Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bugün Soçi’de yapacakları görüşmede en ağırlıklı konu, Suriye’nin İdlib bölgesinde son dönemde yaşanan askeri hareketlilik ve hava operasyonları olacak.
Ancak iki liderin Soçi buluşması, İdlib başta olmak üzere bölgesel konuların da ötesinde bir önemde görülüyor. Bunun en başta nedeni Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul toplantısı için gittiği ABD’den, Ankara’nın hem Washington hem de Moskova ile ilişkilerini etkileyecek önemde mesajlar vermesi.
Türk ve Amerikan basınına verdiği demeçlerde, Biden yönetimini Kuzey Suriye’de Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adı altında YPG/PKK’ye destek vermekle suçlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni yönetimle gidişatın “hayra alamet olmadığını” kayda geçirmişti.
Amerikan güçlerinin Afganistan’dan olduğu gibi Suriye’den çekilmesini tercih ettiğini belirten Erdoğan, Rusya ile ilişkileri ise “Putin bize hiç yanlış yapmadı” sözleriyle övmüştü.
Erdoğan, bir soru üzerine, ABD’nin yaptırım tehdidine rağmen Türkiye’nin ikinci S-400 sistemini de alacağını söylemiş, Amerikan Dışişleri Bakanlığı da böyle bir adımın Amerika’nın Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası (CAATSA) uyarınca sonuçları olacağı uyarısında bulunmuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu mesajlarıyla oluşturduğu arka plan, ABD ile ilişkilerdeki sorunların ön plana çıkacağı, buna karşın farklı pozisyonlarda olsa bile Rusya ile işbirliğini gölgelememe arayışı olarak değerlendiriliyor.
Örneğin Erdoğan, BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasında Moskova’nın tepkisine karşın Kırım ilhakını asla tanımayacaklarını ifade etmiş ancak bu konuyu başka platformlarda kamuoyunun önünde tekrarlamamaya dikkat çekmişti.
İdlib’de orta yol bulunabilir mi?
Ancak Erdoğan’ın Rusya ile ilişkiler açısından verdiği sıcak mesajlara karşın özellikle İdlib’de yaşananlar, Türkiye tarafından kaygı yaratan gelişmeler olarak görülüyor. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Pazartesi günü gazetecilere yaptığı açıklamada, Rusya’nın Mart 2020’de uzlaşılan Mutabakat Muhtırası’nda yer alan sorumluluklarına sahip çıkmasını beklediklerini belirtirken İdlib’e dönük artan hava saldırılarından duyulan rahatsızlığı dile getirdi.
Akar, Rus tarafının saldırılarda hedefin “teröristler” olduğu açıklaması yaptığını belirtirken, “Ama bu saldırılar sonucunda ne ölenlerin ne de kaçanların arasında terörist var. Aylardan beri bunu anlatmaya çalışıyoruz. Biz Rusya ile yapılan anlaşma çerçevesindeki esaslara uyuyoruz. Bu konuda yapılması gereken ne varsa yaptık ve büyük bir gayretle bunları yerine getiriyoruz” ifadelerini kullandı.
Rusya ise Akar’ın ifade ettiği unsura karşı çıkıyor. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, New York’ta düzenlediği basın toplantısında, İdlib’e ilişkin bir soru üzerine, “İdlib’de Rusya Devlet Başkanı ve Türkiye Cumhurbaşkanı arasında özel bir anlaşma var ve Türk muhataplarımız normal muhalifleri teröristlerden ayırma sorumluluğunu üstlendi. Bunun uzun süre önce yapılması gerekiyordu ama olmadı, biraz yavaş ilerliyor” demişti.
Lavrov daha önceki açıklamalarında da, İdlib gerginliği azaltma bölgesi uzlaşması uyarınca, “terör gruplarının sivil yerleşim merkezlerinden çıkartılması gerektiğini ancak tam tersine radikal grupların bölgedeki etkisini ve alanlarını artırdığını” iddia etmişti.
Putin de Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile 14 Eylül’de yaptığı görüşmede, Suriye’de barış ve istikrarın önündeki engelin ülke topraklarında gayrimeşru olarak bulunan yabancı ülke güçleri olduğunu kaydetmiş, isim vermeden Türkiye ve ABD’yi kastetmişti.
Türkiye askeri çözüm istemiyor
Bu kapsamda, Putin’in 2017’den bu yana süren İdlib bunalımının çözülmesi adına kalıcı adım atılması için Erdoğan’a baskıda bulunacağı öngörülüyor.
Suriye ve Rusya’nın bölgedeki radikal gruplara tahammüllerinin kalmadığı ve buna bağlı olarak Suriye ordusunun İdlib içine doğru yayılımını sürdürdüğü bölgeden gelen haberler arasında. Son dönem artan saldırılar da Türkiye’ye verilen bir mesaj olarak görülüyor.
Türkiye ise soruna askeri bir çözüm bulunmasına karşı. Olası bir operasyonunun üç milyondan fazla insanın yaşadığı İdlib’de yeni bir insani trajediye ve kitlesel göç hareketine neden olacağını öngören Ankara, Rusya’ya Şam yönetimi ile muhalefet arasında başlayan ancak bir sonuç alma olasılığı giderek azalan anayasa komitesi çalışmalarına odaklanma çağrısında bulunuyor.
Bakan Akar görüşme öncesi açıklamasında, “Dileğimiz Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Putin ile yapacağı görüşmeyle tekrar mutabakat muhtırasının başlangıcındaki sükûnet haline dönülmesi, bir an önce ateşkesin kalıcı hale gelmesi için tarafların gerekli katkıyı sağlamasıdır. Bu herkes için uygun bir hareket tarzıdır. Burada başından beri söylediğimiz şey, BM koordinesinde Suriye’nin geleceği konusunda söz sahibi olan grupların temsilcilerinin anayasa yapmaları, anayasanın yapılmasının ardından seçimin gerçekleştirilmesi, Suriye’nin dışındakiler dahil seçimlere katılıp yönetimi kurmasıdır,” sözleriyle Ankara’nın beklentisini somutlaştırdı.
Ankara’nın beklentisi aslında başta NATO ve Avrupa Birliği (AB) olmak üzere Batı’nın da genel anlayışını yansıtıyor.
Ancak Erdoğan’ın son dönemde ABD ve genel olarak Batı’ya karşı sert mesajlarının İdlib konusunda Putin görüşmesi öncesi elini kuvvetlendirecek bir desteğe dönüşmesini engellediği yorumları yapılıyor.
Erdoğan’ın ve diğer Türk yetkililerin, İdlib yerine Fırat’ın doğusundaki gelişmeleri daha çok gündeme getirmeleri ve bu bölgedeki Rus askeri varlığının eylemlerinden çok ABD’nin YPG ile ilişkisini ön plana çıkarması da yine bu kapsamda olumsuz bir etki olarak değerlendiriliyor.
S-400: Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı, ABD’yle krize yol açan füze savunma sistemi
S-400 konusunda yeni adım gelir mi?
Türkiye, ilk S-400 hava savunma sistemini 2019 yılının Temmuz ayında Rusya’dan almıştı. Sistemi oluşturan ve daha sonra da test eden Türkiye, ABD’den gelen sert tepki ve yaptırımlar sonucunda S-400’leri Ankara’daki bir üste aktive etmeden muhafaza etmeye başlamıştı.
Türkiye ve Rusya arasında yapılan anlaşma, ikinci batarya sisteminin de satışını içeriyor olmasına karşın henüz bu noktada Ankara tarafından atılan somut bir adım olmamıştı.
Ancak Erdoğan’ın ABD’de “İkinci batarya da alınabilir” açıklaması, bu konunun Soçi görüşmelerinde daha somut şekilde gündeme gelmesinin önünü açtığı değerlendirmesine neden oldu.
Rusya tarafı, S-400’ler konusunu gündemde tutmak için zaman zaman açıklama yapmaya devam ediyor.
En son Ağustos ayında, Rosoboronexport Başkanı Alexander Miheyev, Türkiye ile Rusya arasında yakın gelecekte yeni S-400 hava savunma sistemi satın almak için anlaşma sağlamaya yakın olduklarını duyurmuş ancak Türkiye’den bir açıklama gelmemişti.
Soçi görüşmesinin gündemiyle ilgili olarak gazetecilerin sorularını yanıtlayan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, S-400’lere ilişkin bir soruya, “Savunma Sanayi Başkanlığımız müzakereleri yürütüyor biliyorsunuz. Son durumu onlara sormak lazım” yanıtını verdi.
Türkiye’nin ikinci bir hava savunma sistemini Rusya’dan almasının başta ABD olmak üzere Batı ile ilişkilerde onarılamaz yaralar açacağı, Erdoğan’ın Amerikan basınına yaptığı açıklamaların daha çok “tepkisel” olduğu Ankara’da yapılan değerlendirmeler arasında.
Buna karşın Putin’in de NATO içinde daha fazla tartışma ve görüş ayrılığı yaratmak için bu konuyu daha ciddi şekilde Erdoğan’ın önüne getirebileceği de öngörülüyor.
Bütün bu unsurların, Erdoğan ile Putin arasında gerçekleşecek görüşmelerin sadece Ankara’nın Moskova ile değil başta Washington olmak üzere Batı başkentleriyle de olan ilişkilerinde önemli etkiler yaratacağı değerlendiriliyor.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***