YORUM | AHMET KURUCAN
Ne zamandan beri Taliban ile alakalı bir yazı kaleme almayı planlıyordum. Yazının ana çerçevesi artık devlet yönetimine gelen Taliban’ın siyasi karar ve uygulamalarındaki teorik temeller adına olacaktı. Ehli sünnet ve Taliban, devlet ve ulema, Taliban ve Hanefilik, Taliban ve ehl-i hadis Hanefiliği vb. başlıklar altında tartışmalara katkıda bulunacağını düşünüyordum yazacağım o yazının. Fakat bazı sebeplerle müsait olamadığım için bir türlü zaman ayıramadım. Nihayet tam düşündüğüm şeyleri kaleme almak için bilgisayarın başına oturduğumda karşıma “Taliban, Cübbeli, Cemaat, tarikat hepsinin de aynı teoriye sahip olduğu, aralarında hiçbir farkın olmadığı” şeklinde özetlenebilecek yorumlarla karşılaştım. Ben de yazının ana eksenini bu yöne çevirip serd-i kelamda bulunmak istedim.
Tahmin edeceğiniz gibi Taliban ile Cübbeli veya tarikatlar karşılaştırması için bir şey söylemeyeceğim. Bu konuda söz söylemek isteyenlerin çok da zaman harcamalarına gerek olmayacak biçimde teorik manada yapacakları mukayeseli okumalar ve pratik hayatta kısa süreli gözlemleri yeterli olur diye düşünüyorum. Bu ikisini yaptıkları takdirde eskilerin tabiriyle “şiddet-i zuhurundan gizli” benzerlikleri görebilir ve bir sonuca ulaşabilirler.
Pekala aynı şey Cemaat için yeterli olmaz mı? Tabii ki çok da derinlikli olmayan ve detaylı delillendirmeler gerektirmeyen sathi bir sonuca varmak için yeterli olur. Yukarıda sözünü ettiğim “Taliban, Cübbeli, cemaat ve tarikatların teorik temelleri aynı” diyen kişiler bunu Cemaat özelinde yapmışlar mıdır bilmiyorum. Ama gerçekten akademik kimliklerine uygun, adalet, nısfet, insaf ve ahlak sınırları içinde görüş beyan etmek isterlerse bunu yapmaları lazım veya lazımdı. Aksi halde tarafsız ve objektif akademisyen kimliklerine gölge düşürmüş olurlar. Eğer böyle bir fikri yolculuğa çıkacaklarsa onlara yardımcı olma adına bir iki hususa dikkatlerini çekerek yardımcı olabilirim.
Bir: Teorik manada Cemaat’in dini düşüncelerini, buna bağlı olarak hayat felsefelerini ve yaşam pratiklerini belirleyen hiç şüphesiz ehli sünnet, Sünni, Hanefi, Maturudi, Eş’ari kaynaklarıdır. Bu zaviyeden bahsi geçen diğer gruplarla bir kesişim kümesinden elbette söz edilebilir. Kaldı ki İlahiyat, İmam Hatip ve Diyanet’i işin içine kattığınızda ülkemizde bu çerçevenin dışında kalan insan veya grup sayısının oransal olarak ancak bindeliklerle ifade edilebileceği kanaatini taşırım. Elimde istatistiki bir veri yok ama görünen köy de kılavuz istemez.
İki: Teoride var olan ve sözünü ettiğim kesişim kümesinde yer alan öğreti beraberliğinin pratik hayata yansıması nasıldır? Elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin, Cemaat’in kabullendiği dini öğretileri aktüel ve güncel boyutları ile yorumlayarak hayata mal olmasını sağlayan Hocaefendi ile Cübbeli’yi ya da Taliban’ı aynı çizgide mütalaa etmek mümkün müdür? Cevabınız ‘evet’ ise Cübbeli neden etrafında var olan hatırı sayılır kitleyi Cemaat’in yaptığı ve onca sosyal kıyıma rağmen hala yapmaya devam ettiği eğitim ve öğretim faaliyetlerine yönlendirmez veya yönlendiremez? Mesela kızların okumasına yönelik bir eğitim yuvası açmaz veya açamaz? Mesele para mı? Ben para olduğunu zannetmiyorum. Mesele Erdoğan rejiminin Cübbeli cemaatinin böylesi bir faaliyetine gerekli izinleri vermemesi mi? Siz de biliyorsunuz bu sorunun cevabını, tabii ki değil. Hatta Cübbeli böyle bir şey yapmak istese teşvik görür, maddi destek alır.
Pekala nedir o zaman mesele? Mesele zihniyettir. İşte o kesişim kümesi dediğim öğretilerde Cübbeli donmuş bir zihniyetle Allah’ın emri mesabesinde bakıp sabite olarak değerlendirirken Hocaefendi’nin o öğretilerin arka plan şartlarına bağlı olarak yenilenebileceğini söylemesi, yaptığı yorumlarla yenilemesi, çevresine bunu inandırması ve mobilize edebilmesidir. İngilizce’de malum birincisi için “fixed mindset” ikincisi için de “growth mindset” tabirleri kullanılır.
Taliban için de aynı şeyler geçerli. Bugün Taliban medreselerinde okutulan fıkıh kitapları ile Hocaefendi’nin ders halkasında okunan ve okutulan fıkıh kitapları aynıdır. Ama arada külli bir fark vardır. Taliban orada yer alan, insan ve toplum hayatını düzenleyen hukuki içtihatların bugün de noktasına virgülüne dokunmaksızın aynıyla geçerli olduğunu savunurken Hocaefendi onların içtihadi bilgiler olduğunu, o bilgilerin üretildikleri sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik arka plan şartlarına bağlı olduğunu ve dolayısıyla zamanın, mekanın, örf ve adetin değişmesiyle söz konusu içtihadi hükümlerin de değişmesi gerektiğini öğretir.
Yakın bir gelecekten yayınlanacak kitabımda bu hususu şu cümlelerle ifade ettim: “Aynı kitaplar okunduğu halde neden Hocaefendi’nin halkasından ve cemaatinden bir terör örgütü çıkmıyor da Taliban’dan ve diğerlerinden çıkıyor? Hizmet Hareketini bir grup, Taliban, IŞİD, el-Kaide, Boko Haram ve eş-Şebab’ı bir grup kabul ederek tekrar soralım; neden her iki grubun da dini düzlemde beslenme kaynakları, ideolojileri, hayat felsefeleri ve dünya görüşlerini belirleyen ana unsurlar teoride aynı eserlere dayandığı halde neden birisinden teröristler çıkıyor da diğerinden şiddet karşıtı bir grup çıkıyor.
“Bir arkadaşım buna cevap verirken yıllar önce şöyle demişti; ‘Fi eydi men?’ Arapça bir deyim, ‘Kimin elinde?’ demek. Metin konuşmaz, metni konuşturan insandır. İşte Hocaefendi o metinleri anakronik yaklaşım çukuruna düşmeden kendi tarihselliği içinde okuyor, talebelerine okuturken, çevresine anlatırken de ‘Aman ha!’ diyerek bu yorumların değişen sosyal-kültürel şartlardan hareketle geçerli olmadığını açık ve net bir biçimde ifade ediyordu.”
Bunun pratik hayata yansıyan en bariz örneğini bugün uluslararası siyasetin bir numaralı gündem maddelerinden olan Taliban’ın yönetime geldiği Afganistan’da görebilirsiniz. Taliban kendi ülkesinde kendi vatandaşları olan kız çocuklarının eğitimini yasaklarken Hocaefendi ve Cemaat Afganistan’da Afganistanlı kız çocuklarını okuması için okul açtı. Şimdi bu gerçeği gözlerine kapayarak Taliban ile Cemaat’in sahip olduğu teoriler aynı demek hangi ölçüde insaf ve iz’an ölçüleri ile izah edilebilir?
“Neden o kitapları okutuyor, usuli anlamda iç tutarlılığa sahip bir yenilenme öngörüyor mu?” diyebilirsiniz burada. Bu sorunun cevabı ile aynı çevrelerin verdiği bazı örneklerden hareketle seçici okuma meselesini de bir başka yazımda ele alacağım inşallah.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***