Günay, “Bu seçenekle herkesi, adaletsizlik, baskı, şiddet, eşitsizlik, açlık ve yoksulluğun olmadığı, toplumsal kutuplaşmanın sona erdiği, siyaset kurumunun yolsuzluktan temizlendiği bir siyasetin kapılarını aralamaya davet edeceğiz” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, Genel Merkez binalarında düzenlediği basın toplantısı ile gündemi değerlendirdi.
Sözlerine 39 yıl önce Batı Beyrut’ta Filistinli mültecilerin kaldığı Sabra ve Şatilla kamplarına İsrail yanlısı Falanjistler tarafından gerçekleştirilen saldırı sonucu yaşanan katliamı kınayarak başlayan Günay, yaşamını yitirenleri andı.
Pandemi gölgesinde yüz yüze eğitime başlanmasına değinen Günay, daha ikinci haftada yüz yüze eğitimin çökme noktasına geldiğini dile getirdi. Milli Eğitim Bakanlığı’nın yüz yüze eğitime geçileceğini aylar öncesinden netleştirmesine rağmen, neredeyse hiçbir hazırlık yapılmadığını söyleyen Günay, “Yüz yüze eğitimde de bütün yük öğrencilerin, velilerin omuzuna yüklenmiştir. Her şeyden önce pandemi için gereken yeterli ek bütçe ayrılmamış, öğretmen açığı kapatılmamış, yeni okullar ve ek derslikler inşa edilmemiştir. Aşı politikası, ülke geneli nasıl dağınık, kontrolsüz ve aksak işliyorsa, okullarda öğretmen ve öğrenciler için de aynı belirsizlikle gitmektedir” dedi.
‘OKUL İDARESİNİN İNSİYATİFİNE BIRAKILDI’
Ortalama 40 metrekarelik sınıflarda 40,50 hatta 60’ı bulan öğrencinin eğitim gördüğüne dikkati çeken Günay, bu durumun her şeyden önce fiziksel mesafenin korunmasını imkânsız hale getirdiğini ve salgına davetiye çıkardığını vurguladı. Okullarda hijyen ve temizlik ihtiyaçları için görevli istihdam edilmediğini de belirten Günay, “Hâlbuki Türkiye, pandemi nedeniyle, yüz yüze eğitime en uzun süre ara veren birkaç ülkeden biri olmuştur. Okulların kapalı olduğu bu süreçte pandemi önlemleri için ciddi bir hazırlık, yapılabilirdi. Fakat iktidar eğitim için bütçe ayırıp, hazırlık yapmak yerine alınacak önlemleri okul idarelerinin inisiyatifine bırakmıştır. Okul yöneticilerinin, yeterli bütçe aktarılmadığı için velilerden maske, dezenfektan, temizlik malzemeleri, A4 kâğıdı, tuvalet kâğıdı, havlu kağıt, kolonya gibi çok sayıda ürünün yanı sıra kayıt parası veya bağış adı altında nakdi para istediğine dair bize çok sayıda şikayet gelmektedir” diye konuştu.
‘BİRÇOK KADİM ANADİL YOK SAYILIYOR’
Günay, eğitimdeki anadil meselesinin de hala çözülmediğinin altını çizdi. Günay, “Yüz yüze başlayan yeni eğitim-öğretim döneminde 20 milyon insanın konuştuğu Kürtçe başta olmak üzere, birçok kadim anadil bir kez daha yok sayılarak eğitimden dışlanmış ve yasaklı diller olmaya devam etmiştir. Sonuç olarak, zaten mevcut haliyle eğitimde fırsat eşitliği ve temel bir hak olan parasız, bilimsel ve anadilinde eğitim hakkından oldukça uzak bir eğitim sistemine bir de bu sorunlar eklenince ülkede eğitimde bir sistemden bahsetmek neredeyse imkânsız hale gelmiştir” ifadelerini kullandı.
YENİ YAŞAM İÇİN SEÇENEK
Partilerinin 27 Eylül’de açıklayacağı deklarasyona ilişkin de açıklamalarda bulunan Günay, şunları söyledi: “AKP-MHP iktidarının eğitim başta olmak üzere ekonomiden sosyal hayata, siyasetten kamu kurumlarına kadar her alanda çöküşü çağırdığı politikalar, Türkiye halklarının geleceği açısından, artık, sürdürülemez bir hal aldı. Türkiye’nin içerisinde bulunduğu durum, felakete doğru hızla yol alan bir lokomotifi andırıyor.
Kurucu siyasi kimliğimizle yüz yıldır felaket silsilesi ile baş başa bırakılan Türkiye halklarına bir kez daha yeni yaşam için seçenek sunmaya hazırlanıyoruz. Yaz ayları boyunca halk çalışmalarında tüm kesimlere ulaştık. Türkiye’nin sorunları ve çözüm önerileri ile ilgili tartışmalar yürüttük. Ardından Parti Meclisi başta olmak üzere parti organlarımızda gerekli değerlendirmeleri yaptık. Yaptığımız çalışmalarda yan yana geldiğimiz kadınların, Alevilerin, gençlerin, çiftçilerin, esnafın, işsizin, emeklilerin ortak dertlerini çözmek için siyaset kurumunu sorumluluk almaya davet ediyoruz.
ÖZGÜR DOLU YARINLAR MÜMKÜN
Kimliği ve inancı ne olursa olsun bu ülkede herkesin geleceğe güvenle bakacağı, umutların azalmadığı, enselerin kararmadığı bir ülkenin çağrısını yapıyoruz. Cumhuriyet tarihi boyunca iktidarların rengi değişse de siyaset kürsüleri farklı yüzler ve sesler tarafından kullanılsa da partilerin amblemleri, sloganları değişse de yüz yıldır açlık, işsizlik, eşitsizlik, şiddet ve baskı altında yaşatılmak istenen Türkiye halklarına ‘demokratik, adil, özgürlük dolu yarınlar mümkündür’ diyoruz.
Bizler, HDP olarak bu ülkenin geleceğini kurtarmak adına 27 Eylül günü ilan edeceğimiz, ‘Demokrasiye Çağrı Belgesi’ ile siyaset kurumuna ve Türkiye halklarına bir seçenek sunacağız. Bu seçenekle herkesi, adaletsizlik, baskı, şiddet, eşitsizlik, açlık ve yoksulluğun olmadığı; toplumsal kutuplaşmanın sona erdiği, siyaset kurumunun yolsuzluktan temizlendiği bir siyasetin kapılarını aralamaya davet edeceğiz.
APE MUSA’NIN YIL DÖNÜMÜ
20 Eylül, ömrünü Kürtçe ve Kürt kimliğinin tanınması için mücadeleyle adayan Apê Mûsa cinayetinin yıl dönümü. Kendisinden sonra gelen gazetecilerin yolunu aydınlatan, mücadelesi ile hepimize ilham olan ve güçlü bir iradenin temsilcisi olan Apê Mûsa’ın cinayeti de diğer binlerce faili meçhul cinayet gibi aydınlatılmadı. Apê Mûsa’nın katliamına dönük 2001’de İsveç’e kaçarak, burada sığınma hakkı alan itirafçı Abdülkadir Aygan’ın itirafları ve Faili Meçhul Siyasal Cinayetler Konusunda Meclis Araştırma Komisyonu Raporunda geçen itiraf hakikatleri bas bas bağırıyordu. ‘Bizim dönemimizde faili meçhul yok’ yalanını söyleyenler, 90’ların bodrumlarında gizli işlenen cinayetlerini 2000’lerde aleni işleyenler, bu hakikatlerin ortaya çıkmasından korkanlardır. 90’lardan bu yana tetiği çeken parmaklar değişti, fakat tetik hiç değişmedi.
HESABINI SORCAĞIZ!
Dün Apê Mûsa’ya yönelen tetik, bugün Deniz Poyraz’a yöneldi. Bu zihniyetin yıllardır bu ülkede neler yaptığını, ne amaçladığını biz biliyoruz. Bütün suçların üzerini devlet sırrı, devlete zeval gelmesin diyerek kapattılar. Musa Anter’in, Mehmet Sincar’ın ve daha birçok insanın, binlerce faili meçhul cinayetin üzeri devlet eliyle kapatıldı. Biz tetiğin de tetikçinin de kim olduğunu biliyoruz. Apê Mûsa’dan Deniz’e tüm gerçeklerin ortaya çıkması için son nefesimize kadar mücadele edip, tüm faili meçhul cinayetlerin hesabını soracağız.
SEÇİM KANUNLARI
Seçim kanunlarında değişiklik yapılmasına yönelik; toplumdan gizli saklı ve kapalı kapılar ardında, AKP ve MHP arasında uzunca bir süredir pazarlıklar yapıldığı herkesçe biliniyor. AKP-MHP iktidarı, toplum nezdinde eridiğini hissettikçe, başka başka dalavere yöntemlerine sarılmayı bir marifet sayıyor. Şimdi öncelikle şunun altını çizelim: Bu ülkede halen 80 darbecilerinin yaptığı iptidai bir anayasa yürürlükte ve yürürlükteki seçim kanunları da bu anayasa gibi, çağdaş dünyanın oldukça uzağında. Özetle şunu söyleyelim; toplumsal barışı, demokratik bir yaşamı hedeflemeyen, mevcut darbe anayasasından kurtulmayı amaçlamayan, yurttaşların özgür iradeleriyle ülke yönetimine katılmalarını garanti etmeyen yasa değişikliği çalışmalarının bir kıymeti yoktur. Aksine, önceki iktidarların yaptığı gibi, iktidarını korumak adına seçim kanunlarında sürekli olarak sözüm ona değişiklik adı altında yeni anti-demokratik sonuçlara yol açacak manevralara girişmek, AKP-MHP iktidarının içerisine düştüğü çaresizliğin yeni bir fotoğrafıdır. Şimdi de seçim barajının yüzde 7’ye indirileceği şeklinde bir kulis bilgisini dolaşıma sokmuşlar.
7 HAZİRANI UNUTMAYIN
Ne hazindir ki, 40 yıldır, Kürtler meclise giremesin diye yüzde 10 gibi ucube bir barajı canhıraş bir şekilde savunan ve bugün esamesi dahi okunmayan tüm iktidarlar gibi AKP-MHP iktidarı da olası bir seçimde baraj altında kalmamak için olsa gerek, barajı yüzde 7’ye indirme konusunda anlaştıklarını deklare ediyorlar.
Yine her sıkıştığında seçim kanunlarında değişiklik yapmayı gündemine alıyor ve ‘daha nasıl hilelerin, usulsüzlüklerin önünü açabilirim ki iktidarım devrilmesin’ telaşını yaşıyor. Meclis’teki parmak sayınızın çokluğuna güvenerek kanunlarda değişiklik yapabilirsiniz. Ama 7 Haziran’ı unutmayın, 31 Mart’ı unutmayın. Unutmayın ve örgütlü halkın gücünden korkun. HDP örgütlü halktır.
Halktan gizleyerek kapalı kapı pazarlıklarıyla topluma dayatacağınız seçim kanunu değişikliklerinin cevabını sandıkta alacaksınız. Bu cevabı kadınlardan alacaksınız. Bu cevabı geleceğini kararttığınız gençlerden alacaksınız. Bu cevabı köle gibi çalışmaya mahkûm ettiğiniz emekçilerden alacaksınız. Bu cevabı kimliğini inkâr ettiğiniz, demokratik tüm taleplerini son gücünüzle bastırmaya çalıştığınız halklarımızdan alacaksınız.
GERÇEK GÜCÜMÜZ YÜZDE 30
Buradan çok net bir kez daha belirtelim. Mitinglerimize bomba konulduğu, eylemlerimize her türlü engelin çıkarıldığı, yöneticilerimizin, eşbaşkanlarımızın tutuklandığı, belediyelerimize kayyum atandığı, binlerce aktif üyemizin hapse atıldığı, basında uygulanan sansür ve tecride rağmen ve her türlü kara propaganda ve kriminalize edici politikalara rağmen tüm anketlerde oyumuz yüzde 15 olarak değerlendiriliyorsa, demokratik koşullarda gerçekleşecek bir seçimde gerçek gücümüz yüzde 30’dur. Türkiye’de şu an bile demokratik bir zemin olsa HDP fikriyatı yüzde 30 oyun sahibidir.
Çünkü biz Türkiye’de demokratikleşmeyi savunan ve tüm sorunlara çözüm projesi sunan tek partiyiz. Bunu ilk seçimde hep birlikte göreceğiz.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***