış.
İşte elinde 8 numaralı kutudan başka hiçbir malzemesi olmayan bir iktidar ve onun kanını emmeyi vatandaşlık zanneden bir milletimiz var şu anda.
Neredeyse ülkenin her yanı 8 numaralı kutularla dolu. Ve uyanıklarla…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***