İş insanı Osman Kavala’nın tutuklanmasının üzerinden 1412 gün geçti. AİHM ve AYM’nin kararlarına karşın tahliye edilmedi.
Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Emeritus Prof. Dr. Ayşe Buğra, 1412 gündür tutuklu bulunan eşi Osman Kavala ile ilgili olarak, “İnsan bazen takatının tükendiğini hissetmiyor değil, ama ne kadar zor olsa da dayanmak ve güçlü durmak zorundayız. Başka çaremiz yok” dedi.
Cumhuriyet’ten İpek Özbey’e konuşan Prof. Buğra “Eşim Ekim 2017’den beri cezaevinde. Son derece ağır suçlamalarla yargılanıyor. Bu anlaşılması zor süreç, bizim hayatımızın dört yılına mal oldu. Onun cezaevinde geçirdiği dördüncü yazın sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bu alışılacak bir şey değil. Toplumun buna alışmakta olduğu düşüncesi ise yaşadığımız şeyin ağırlığını daha da artırıyor. İnsan bazen takatının tükendiğini hissetmiyor değil, ama ne kadar zor olsa da dayanmak ve güçlü durmak zorundayız. Başka çaremiz yok.” ifadesini kullandı.
Buğra, şu ifadeleri kullandı:
“Fiziki takip tutanağı yok”
Ben hukukçu değilim ama Henri Barkey hakkında bir kırmızı bülten çıkarıldığını duymadım. Eşimin dava dosyasında kendisiyle Barkey arasında ne bir görüşme tutanağı ne de buluştuklarına dair bir fiziki takip tutanağı bulunuyor.
Delil olarak sunulan baz istasyonu örtüşmeleri, aynı istasyondan sinyal veren telefonlar. Eşimin ofisi şehir merkezinde pek çok otel ve işyerinin olduğu bir yerde olduğu için, bu örtüşmenin pek de anlamı yok.
“AKP siyasetçileri arasında rahatsız olan var mı…”
AKP siyasetçileri arasında eşimin tutukluluğundan rahatsız olan var mı, bilmiyorum, ama olduğunu umuyorum. Böyle birilerinin olmadığını düşünmek bana çok üzücü ve hatta endişe verici bir şey gibi geliyor.
“Gezi’nin kriminalize edilmesi çabası…”
Eşimin, darbe teşebbüsüne destek vermek ve casusluk gibi inanılmaz suçlamalarla süren tutukluluğunun, Gezi’nin kriminalize edilmesi çabasına hizmet ettiği makul bir varsayım olabilir. Başka bir varsayım, onun tutukluluğunun sivil toplum kuruluşlarını sindirmek amacına hizmet ettiği. Bu da doğru olabilir. Ama dediğim gibi, bunlar varsayımlar ve bu tutukluluk anlaşılmaz bir biçimde sürüp gittikçe ortaya başka varsayımlar da atılabilir.
Eğer eşime yapılanların Gezi’yi kriminalize etmek gibi ya da sivil toplumu sindirmek gibi bir gayesi varsa, bundan siyasi bir çıkar umanlar olabilir. Ama şu da görülüyor ki özellikle AİHM’nin ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin çok açık ve çok güçlü haksız tutukluluk tespitlerinden sonra, bu dava bütün demokratik ülkelerde ciddi bir hak ihlali olarak değerlendiriliyor ve bu yüzden Türkiye, eleştirilere hedef oluyor. Bu durum ülkenin dış ilişkilerine zarar verir hale gelmiş durumda. Ekonomik açıdan da Türkiye’de yargının bağımsız olmadığı görüşünün yaygınlaşması ve güçlenmesi, Türkiye’ye yatırım yapmayı düşünenleri, özellikle uzun vadeli üretken sermaye yatırımlarını, olumsuz etkileyebilecek bir şey. Eğer bu tutukluluğun uzamasının siyasi bir anlamı varsa, bunun yanında bir de ülkeye maliyeti var. Bunun ne kadar ciddiye alındığını bilmiyorum.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***