YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Erdoğan Bayraktar’ın “Dosyam var, dosyada ne varsa kabul ediyorum, benim suçum. Telefondaki konuşmalar bana aittir, tapeler bana aittir, renkli çekilen kameralar, teknik takiptekilerin hepsi bana aittir. Reis beni hırsız çuvalına koydu attı, benim dosyamda hırsızlık yok görevi kötüye kullanma var,” sözleri bizi bir kere daha çöküşün başladığı yere, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarına götürdü.
Bayraktar’ın hemen ertesinde yaptığı tam tersi açıklamaların bence hiçbir hükmü yoktur, daha sonraki açıklamalara, ailesiyle, çocuklarıyla tehdit edilen eski bir bakanın sözleri olarak bakmak gerekir.
Asıl olan ilk açıklamalardır. Evet, Bayraktar’ın dediği gibi her şey doğru, dinlemelerin, kamera kayıtlarının, ortaya dökülen yolsuzlukların hepsi doğru. Yasaların gereğini yapan hırsızı yakalayan, hırsızlıkları ortaya çıkaran, ülkesi için canını riske eden bu polislerin hepsi tutuklu, onları tutuklamakla kalmayan hırsızlık iktidarı, eşlerini çocuklarını da cezaevlerine doldurdu. Daha birkaç gün önce Ömer Köse’nin eşini de aldılar içeri.
Operasyona maruz kalanın bile itiraf ettiği bir suçu ortaya çıkarmaktan dolayı polisler bütün Türkiye’nin gözleri önünde yıllardır hapiste yatıyorlar.
17-25 Aralık operasyonlarından hemen sonra Türkiye’de konuşulan şeyleri, olaya verilen tepkileri hatırlıyor musunuz? Erdoğan Bayraktar’ın tapelerde geçen konuşmalar doğruydu sözlerinden sonra verilen tepkilere bakınca bu ülkenin siyasileri sanki bu yolsuzluk operasyonlarını ilk defa duymuş diye düşünüyorum. Vay efendim yolsuzluk olmuş da Erdoğan Bayraktar da bunu itiraf etmiş de. O da birkaç cılız ses…
Oysa CHP, MHP ve diğer muhalefet partileri sabahtan akşama kadar bu yolsuzluk dosyalarında ortaya konan hırsızlıkları, kanun dışılıkları meclis kürsülerinde, miting meydanlarında en yüksek sesle seslendirmişlerdi. Savcının iddiaları muhalefet liderlerinin en önemli konuşma metinlerini oluşturuyordu.
Kılıçdaroğlu dönemin Başbakanını ‘Başçalan’ olarak isimlendiriyor ve bu ifade de onun üstüne yapışıyordu. MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin en ağır ithamlarla dönemin başbakanını suçladığı konuşmalar hâlâ YouTube’de duruyor. O dönemde muhalefet liderleri, merkez medya ve yazarlarının tek bir gündemi vardı o da suçüstü olan hükümetin yolsuzluklarını gözler önüne sermek.
30 Mart 2014 mahalli seçimleri hükümet için bir referanduma dönüşmüştü ama böylesine önemli bir günde muhalefet sandıklara hakkıyla sahip çıkmadı. O gece bütün trafolara kedi girdi(!) ülkenin her yerinde elektrik kesildi, sandıklar taşındı, oy pusulaları eklendi, gece olunca da muhalefet sandıkları hükümete bırakıp evine çekildi. Ankara ve birçok büyükşehir böyle şaibeli bir şekilde hükümete geçti. Ülkeyi soyup soğana çeviren hırsızlar seçimleri ve ülkenin geleceğini de çalmıştı.
30 Mart seçimlerinden sonra muhalefet arkasını dönüp gitti. Önce sandıklara sahip çıkmadılar sonra da polisleri öylece yüz üstü bırakıp çekip gittiler.
Zaten o tarihten sonra muhalefet tam bir muvazaalı muhalefete döndü. Hele HSYK seçimlerinde hükümetin listesini destekleyerek, yargıyı tam anlamıyla hükümetin kontrolüne verdiler.
Hükümete en ağır cümleleri eden MHP bugün hükümetin argümanlarını aynen savunuyor. Recep T. Erdoğan’ın arkasında cenk eden Ali Babacan bugün AKP’ye ağır eleştiriler getiriyor olmasına rağmen, o dönemde kendisinin de bir parçası olduğu kanunsuzlukların arkasında duruyor. Yani Türk siyasetinin tipik bir prototipi gibiler. İlkesi, etik değerleri olmayan nerede duruyorsa onun doğru olduğunu iddia eden bir siyaset anlayışındalar yani.
Bugün ülkenin yaşadığı bütün afetler, çöküşler işte o zaman başladı. Bu çöküşte iktidar kadar muhalefetin de emeği var.
Bu ülke balık hafızalı da olsa, kıyamet gibi gündemlerin üç günden fazla ömrü olmasa bile Türkiye bir gün yeniden o günlere, o günlerde yapılan operasyonlara geri dönecek. Reza Zerrab’ı anladığı gibi o dönem yapılan bütün operasyonları bir bir anlayacak. Ülkenin iktidarı ve muvazaalı muhalefeti çelik çomakla ülkeyi oyalamaya devam etsin. Daha ne kadar oyalayabilirler ki?
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***