Türkiye’nin tarihinin en önemli seçimine yaklaştığına işaret eden HDP’nin tutuklu eski Eş Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş, seçimleri önemli kılan birçok neden olduğunu belirtti. Bunların başında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin rejim değişikliğini dayatmasının geldiğinin altını çizen Demirtaş, “Bir seçim daha kazanır ve halk desteğiyle kendisine meşruiyet sağlamayı başarırsa otoriter rejimin kurumsallaşması tehlikesi güçlenmiş olur. Bu durumda Türkiye, önümüzdeki onlarca yılı daha karanlık bir mecraya sürüklenerek geçirir” uyarısında bulundu.
“Sanırım tarihimizdeki hiçbir seçim, bağrında bunca ciddi tehlikeyi ve fırsatı bir arada taşımamıştır” diyen tecrübeli politikacı, bu ‘fırsatın’ ortak hareket etmekten geçebileceğini ancak bunun yolunun da ‘ilkeli ittifak’ olduğunun altını çizdi. İlkesiz bir ittifakın muhalefete ‘kazanarak kaybettireceğini’ ifade eden Demirtaş, bu tezine şöyle açıklık getirdi: “AKP ve Erdoğan gitsin de yerine kim gelirse gelsin anlayışıyla oluşacak vizyonsuz, ilkesiz, programsız bir siyasetin seçimi kazanmasıdır. İşte bu olasılık, yüz yıldır ilk kez ortaya çıkan, seçim yoluyla demokrasiyi kazanma fırsatının heba edilmesi anlamına gelir.”
Muhalefetin stratejik bir hedefinin henüz olmadığına dikkat çeken eski HDP lideri, “HDP bu açığı kapatabilmek ve tartışmayı ana eksene, demokratikleşmeye oturtabilmek için bir tutum belgesi açıklamaya hazırlanıyor. İktidar ve muhalefet dâhil tüm siyasi güçlerin, HDP’yi ve açıklayacağı ilkeleri ciddiye almasında, Türkiye’nin geleceği için büyük yarar var” ifadelerini kullandı.
“HDP’nin şakası yok, HDP blöf yapmıyor, taktik yapmıyor. HDP’nin demokrasi ilkelerini ciddiyetle ele alıp tartışmaya yanaşmayacakları, HDP de asla ciddiye almayacaktır” diyen Demirtaş’ın T24’teki yazısı şöyle:
“Türkiye, tarihinin en önemli seçimine doğru adım adım yaklaşırken, siyaset arenası da doğal olarak giderek hareketleniyor. Seçimleri bu denli önemli kılan birçok neden var. Bunların başında da Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminin bir sistem değişikliğinden öte, bir rejim değişikliğini hedefliyor, daha doğrusu dayatıyor olmasıdır.
AKP iktidarı, eski vesayetçi rejimin artıklarından da yararlanarak yeni bir otoriter rejimi kalıcı ve kurumsal hale getirmeye çalışıyor. Milliyetçi ve dinci referansları esas alan bu yeni otoriterizm, toplumsal direniş karşısında henüz kendini kurumsallaştırmayı başaramadı. Ancak bir seçim daha kazanır ve halk desteğiyle kendisine meşruiyet sağlamayı başarırsa otoriter rejimin kurumsallaşması tehlikesi güçlenmiş olur. Bu durumda Türkiye, önümüzdeki onlarca yılı daha karanlık bir mecraya sürüklenerek geçirir.
Öte yandan, seçimi demokrasi güçleri kazanırsa demokrasiyi kurumsallaştırma ve Cumhuriyet’in yüz yıllık birikmiş sorunlarını demokrasi içerisinde çözme imkânı ortaya çıkabilir. Sanırım tarihimizdeki hiçbir seçim, bağrında bunca ciddi tehlikeyi ve fırsatı bir arada taşımamıştır.”
‘KAZANARAK KAYBETME’
“Tam bir yıkım ve çöküş yaşayan devlet, baskıcı karakterini güçlendirip sorunların üstünü din ve milliyetçilikle örterek orta vadede dağılmaya doğru mu gidecek yoksa tüm sorunlarla hakiki bir yüzleşme sağlanarak demokratik cumhuriyetin inşası mı gerçekleşecek? İşte önümüzdeki seçim, bu önemli soruya yanıt verecek tarihi bir seçim olacaktır.
Peki seçimler sadece bu iki sonuçtan birini mi doğuracak? Başka bir sonuç olasılığı yok mu? Var elbette. O da, sırf seçim kazanmak için yapılacak ilkesiz ittifaklar sonucunda ortaya çıkacak “kazanarak kaybetme” olasılığıdır. Bu ifadeyle kast ettiğim, özetle, AKP ve Erdoğan gitsin de yerine kim gelirse gelsin anlayışıyla oluşacak vizyonsuz, ilkesiz, programsız bir siyasetin seçimi kazanmasıdır. İşte bu olasılık, yüz yıldır ilk kez ortaya çıkan, seçim yoluyla demokrasiyi kazanma fırsatının heba edilmesi anlamına gelir.
AKP ve Erdoğan’ın demokrasiye yönelme gibi bir niyetinin, kapasitesinin ve isteğinin olmadığı anlaşılıyor. Peki muhalefetin bu kapasitesi ve niyeti var mı? Muhalefetin tamamını ele aldığımızda, bu soruya gönül rahatlığıyla “evet” diyemiyoruz. Bunun da bizce haklı nedenleri var. Çünkü muhalefet demokrasiyi, demokratikleşmeyi halen taktiksel bir yaklaşımla ele alıyor, stratejik bir hedefe dönüştürebilmiş değil.”
‘HDP’NİN ŞAKASI YOK, TUTUM BELGESİ DİKKATLE TAKİP EDİLMELİ’
“Görebildiğim kadarıyla, HDP bu açığı kapatabilmek ve tartışmayı ana eksene, demokratikleşmeye oturtabilmek için bir tutum belgesi açıklamaya hazırlanıyor. HDP’nin bu siyasi hamlesini yakından ve ciddiyetle takip etmek gerekir. İktidar ve muhalefet dâhil tüm siyasi güçlerin, HDP’yi ve açıklayacağı ilkeleri ciddiye almasında, Türkiye’nin geleceği için büyük yarar var. Çünkü demokratikleşme konusunda HDP’nin şakası yok, HDP blöf yapmıyor, taktik yapmıyor. HDP’nin demokrasi ilkelerini ciddiyetle ele alıp tartışmaya yanaşmayacakları, HDP de asla ciddiye almayacaktır.
Bunun ne anlama geldiğini görmek için seçim gününü beklemeye gerek yok. Peşinen söyleyelim, HDP’yi ciddiye almayanlar, demokrasiyi stratejik bir hedefe ve programa dönüştürmeyenler kaybeder. Bizler demokrasi ve özgürlük mücadelesi için direnmeye, çabalamaya devam ederiz. Ama başkaları ne yapar, bilemeyiz.”
‘ÖNCE İLKE, SONRA İTTİFAK’
“Son olarak şunu da belirteyim, seçimler tüm sorunlarımızı sihirli bir değnekmiş gibi çözmeyecek, sadece güçlü bir çözüm zemini yaratacak. O zemin de demokrasidir. Eğer demokrasiyi kuramayacaksak sorunlarımızı çözme fırsatını da yakalayamayız.
Yapılacak asıl işler seçim sonrasına ilişkindir. İşte muhalefetin topluma bu konuda güven vermesi çok önemlidir. Yani seçilecek yönetim, bir süre sonra devleti ele geçirip kendisinden başka tüm kesimleri yok saymayacağını, ezmeyeceğini kesin olarak güvence altına alan bir program açıklamalı, gerekirse kamuoyu huzurunda ilkesel protokol imzalamalıdır. Ayrıca iktidar asla tek bir siyasi çizgiye veya kişiye dayalı olmamalı, Cumhuriyet ve devlet yeniden inşa edilirken yüz yıl önceki hatalar tekrarlanmamalı; Kürtler, Aleviler, muhafazakârlar, sosyalistler, Atatürkçüler, demokratik milliyetçiler dâhil her kesimden liyakatli kadrolar, demokrasi ortak paydasında yan yana durarak, el ele vererek birlikte hareket etmeyi başarabilmelidir. Demokrasinin kurumsal ve kalıcı hale gelmesinin biricik yolu budur. Önce ilkeler, sonra ilkesel ittifaklar.
Bunun için kişisel kariyer hesapları, partizan faydacılık gibi yaklaşımlar bir kenara bırakılmalı ve kolektif akıl, ortak yönetim, birlikte inşa anlayışı hâkim kılınmalıdır. Biz halen bunun başarılabileceğine inanıyor ve bu doğrultuda çalışmaya devam ediyoruz.
Umutla kalın…”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***