HABER YORUM | Av. MEHMET TAHSİN
Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan’ın geçtiğimiz 18 Mayıs’ta yaptığı bir konuşmada, “yakında FETÖ takımından önemli bir ismi açıklayacağız, şu anda elimizde.” demesinden birkaç gün sonra, ‘önemli isim’ dediği kişinin Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yeğeni Selahattin Gülen olduğu ortaya çıktı.
Anadolu Ajansı’nın 31 Mayıs tarihli haberi “Silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan hakkında yakalama kaydı bulunan Selahaddin Gülen’in, MİT operasyonuyla yakalanarak Türkiye’ye getirildiğini duyuruyordu.
Selahattin Gülen kimdi ve neden bu kadar önemliydi?
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Selahattin, 15 Temmuz’dan sonra el konulan Erzurum Aziziye kolejinde öğretmenlik yaparken, kendisine Green Kart çıkınca ABD’ye gitmiş. Bir süre online ticaretle uğraşmış, ardından bulunduğu eyalette bir okulda öğretmenlik yapmaya başlamış.
17 Aralık 2013’te suçüstü yakalanıp Gülen Cemaati’ne savaş ilan eden Erdoğan’ın, “tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet” diye ağzına doladığı yapının ibadet kısmına düşen bir öğretmendi sadece. Önemi, sadece soyadının Gülen olmasındandı.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin avukatı Nurullah Albayrak’tan aldığım bilgiye göre Hocaefendi’yle aynı soyadı taşıyan veya akrabası olanlardan gözaltına alınmayan neredeyse kalmamış.
Kardeşi, kardeşinin oğlu, yeğenleri, yeğenlerinin eşleri, amca çocukları vs. toplam 63 kişi tespit edilmiş Rejim’in zulmüne maruz kalan! Yetmemiş avukatları, doktoru, doktorunun eşi vs., 7 kişi de bu nedenle tutuklanmış veya yurtdışında oldukları için yakalama kararı çıkarılmış. Hepsinde de suçlama klasik: Silahlı terör örgütüne üye olmak!
Selahattin Gülen de bunlardan birisi. Amerika’da bulunduğu için o güne kadar hakkında çıkarılan yakalama kararı konusunda sorun yaşamıyor ve daha sonra Kenya’ya gidiyor. Ama havaalanında kendisini bir sürpriz bekliyor.
2007 yılında “Erzurum’da 15 yaşındaki çocuğa cinsel istismarda bulunduğu” iftirasıyla yargılanan ve takipsizlik alan Selahattin Gülen hakkında Türkiye’nin talebi üzerine İnterpol tarafından kırmızı bülten çıkarılmış! Bu yüzden havaalanına iner inmez pasaportuna el konuluyor ve haftada bir gün imza vermek şartıyla serbest bırakılıyor.
Burada bir virgül koyup Kırmızı Bülten konusunda kısa bir bilgi vermek istiyorum.
Hakkında yakalama emri çıkartılan kişi için yetkili ulusal makamlar tarafından Fransa’da bulunan İnterpol’e başvurulur. İnterpol bu başvuruyu inceler ve kırmızı bülten hazırlanıp hazırlanmayacağına karar verir. Şayet inceleme sonucu kırmızı bülten çıkartılmasına onay verilirse, hazırlanan bülten İnterpol tarafından üye ülkelere gönderilir ve kişinin iade amaçlı tutuklanması istenir.
Kendisinden kırmızı bültenle bir kişinin yakalanması istenen ülke, bu talebi karşılamaya karar verirse öncelikle bir ‘iade yargılaması’ yapılması gerekir. Bu kişi yetkili bir mahkeme önüne çıkarılır, hakkındaki suçlamaların ne olduğu tespit edilir. Mahkeme esasa ilişkin inceleme yapar. Bu inceleme sonunda kişinin iade edilmesine yönelik hukuki bir sorun yoksa iade kararı verilir.
15 Temmuz sonrasında Türkiye’nin Hizmet Hareketi’ne mensup 773 kişi hakkında “Silahlı terör örgütüne üye olma” iddiasıyla kırmızı bülten çıkarılması talebi İnterpol tarafından reddedilmiş. Çünkü Hizmet Hareketi’nin bir terör örgütü olduğu iddiası Türkiye dışında hiçbir ülke tarafından inandırıcı bulunmuyor. Türk yetkililer bu defa kendilerince kurnazlık yaparak Hizmet Hareketi mensuplarına adi suçlar isnat ederek kırımızı bülten talep etmeye başladı. Kara para aklama, insan kaçakçılığı, vergi kaçırma gibi modern dünyada karşılığı olan suçlar hiç ilgisi olmadığı halde masum insanlara isnat edilmeye başlandı. İşte Selahattin Gülen hakkında çıkarılan kırmızı bülten tam da böyle olmuş.
2007 yılında Hizmet Hareketi’ne ve Fethullah Gülen’e düşman bir ekip tarafından kurgulanan “cinsel istismar” iftirası, o dönem yargıda karşılık bulamamış ve takipsizlikle sonuçlanmış.
“Müflis tüccar eski defterleri karıştırır” misali, 17 Aralık’ta hukuk iflas edip hırsızlar baskın çıkınca bu dosya tekrar açılmış. Uydurma suçlamalarla 80’e yakın kişi yargı önüne çıkarılmış. Bunların tamamına yakını suçsuz bulunurken yurtdışında olanların dosyaları ayrılmış. Selahattin Gülen de işte bunlardan biri.
Türkiye bu isimler hakkında cinsel istismar suçunu işledikleri için kırmızı bülten talep etmiş ve İnterpol de bu talebi kabul etmiş. Bu yüzden ABD’den Kenya’ya gittiğinde havaalanında pasaportuna el konulmuş ve ardından Kırmızı Bülten prosedürü gereği iade yargılaması başlamış.
Bir yandan yargılama devam ederken bir yandan da haftada bir karakola gidip imza atan Gülen, 3 Mayıs günü kimliği belirsiz 3 kişi tarafından kaçırılıyor.
Erdoğan’ın “önemli bir ismi yakaladık, elimizde” demesi bundan iki hafta sonra.
31 Mayıs’ta da iktidar medyası tarafından, “Cemaat’in üst düzey isminin” MİT operasyonuyla yakalanarak Türkiye’ye getirildiği duyuruldu.
Her ne kadar kaçıranların kimlikleri belirsiz olsa da azmettiricinin kim olduğu aşikârdı. MİT ve Erdoğan bir kere daha Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerine “Haydut Devlet” yaftasının yapıştırılmasında sakınca görmemişti.
***
Soru şu: Koskoca Türkiye Devleti, hakkında Kırmızı Bülten çıkartmayı başardığı biri için yasal prosedürü işletmek yerine neden kaçırarak götürür?
Çünkü prosedürlere göre bir şüpheli hangi gerekçeyle iade edildiyse sadece o konuda yargılanabilir. Başka suçlardan yargılanamaz. Yani, cinsel istismar suçu nedeniyle Kırmızı Bülten çıkarıldıysa sadece o suçtan mahkeme edilebilir. Türkiye’den başka kimsenin kabul etmediği silahlı terör örgütü üyeliğinden yargılanamaz.
Türkiye bunu bildiği için, İnterpol ve Kenya polisini aldatıyor.
Önce uydurma bir adi suç yüzünden pasaportuna el koydurduğu birinin iade sürecini beklemeden kaçırmayı tercih ediyor. Daha da ilginç olan, kaçırmadan 2 gün sonra Kenya Yüksek Mahkemesi “cinsel istismar” suçlamasını yeterli bulmayıp Selahattin Gülen’in iade talebini reddediyor!
Eğer Selahattin kaçırılmamış olsaydı, serbest kalacak ve pasaportunu geri alabilecekti. Bunun böyle olacağını iyi bilen Türk yetkililer yasalara ve yargı kararına saygı duyma yerine haydutluk yapmayı tercih etti.
Sonrasını biliyorsunuz. Türkiye’ye götürülen Gülen hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, “silahlı terör örgütü kurma ve yönetme” suçlaması ve 22,5 yıl hapis istemiyle iddianame düzenlendi. Eğer Selahattin Gülen, Kırmızı Bülten yüzünden Kenya yargısı tarafından Türkiye’ye iade edilmiş olsaydı, “silahlı terör örgütü” suçlamasıyla yargılanamayacaktı.
Bu arada Kırmızı Bülten çıkarılmasına sebep olan cinsel istismar davasında, Selahattin Gülen’in tahliye edildiği haberi dün medyaya yansıdı. Kenya Yüksek Mahkemesi gibi Türk yargısı da pek ikna olmamış ki tahliye kararı vermek zorunda kalmış. Zaten asıl maksat, terör suçlamasıyla yargılamaktı, o da devam ediyor nasılsa!
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***