Bir yılı aşkın süredir Covid-19 salgını yüzünden evden çalışmak zorunda kalanlarımızın fark ettiği ilk ve en büyük değişiklik ‘özerklik’ oldu.
Belki de hayatımızda ilk kez, çalışırken üstlerimizin ya da çalışma arkadaşlarımızın gözünün sürekli üzerimizde olmamasına alıştık.
Bu daha özerk çalışma ortamı bize yaptığımız işlerin bazı irili ufaklı yönleri üzerinde daha fazla kontrol sahibi olma fırsatı verdi. Nerede oturacağımızdan işleri hangi öncelikle yapacağımıza, ne süreyle çalışacağımıza, ne zaman ara vereceğimize kadar şimdi çok daha fazla inisiyatif sahibiyiz. Birçoğumuz için artan bu özerklik ya da özgürlük, uzaktan çalışmanın en büyük nimeti haline geldi.
Kuzey Carolina Üniversitesi’ne bağlı Kenan-Flagler Ticaret Fakültesi’nden strateji ve girişimcilik uzmanı profesör Arvind Malhotra “Birden bire sadece nerede çalışacağımız değil işimizi nasıl yapacağımız konusunda da epey kontrol gücüne sahip olduk. Birileri sürekli sizi izlemediği zaman neyi, nasıl yapacağınız konusundaki tercihleriniz artıyor” diyor.
Ayrıca günlük yaşam faaliyetlerimizle iş faaliyetlerimizi birlikte yürütmeye de alıştık. Öğle arasında köpeği yürüyüşe çıkarıp, 10 dakikalık çay arasında çamaşırları makinaya atabildik, bulaşığı yıkayabildik.
Profesör Malhotra “Bunlar küçük şeyler ama bu özerkliklerin tümünün biriken bir etkisi oluyor. O anlarınızın kontrolü size ait. Halbuki başkasının denetimindeki bir ortamda bunu genellikle kaybediyorsunuz” diyor.
Salgın yavaş yavaş kontrol altına alınırken dünya da ofislere geri dönüşün hazırlıklarına başladı ve bizden hemen alışıverdiğimiz bu kontrolün en azından bir kısmından vazgeçmemiz bekleniyor.
Fakat bu ille de kötü haber olmayabilir. Daha az özerklikle baş etmenin ve evden çalışmanın en güzel yanlarından bazılarını korumanın yolları da var.
Kendisi ve çevresi hakkında söz sahibi olmanın gücü
İngiltere’deki Birmingham Üniversitesi’nin ticaret ve iş ekonomisi bölümünden Daniel Wheatley, özerkliğin hem bireyler hem de iş açısından iyi bir şey olduğunun bir süredir uzmanlarca bilindiğine dikkat çekiyor.
“Eğer hayatlarımız ve hayatlarımız süresince neler yaptığımız konusunda kontrolümüz varsa, ne yapacağımıza ve neyin bizim için iyi olduğuna karar verebildiğimiz için kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlar. Bize ortamımızla ilgili bir hakimiyet, başkalarına tabi olmama duygusu verir. Karar vericiyizdir. Psikolojik metinlerde vurgulandığı gibi bunlar insanın en temel ihtiyaçları arasındadır.”
Psikologlar özerkliği, hayatının kontrolüne sahip olmayı “temel insan ihtiyaçları” arasında sayıyor. Wheatley çalışma hayatında da yaptığımız iş ve onu nasıl yaptığımızla ilgili söz sahibi olmanın bir dizi olumlu etkisi olduğunu söylüyor.
Wheatley ve birlikte çalıştığı ekip, Birleşik Krallık’ta 20 bin çalışanı kapsayan araştırmaları sonucunda, çalışma hayatında ve iş yeri kültürü içinde daha geniş otonomi sahibi olduğunu söyleyenlerin aynı zamanda yaptıkları işten de daha mutlu olduklarını buldular. Bu özerklik işini nasıl, nerede, ne şekilde ve hangi süre içinde yapacağından ne zaman mola alacağı gibi konulara kadar çok çeşitli alanlarda olabiliyordu.
Yakınlarda California’daki Claremont Üniversitesi ve Claremont Nöro-ekonomi Merkezi tarafından yapılan bir araştırma da, “otonominin birey ve grubun verimliliğini kayda değer şekilde” olumlu etkileyebileceğini ortaya koydu.
Kontrolü tümüyle bırakmak gerekmiyor
Profesör Arvind Malhotra ofise dönüşün ister istemez çalışma düzeninin daha geleneksel yönlerine, daha fazla denetim ve daha az otonomiye de geri dönüşü içereceğini söylüyor. Fakat yine de iş hayatımız üzerinde kontrolü sürdürmenin yolları bulunabilir. Burada sorulması gereken sorunun “Neyi koruyabilirim ve ilaveten ne talep edebilirim?” olduğunu ekliyor.
Daniel Wheatley, ofise dönüşü takiben birçok yerde çalışanlar ve işverenler arasında bir dizi pazarlık yaşanacağını düşünüyor. Bu müzakerelerde çalışanlar muhtemelen geçtiğimiz 18 ay boyunca hayatlarına giren bazı değişimlerin daha kalıcı olmasını isteyecekler. Bunun yollarından biri de hibrid (dışardan ve ofisten çalışma karması) bir model olabilir.
Bunun nasıl düzenlenebileceğinin çalışılan sektöre ve işin özelliklerine göre değişeceğini söylüyor ama hibrid model çalışanların alıştığı özerkliğin bir kısmını, uzaktan çalıştıkları günlerde sürdürebilmelerini sağlayabilir.
Profesör Malhotra ofiste çalışırken de bireylerin özerkliğini artırıcı yollar geliştirilebileceğini söylüyor.
“Eğer yer ve zaman konusundaki kontrolünüzü kaybediyor ve ofise dönüyorsanız, üstünüzle örneğin üzerinde çalışacağınız konularla ilgili bir esnekliğin pazarlığını yapabilirsiniz. Belki de daha yaratıcı, daha inisiyatif kullanabileceğiniz işler vardır” diyor.
Malhotra ayrıca her şey uzaktan çalışma döneminin öncesinin aynısı koşullara dönse bile, özerkliği “mikro görevler düzeyinde” de korumanın mümkün olduğunu düşünüyor:
“Evdeyken bunu yaptık. Belli zamanları, yapmamız gereken belli şeylere ayırdık ve kendimize düşünme zamanı ve alanı tanıdık. Bu tür alışkanlıkları sürdürmeyi ofise döndüğümüzde de denemeliyiz. 9’dan 5’e kadar çalışılan bir yerde bile koparıp alabileceğiniz özerklikler vardır.”
Nihayetinde ofise dönüş muhtemelen alıştığımız kontrolün bir kısmından vazgeçmemiz anlamına gelecek. Wheatley “Bu kaçınılmaz” diyor.
Ama aynı zamanda bu süreçte işimizi bize daha uyan şekillerde yapmak için şimdiye kadar sahip olmadığımız ölçüde müzakere imkanları da olabilir.
Birçok kişi uzaktan çalıştığında verimli olduğunu kanıtladı. Bu da çalışma düzenini yeniden biçimlendirmek, iş yükünü dengelemek isteyen çalışanlara sağlam bir pazarlık gücü verdi.
Bazı yöneticiler eski günlerin güvenli kurallarına dönmeye çalışsa da bir kısmı da çalışanlar için iyi olanın çoğu zaman şirket için de iyi olduğunu bilerek daha esnek olacaktır.
KAYNAK: BBC TÜRKÇE
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***