YORUM | M. NEDİM HAZAR
BBC’den taze bir haber:
“Batı Afrika ülkesi Gine’de cumhurbaşkanlığı sarayının yakınında duyulan silah seslerinin ardından olayın darbe girişimi olduğu duyuruldu. Darbe yaptığını duyuran askerler, ülkedeki yolsuzluğu ve yoksulluğu gerekçe gösterdi.”
Gine, uluslararası adalet listesinde sonlarda geliyordu. Geçtiğimiz yıl 107. sırada olan ülke, bu yıl 4 sıra gerileyerek Türkiye ile yer değiştirdi. (BKNZ.)
WJP Rule of Law Index 2020 listesinde Türkiye 107. sırada. Listenin son ismi bayıldığımız kankamız Maduro’nun Venezuela’sı…
Mevzu adalet olunca, bugünlerde popüler bir mevzu daha var, Recep Tayyip Erdoğan’ın kitabı. İsmi çok afili ve iddialı çünkü: Daha adil bir dünya mümkün!
Şüphesiz mümkündür… Bunda sıkıntı yok, sanırım herkesin iyi-kötü bir adalet anlayışı ve çözüm önerisi vardır.
Sıkıntı şurada: Dünyaya adalet dersi veren şahıs, 20 yıldır yönettiği ülkesini hukuk endeksinde en dibe batıran bir şahıs.
Yengeç kitap deniyor… Aslında Erdoğan’ın kitabı bir yengeç kitap olarak düşünülebilir ancak. Yani nelerin yapılmaması gerektiğini öğrenebileceğimiz ya da ülkede yanlış yapılan şeyleri bir hayal ve beklenti olarak içeren bir kitap olabilir.
Erdoğan ve avanelerine bakılırsa ülke, tarihinin en parlak hukuk dönemini yaşıyor.
Oysa bu ülkede hukukun ruhuna çoktan okunmuş durumda.
Ama bu yazının konusu siyasal İslam’ın perişan edip defnettiği adalet kavramı değil.
Liderler, bağlamında özellikle diktatörlerin yazdıkları kitaplar.
Ve bu kervana yeni katılan Erdoğan’ın kitap ve okumayla olan ilişkisi.
Filmi biraz geriye saralım.
İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığına yeni seçilmiş olan Erdoğan, modaya uyup özellikle birkaç entelektüeli danışman olarak alır. Bunların görevi, popüler kitaplar ve yayınlar konusunda Erdoğan’ı bilgilendirmek ve materyal temin etmektir.
İlk günlerde bol bol kitap getirirler.
Erdoğan kitaplara bakar ve tebessüm eder, “Sevgili danışmanlarım, benim kitap okumaya vaktim yok” der…
Bunun üzerine danışmanlar bu kez her kitabın 20 sayfalık özetini getirmeye başlarlar.
“Bu da çok fazla” der…
3 sayfalık gelen özeti de aynı sebeple reddedince, yarım sayfalık kitap özetleri gelmeye başlar.
“Beni bununla uğraştırmayın, gelin 5 dakikada anlatın özetini” diye çıkışır.
Erdoğan’ın kitapla olan ilişkisi böyle.
Yazmakla olan ilişkisi ise hem daha gizemli hem daha sorunlu.
Malum, gelmiş geçmiş tüm otoriter yöneticiler vaktiyle kitap yazmışlar. Bunların çoğu kendilerinin kaleme aldıkları.
Saddam’dan Mao’ya, Kaddafi’den Stalin’e, Mussolini’den Hitler’e…
Her diktatör kendi kitabıyla meşhurdur hatta bazıları kendi kitaplarını ülkesinin anayasası, okul ya da din kitabı olarak bile kullanmaya kalkışmış.
Behçet Kemal Çağlar’ın bir kanun olarak, Kur’an’dan bazı ayetlerin çıkarılıp yerine Nutuk’tan bölümler konulmasını teklif ettiğini yazar bazı tarihçiler.
Burada Hitler’e özel bir parantez açmak gerekiyor.
Hitler, meşhur birahane isyanı sonrasında bilindiği üzere hapse atılır. Hapis dediğime bakmayın özel bir evde, kamp gibi bir yaşam. İstediğiyle görüşür, tüm ekibi yanındadır filan. Bu süre zarfında dünyayı ikinci kez savaşa sokacak zehirli fikirlerini kaleme alır ve buna “Kavgam” ismini verir.
Kitap ilk etapta belki çok fazla ilgi görmez ama Hitler iktidara geldikten sonra tüm Almanya’da milyonlarca baskısı yapılıp insanlara zorla okutulmaya çalışılır.
Aslında Erdoğan ile Hitler pek çok anlamda bir kaderdaşlık yaşıyorlar.
Erdoğan da bir dönem hapis yatar gibi olur.
Pınarhisar Cezaevi’nde birkaç ay misafir edilir. Hitler’in cezası 263 gündür, Erdoğan’ın ise 120 gün.
Erdoğan’ın da yakın çevresi hep yanındadır. Ziyaretçileri aynen gelip gider. Konforlu bir tatil kampı gibidir Pınarhisar.
Konunun ilgilileri bu konforu Mehmet Ağar’a borçlu olduğunu söylüyorlar ama enteresanlık burada değil. Yiğit Bulut’un da sürekli ziyaretçilerden biri olması da mevzumuz değil.
Bir avukat geçmiş olsun ziyaretinden sonra arkadaşlarına durumunu anlatırken şöyle der, “Yahu bu adam içerde Hitler’in kitabını okuyor!”
Erdoğan’ın hayatında okuduğu belki de tek kitaptır Hitler’in Kavgam’ı…
Erdoğan’ın uzun yıllar yakın çalışma arkadaşı olan ve Pelikan çetesi marifetiyle ekarte ettiği Davutoğlu bir konuşmasında açık açık bunu söyler, “Kendisi okuma özürlüdür, okumuyor!” diye şikayet eder Davutoğlu.
Okumayan bir insanın kitap yazması pek sık görülen bir hadise değildir şüphesiz.
Hitler’in Erdoğan ile benzerlikleri sadece uygulama ve acımasızlıkta değil. Kitap meselesinde de enteresan bir kader ortaklıkları var.
Hitler’in Kavgam kitabı…
Biri hapishanede yazdı, diğeri hapishanede okudu. Netice, Almanya’nın kaderini 70 yıl sonra yaşayan Türkiye…
Son bir şey daha…
15 Temmuz sonrasında bu iktidarın yaptığı kitap katliamı tarihte hiçbir iktidara nasip olmamıştır. Milyonlarca kitap imha edildi AKP rejimi ve Erdoğan iktidarında. Yüzlerce yazar-çizer hala hapiste. Binlerce dava hala devam ediyor.
Tartışmasız, tarihin en çok kitap yakan yok eden iktidarı AKP.
Kitap okumayı sevmediğini kendi itiraf eden Tayyip Erdoğan hayatında ikinci kez (ilkini yukarıda yazdım) keşke bir kitap okusa, mesela kendi kitabını…
Belki ülkede bir şeyler değişir ne bileyim!
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***