ENSAR NUR | CENEVRE TR724
Turkey Tribunal 3. Oturumu’nda Medya Özgürlüğü konusu ele alınıyor. İlk olarak, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu Eski Başkanı Philippe Leruth hazırladığı raporu sundu.
Rapor, Türkiye’nin şu anda yeterli derecede basın ve ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı bir ülke olarak kabul edilemeyeceği sonucuna varıyor. Türkiye’nin artık işleyen bir demokrasinin standartlarına uygun hareket etmediği, çünkü etkin bir şekilde güvence altına alınan basın özgürlüğü olmadan işleyen bir demokrasinin imkansız olduğu vurgulanıyor.
Leruth’a göre, her şeyi göz ardı edip Türkiye’nin hala özgür ve adil seçimlere sahip olduğunu kabul etsek bile, Türkiye’nin hala gerçek bir demokrasi olduğunu söyleyemeyiz. Bunun sebebi ise, basın ve ifade özgürlüğü olmadan demokrasi olamayacağı. Türkiye’de yasal kısıtlamalar, engelleme ve kamulaştırma gibi idari tedbirler, adli kovuşturmalar ve mahkumiyetler topluca basın özgürlüğünü yok etmiştir. Leruth, “en iyi ihtimalle Türkiye’yi “rekabetçi otoriter bir sistem” olarak değerlendirebiliriz, bir demokrasi olarak değil” diyor.
Mahkeme önündeki sunumunda 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ve 20 Temmuz 2016’da ilan edilen olağanüstü halin, gazeteciler için artan bir baskı kampanyasına yol açtığının altını çizdi.
1.Tanık Gazeteci Meltem Oktay: Evimin kapısı kırıldı, 15 civarında özel harekat polisi baskın yaptı
Diyarbakır merkezli Dicle Haber Ajansı’nda çalışmış olan gazeteci Meltem Oktay yaşadığı mağduriyetleri mahkemeye anlattı.
2015’te sokağa çıkma yasakları sırasında Nusaybin’den haber yapan Kürt gazeteci Meltem Oktay, yaptığı haberler nedeniyle ‘örgüt propagandası’ suçlamasıyla 4 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Sokağa çıkma yasağının 29. gününde evine baskın yapıldı ve gözaltına alındı. Mikrofon, kamera ve bilgisayar gibi tüm gazetecilik ekipmanları ‘delil’ olarak toplandı.
Sokağa çıkma yasakları esnasında çalıştığı haber ajansı tarafından Nusaybin’de görevlendirilen Oktay, askeri operasyonlar sırasında yaşananları kamuoyuna duyurdu. Sokağa çıkma yasağının 29. gününde evine 15 civarında Özel Harekat polisi kapıyı kırarak içeri girdiler ve hakaretlerde bulundular.
Karakolda kadın bir polis tarafından iki defa çıplak aramaya maruz kaldı. Karakolda resmi olmayan bir görüşmeye aldılar. “Burada bana ‘daha gençsin, ailen var, gel bize yardımcı ol, geleceğini kurtar’ seklinde dolaylı yoldan bana ajanlık teklifinde bulundular. Kabul etmeyince geri nezarethaneye götürdüler.” dedi.
“Gözaltına alınırken attığım mesaj hayatımı kurtardı. Ajansım bu durumu haber yaptı. Gözaltında bir polis memuru bana ‘dua et basında haberin çıktı, yoksa başına ne geleceğini tahmin bile edemezdin’” denilerek kamuoyu baskısının önemini vurguladı.
Mahkemede gazeteci olduğunu sivil halkla, herkesle görüştüğünü belirtmesine rağmen, örgüt üyeliği ve örgüt propagandası yapmaktan ceza aldı. Çektiği görüntüler ve fotoğraflar, askeri operasyonu deşifre etmekten suçlandı. Hakkında ifade veren 9 kişiden 8’i ifadelerini işkence altında verdiklerini belirterek ifadelerini geri çektiler. Sadece bir MIT ajanının ifadesi kaldı. 4 ay cezaevinde kaldıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldığını ve sonrasında örgüt üyeliğinden beraat ettiğini ancak örgüt propagandasından 4 yıl ceza aldığını aktardı.
Oktay yaşadıklarını anlatmaya şöyle devam etti: “Sonrasında tekrar cezaevine girmemek için Bulgaristan’a çıktım. Orada darp edildik, eşyalarımız gasp edildi ve Türkiye’ye resmi olmayan bir şekilde iade edildik. Türkiye’de tekrardan mahkemeye çıkarıldım, Edirne cezaevine gönderildim. Cezamın bitmesine bir ay kala tahliye edildim. Tekrardan ceza alma riskim olduğu için yurtdışına çıkmaya karar verdim, 2020’nin ocak ayında kaçak yollardan Yunanistan’a geçtim. Yunanistan da benim için güvenli olmadığı için 4 ülkeyi yürüyerek geçip İsviçre’ye iltica ettim.”
Nusaybin’de cesur ve gerçek haber veren çok az gazeteci olduğunu anlatan Oktay, “olay yerinde ben çatışmaların ortasındaydım pek çok kez ölümle burun buruna geldim. Yandaş basın gazetecisi Nazlı Çelik olaylardan uzak bir noktada zırhlı özel harekat aracı içerisinde bir tur atmış ve sanki çatışmanın ortasındaymış gibi ‘teröristler öldürülüyor, barikatlar yıkılıyor’ yalan haber sunmuştu” ifadelerini kullandı. Pek çok Kürt gazetecinin bu süreçte yargılandığını ve tutuklandığının altını çizdi.
2. Tanık Gazeteci Cevheri Güven: İsmim hala suikast listelerinde
Nokta dergisi eski yayın yönetmeni Cevheri Güven bir gazeteci olarak yaşadığı baskılar, ihlaller ve yargılamalar hakkında beyanlarda bulundu.
Güven, 2013 yılında dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin karıştığı yolsuzlukları haber yaptığı için çalıştığı gazeteden kovulmuştu. Güven, Türkiye’nin en köklü dergilerinden ve uzun zamandır askerlerin baskısı yüzünden çıkarılamayan Nokta dergisini çıkarmaya başladı. Nokta dergisi, 2015 yılının sonlarında Erdoğan’ın ordu ve Kürt militanlar arasındaki çatışmalardan siyasi olarak yararlanma çabalarına bir gönderme olarak, bir Türk askerinin tabutunun önünde selfie çeken Erdoğan’ın photoshoplu görüntüsünü gösteren bir kapak yayınladıktan sonra Türk polisi tarafından basıldı.
Derginin bu sefer sivil bir baskıyla karşılaştığını söyleyen Güven, en son 1980 yılında darbe rejimi altında görülen bir uygulamaya maruz kalarak derginin üç sayısı peş peşe toplatıldığını aktardı. Dergi sürekli olarak tazminat davaları açıldığını, reklam verenler üzerinde baskı kurulduğunu anlattı. Kasım 2015’te tutuklanan ve Silivri Cezaevi’nde iki ay hücrede kalan Güven, yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Tecrübeli gazeteci yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Bizi mahkemeden cezaevine götüren polisler yol boyunca bize Tayyip Erdoğan’ın seçim marşını zorla dinlettiler. Cezaevinde hücrelere konulduk, kimseyle temas ettirilmedik. 2 ay sonra mahkeme tarafından serbest bırakılsak da dergimize baskılar devam etti. Darbe girişiminden sonra dergimiz kapatıldı. Ben ve yardımcım Murat Çapan hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Bu ortamda işkenceden çekindiğim için bir mülteci botuna atlayıp ailemle hayatımızı riske atıp Yunanistan’a geçtik. Ben Yunanistan’a geçtikten sonra Murat Çapan yakalandı, savcı ve mahkeme heyeti değiştirildi ve hakkımızda 22,5 yıl hapis cezası verildi. Çapan 5 yıldan fazladır cezaevinde. Su anda hakkımda 60 yılın üzerinde ceza istemi var.”
Tehlikelerin Avrupa’ya geçtikten sonra da bitmediğini ifade eden Cevheri Güven, isminin gazeteciler için çıkarılan suikast listelerinde yer aldığını, hedef gösterildiğini ve Türkiye’de bulunan ailesini baskı yapıldığını belirtti.
“Avrupa’da yayınladığım tüm haberlerden dolayı dava açıldı ve haberlerime erişimler engellendi” diyen Güven, Cumhurbaşkanına hakaret, terör örgütü propagandası (hem PKK hem Gülen Cemaati), hükümeti devirmeye ve silahlı isyan çıkarmaya çalışmak gibi suçlamalarla yargılandığını söyledi.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***