Giderek artan konut ve kira fiyatları barınma krizine yol açıyor. Yüz yüze eğitimin başlamasıyla birlikte ise konuta olan talebin patlamasıyla fiyatlar daha da yükselirken, öğrenciler ev bulamıyor.
Birgün’den Hande Tuhanioğlu’nun öğrencilerle yaptığı söyleşiye göre üniversite öğrencisi Utku Özay, “Kimse insana dair bir şey düşünmüyor, bu çocuklara ev vermezsek halleri ne olur demiyor. Sistem bir çıkmaz içinde. Halkı yoksullaştırırken bireycileştiriyor da.” ifadelerini kullandı.
Son zamanlarda giderek artan kira fiyatları ve konut krizinden siz nasıl etkilendiniz?
Ben 22 yaşındayım. Marmara Üniversitesi’nde Bilgisayar Mühendisliği okuyorum. 4 senedir İstanbul Kadıköy’de bir arkadaşımla beraber yaşıyorum. Yaşadığım yer öğrenci mahallesi ama bütçesini biraz daha yukarıda tutan bir mahalle diyebilirim. Diğer taraflara baktığımızda öğrenciler genelde ucuz muhitleri tercih etmek zorunda bırakılıyor. Bunun sebebi de para olmaması. Ciddi anlamda ekonomik bir krizin içindeyiz. Aileler para gönderemiyor, insanlar bursları ile hayatta kalmaya çalışıyor. Şu anda bin 950 lira veriyorum, ev çok eskiden tutulduğu için fiyat böyle uygun. Bu evden şimdi çıkıp tekrar girmeye çalışsam yaklaşık 4 bin liradan başlar fiyat. Bunu verebilecek bir bütçem yok. Birazcık şanslıyım ama diğer arkadaşlarım için aynı şeyi söyleyemem.
Onlar ne durumda?
İstanbul’da arkadaşlarım ev tutmaya çalışıyor. Anlattıkları kadarıyla 30 tane emlakçıya gitmişler. Kapıdan daha girmeden emlakçılar “Ev yok” diyorlarmış. Düşününce nasıl ev olmayabilir? Bu zaten başlı başına bir kriz. İnsanlar hayatta kalabilecekleri, uyuyabilecekleri bir ev, bir barınak bulamıyor. Bu çok garip bu durum. Çünkü herkesin tek derdi para şu anda. Kimse insana dair bir şey düşünmüyor artık, bu çocuklara ev vermezsek halleri ne olur demiyor. Ama bunun sebebi de sistemin kendisi. Sistem bir çıkmaz içinde. Bir yandan halkı yoksullaştırırken bir yandan da bireycileştiriyor. Öyle olunca bütün ev sahipleri ve emlakçılar evleri çekiyor. Böylece öğrenciler gelince daha pahalıya verebilecekler, ki öyle de oluyor gerçekten. Okullar açılınca fiyatlar uçacak ve bunu değerlendirmek istiyorlar. Bu denklem doğru ama yapılan şeyin doğru bir tarafı yok.
Bir de yurtlar var, oralarda durum nasıl?
Yurtlar çok pahalı zaten. Yemek ya da ocak vermiyorlar, dışarıdan söylemeye mecbur bırakıyorlar. Yemekli olanlarda da yemek paralı, o da çok pahalı. O yüzden insanların evde kalması ekonomik olarak daha sağlıklı yurda göre. Görece daha ucuz olan yurtlar ise genellikle İslamcı bazı vakıfların yurtları oluyor. Buralarda bir nevi insan yetiştiriyorlar. Şu an eğitim alanında nasıl kinci, gerici bir nesil yetiştirme derdi varsa, aynı şeyi yurtlar içinde de gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Bu yüzden onlar da cemaatlere teslim edildi.
Bir evde 9 kişi yaşıyor
Öğrenciler barınmak için ya güvenlikten ya temizlikten feragat ediyor ya çok kalabalık yaşamak zorunda kalıyor ya da çok uzakta. İstanbul’da öğrenci olarak yaşam nasıl?
Tam olarak böyle. Geçen bir arkadaşımla konuştum. Evde 8 kişi kalıyorlar şu anda. Yaklaşık 6’sının evi yok hâlâ. Bir kişi daha gelecekmiş hatta. Diğer arkadaşlar ev bulamadığı için oraya sığınmışlar yani. Ama 3+1 bir evde 9 kişi beraber kalmak zorundalar. Bu resmen saçmalık.
Öğrenciler de ister istemez okullarına uzak ev tutmaya yöneliyorlar. Çünkü okula ne kadar yakın olursa o kadar pahalı oluyor. İster istemez uzaklara gidiyoruz. Bu da bir ulaşım sıkıntısı doğuruyor. Zaten İstanbul’da paran yoksa hayatın da yok demek. Sosyal etkinlikler çok pahalı. Sinema biletleri en son ne kadar oldu onu bile bilmiyorum. Tiyatroya zaten gidemiyoruz.
Bir de mutfak ve temizlik alışverişi tarafı var, o da çok pahalı. Markete girdiğin zaman en temel ihtiyaçların için haftalık 400 lira vermen gerekiyor. En asgari ihtiyaçlar bunlar bir de. Peynir, zeytin alıyorsun, bir şeyler daha alsan zaten cebinden 100 lira gidiyor. İnsanlar bu şekilde hayatta kalmaya çalışıyor. Biz sürekli makarna yiyemeyiz, insan ihtiyaçları bu şekilde çalışmıyor. Öğrencilerin en temel sorunu bu bence, makarna kafa olmak zorundayız. Bir öğün yemeğe minimum 20 lira vermek lazım. Kapıdan adımını attığın an cebinden 50 lira uçuyor. KYK bursu 650 lira. Yaklaşık 13 gün dışarı çıkan bir insanın geri kalan 17 gün hayatta kalmasının imkânı yok. Biz bir de genciz, dışarı çıkmamız gerekiyor, sosyalleşmemiz gerekiyor, kendimizi geliştirmemiz gerekiyor. Bunların hepsini düşününce bir gencin dışarı çıkabilmesinin imkânı kalmıyor. Sonradan genç işsiz ordusuna katılacak olan milyonlarca gencin öğrencilik yılları da böyle geçiyor işte.
* Avukat Oğuz Erkan
Türk Hukukunda kanunlar kiraya vereni koruduğu kadar kiracıyı da koruyor mu?
Kira ilişkisi, kiracı ve kiraya verenin sorumluluk ve haklarına ilişkin kurallar Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiştir. Kanunu okuduğumuzda aslında hem kiraya verenin hem de kiracının korunduğunu söyleyebiliriz. Ancak elbette hukukun ve normların; pratik hayattan, yaşam koşullarından ayrı yorumlanması düşünülemez. Özellikle kiraya veren tarafından kira tutarına yapılan fahiş tutardaki artışları düşündüğümüzde kiracının korunabildiğini söylemek olanaksızlaşıyor. Türk Borçlar Kanunu’ndaki düzenlemeye göre yeni kira dönemi için yapılacak kira zammında bir önceki kira yılında tüketici fiyat endeksindeki (TÜFE) on iki aylık ortalama değişim oranı esas alınıyor. Ev sahipleri de bu kanun maddesine dayanarak kira sözleşmelerine kira artış tutarının TÜFE üzerinden belirleneceği şartını koyuyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun en son açıkladığı TÜFE oranına göre mülk sahiplerinin kiracısına yapabileceği yasal zam oranı en fazla yüzde 15,78. Ülkedeki asgari ücret tutarı, asgari ücretli çalışan sayısı, her geçen gün katlanarak artan işsiz sayısı birlikte değerlendirildiğinde bu oranın fahişliği gözler önüne seriliyor. Ücretlerde her ay enflasyon oranında artışın olmadığı, kişinin gelirinin sabit olduğu bir durumda, kiracılar en temel haklarından biri olan barınma hakkından faydalanmak için kira giderine ücretinden çok büyük bir bölüm ayırmak zorunda kalıyor. İnsanların yaşamlarını devam ettirebilmesi için gerekli olan yeme-içme, ulaşım, elektrik, su, doğalgaz gibi giderlere de sürekli olarak gelen zamlar birlikte değerlendirildiğinde hukuk düzeninin en genel anlamda mülk sahibi olmayanları korumadığını söyleyebiliriz.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***