HABER ANALİZ | ADEM YAVUZ ARSLAN
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, geleneksel Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantılarına katılmak için kalabalık bir heyetle New York’ta.
Pazar günü başlayan seyahatin yarın sona ermesi bekleniyor.
Erdoğan beraberinde bakanlar, milletvekilleri, işadamları ve onlarca gazeteciyle geldi ama tahmin edeceğiniz gibi programlarını sadece Havuz Medyası izleyebiliyor.
Peki Saray Medyası’nın “tarihi ve kritik” olarak tanımladığı seyahatte neler oluyor? Erdoğan ve ekibi neler yapıyor? Gerçekten de ortada kritik ve tarihi öneme sahip bir seyahat var mı?
Öncelikle şunu hatırlatalım: Seyahatin gerekçesi geleneksel BM Genel Kurulu. Her yıl eylül ayında yapılır ve genellikle devlet ya da hükümet başkanları katılır.
Erdoğan bugüne kadar defalarca katıldı.
Benim henüz “terörist” ilan edilip “müebbetle yargılanmadığım” yıllarda yerinde izlediğim toplantılar oldu.
Bu yüzden o gün ile bugün arasındaki farkı kolaylıkla görebiliyorum. Bu meseleye döneceğim ancak mevcut ziyarete dair başka notları aktarayım.
BM Genel Kurulu Covid-19 salgını nedeniyle geçen yıl tamamen online yapılmıştı. Bu yıl ise çoğunlukla online olacak şeklinde planlandı.
Yani genel kurul toplantısı yanında zirvenin alameti farikası sayılan yemekler ve dar dairede görüşmeler yok.
Hatta ABD Başkanı Joe Biden ve BM Genel Sekreteri Antonio Guterres liderlere mektup yazıp “gelmeseniz de olur” dedi ama aralarında Erdoğan’ın da bulunduğu bazı liderler şahsen gelmeyi tercih etti.
Peki Erdoğan çok kalabalık bir heyetle neden çıkarma yaptı? Cevabı aslında basit: Türkiye seçim atmosferine girdi ve Erdoğan da iç kamuoyuna oynuyor.
Niyeti ABD Başkanı Biden ile bir kare fotoğraf verebilmek ama onu alamasa bile başta “Türkevi” açılışı olmak üzere bir takım faaliyetlerle Türkiye’ye yönelik kampanya yürütmek amacında.
Hatta son dönemde çok tartışılan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ı da getirip Türkevi açılışında dua ettirmesi bu kampanyanın parçası.
Erdoğan’ın ABD seyahatleri son yıllarda Türk’ün Türk’e propagandasından ötesine geçmiyor.
Eğer ABD’yi ve burada neler olduğunu bilmeyen, gelişmeleri sadece Havuz Medyasından izleyen birisiyseniz – nitekim şu anda Erdoğan’ın temel hedefi bu kitle – Erdoğan’ın ABD’yi sarstığını, herkesin onu konuştuğunu, çok önemli görüşmeler yaptığını düşünebilirsiniz.
Gerçekte durum hiç de öyle değil.
Zira program olarak sunulan şeyler çevrimiçi, yani parti faaliyetleri.
Mesela Erdoğan’ın ABD seyahatlerinde rutin haline gelen Yahudi Toplumu temsilcileri ile yapılan görüşmeleri çıkarsanız geriye diplomasi adına bir şey kalmıyor.
Erdoğan her geldiğinde iktidarın yan kuruluşu olan sözde STK’ların misafiri oluyor. Oysa ki TASC ya da Turkish Heritage gibi sözde sivil toplum kuruluşlarının patronu zaten kendisi.
Her gelişinde TURKEN yada MUSİADUSA gibi kurumların ev sahipliğinde programlar yapılır, SETA’da konferans verilir.
Diyanet Amerika ve Bahçeşehir Üniversitesi’nin ABD’deki yan kuruluşunda toplantı yapılır.
Emine Erdoğan da yine bu yan kuruluşlarda konferanslar yapar.
TAİK ev sahipliğinde iş forumları düzenlenir. Katılan işadamları zaten beraberinde getirdikleri olur.
Lobi şirketlerine ödenen bol sıfırlı faturalarla sağlanan biri iki görüşme dışında elle tutulan bir şey olmaz. Heyet, New York sokaklarında turlar, pahalı etçilerde yemekler yer ve iPhone alıp döner.
Kısacası Erdoğan’ın koruma ordusu, makam araçları, beraberinde gelen misafirleri vs. derken milyonlarca dolara mal olan turistik bir seyahate dönüşür.
Yeri gelmişken Türk vergi mükelleflerine biraz daha detay verelim. Eh sonuçta faturayı siz ödediğinize göre detay bilmek hakkınız.
Erdoğan’ın ABD seyahatleri makam araçlarının askeri kargo uçağı ile taşınmasıyla başlıyor.
Erdoğan “Benim ABD başkanlarından neyim eksik?” demiş olacak ki konvoyuna iki zırhlı araç koyduruyor. Bu ABD başkanlarının güvenlik protokolü. Başkanın hangi zırhlı araçta olduğu bilinmesin isteniyor. Bu iki araç, diğer koruma araçları, polisler vs. ile destekleniyor.
Normal şartlarda New York konsolosluğunun ve Washington Büyükelçiliğinin de zırhlı aracı var ama Erdoğan’ın makam araçları özel getiriliyor.
Görüntüleri sosyal medyada görmüşsünüzdür…
Türkiye’den alışık olduğumuz uzun konvoylar New York sokaklarında dolaşıyor. Oysa ki New York ve Washington gibi ABD şehirlerine her gün devlet başkanları gelir ama böyle bir çiğlik görmezsiniz.
Görgüsüz birkaç petrol zengini ve diktatör ülkeler hariç!
Erdoğan ve ekibinin kaldığı otellerin maliyeti dudak uçuklatan cinsten. Manhattan’da yılın bu döneminde oteller çok pahalı ve aylar öncesinden kapatılıyor.
Türk heyetinin kaldığı otellerde en küçük oda 750 dolardan başlıyor.
Salon kiraları, yeme içme gibi giderleri de cabası. Erdoğan ve ekibini taşıyan en az üç ayrı uçak olduğunu ve bu uçaklardan aldıkları hizmetlerin hayli pahalı olduğunu da unutmayın.
Erdoğan ve korumaları sokaklarda birilerine saldırmadıkça ABD medyasına konu olmaları zor. Yani Türk medyasında estirilen “tarihi ve kritik zirve” söylemlerinden ABD’liler çok uzaklar.
Özetle Erdoğan Türkevi’ni açıp kendi kurumlarında konuşarak Türkiye’ye şov yapmış oldu.
Peki bu hep böyle miydi?
Cevabı açık: Eskiden değildi. Eğer demokraside, hukukta, dış politikada, ekonomide bir başarı hikayeniz varsa ABD’ye geldiğinizde de o oranda itibar görüyordunuz.
Erdoğan ve AKP’nin başarı hikayesi yazdığı yıllarda yani 2003-2011 arası gerek Erdoğan gerekse Abdullah Gül, ABD’ye geldiğinde büyük itibar görürdü.
Bu seyahatlerin bir kısmına ben de katıldım. O seyahatlerde hem ev sahibi ülke hem de diğer önemli oyuncular Türk muhatapları ile görüşmek için fırsat kollardı. Her iki dönemi bilenler “kıyas bile götürmez” görüşünde.
Time Dergisi’ne kapak olan, CFR’da özel oturumlara davet edilen, ABD’nin en ünlü iş insanları ile bir araya gelebilen Erdoğan şimdi Türkevi açmakla övünebiliyor yalnızca.
Önceden ülkenin önemli televizyon kuruluşları röportaj için sıraya girer, saygın üniversitelerinde konferanslar düzenlenirdi. Düşünün daha önce Princeton’da konuşan Erdoğan şimdi SETA ve Bahçeşehir Üniversitesi’nin ev sahipliğinde konuşabiliyor ancak. Onlar da zaten kendi kurumu.
Eskiden düşünce kuruluşları Erdoğan ya da Gül’ü konuşturmak için özel çaba sarf ederdi. Şimdi üste para verseler de konuşacak bir yer bulamıyorlar. Son olarak 2016’da Washington’a geldiklerinde Brookings Enstitüsü’ne bir sürü bağış yaparak yer açmışlardı, ancak onda da koruma terörüyle manşetlere çıktılar.
Özetle…
Erdoğan ve AKP’nin hikayesi bittiği için bu seyahatler de iç kamuoyuna yönelik şov olmanın ötesine geçemiyor.
Erdoğan’ın son BM turu da aynı oldu ve ülkeye milyonlarca dolara mal olan bir Türk’ün Türk’e propagandası izledik.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***