Geçen hafta ABD ve İngiltere ile imzaladığı AUKUS Paktı’yla birlikte Avustralya, dünyadaki pozisyonunu herkese duyurmuş oldu: Çin’e karşı ABD’nin yanında.
Asya-Pasifik bölgesindeki bir ülke için bu adım, geleceği için ok belirleyici nitelikte.
ABD’yle imzalanan güvenlik anlaşması, Avustralya’nın dünyanın en güçlü ordusunun desteğini alarak askeri gücünü artırmasına da yol açacak.
Ancak bu fayda, yanında riskleriyle geliyor. Bu da, halkın görüşleri alınmadan bu kadar büyük bir anlaşma imzalanmasının ülkenin ulusal çıkarlarına gerçekten hizmet edip etmediğinin sorgulanmasına yol açtı.
Dengeli pozisyondan kayma
Çin, gücünü artırdıkça Asya-Pasifik bölgesinde ABD’nin varlığına da gittikçe daha sert şekilde meydan okumaya başladı.
Çin, donanmasını büyüterek dünyanın en güçlü deniz kuvvetlerini oluştururken Güney Çin Denizi gibi tartışmalı alanlarda daha sert bir tutum takınıyor.
Avustralya uzun bir süre dengeli bir politika izleyerek “taraf tutmadığı” mesajını veriyordu. Ancak son yıllarda Çin’e zaman zaman tepki gösterdi.
Hatta gerilim büyüdü ve Avustralya, Çin’i içişlerine karışmak ve temel kurumlara yönelik siber saldırılar düzenlemekle suçladı.
Geçen yıl Avustralya koronavirüsün asıl kaynağıyla ilgili bir inceleme başlattığında gerilim daha da büyüdü. Bu adıma karşı Çin, bazı Avustralyalı uzmanlara yaptırım uyguladı.
Avustralya Ulusal Üniversitesi’nden Uluslararası Güvenlik Profesörü John Blaxland, bunun Avustralya’nın “Hah!” dediği an olduğunu söylüyor:
“Avustralya, olan bunca şeyin zararsız olmadığının o an farkına vardı. Şaşırtıcı şekilde düşmanca davranmaya başlayan bir ülkeden bahsediyoruz.”
Bunun üzerine Avustralya, savunmasını çok hızlı şekilde geliştirmesi gerektiğini anladı.
En büyük avantaj
Bu açıdan AUKUS, ülke için büyük bir zafer. Anlaşma, Avustralya’nın, ABD’nin nükleer başlıklı denizaltılarına ve uzun menzilli füzelerine erişimini sağlayacak.
Avustralya Asya Toplumu’nda politika direktörü ve eski bir üst düzey Avustralya güvenlik yetkilisi olan Richard Maude, “Tüm bunlar, Çin’le karşılaştırıldığında sürekli geriye giden savunma kapasitemizin artması ve Avustralya Savunma Kuvvetleri’nin güçlenmesi için yapılıyor” yorumunda bulundu.
Artık herhangi bir çatışma halinde Avustralya ilk kez uzak bir mesafeden karşılık verebilecek.
ABD ne kazandı?
ABD için ise bu anlaşma, savunma teknolojisinin tacındaki mücevheri paylaşmak anlamına geliyor.
Washington bunu “tek seferlik” bir ticaret olarak görüyor ve uzmanlara göre bu, Çin’i kısıtlamak için yürüttüğü geniş ölçekli çalışmaların sadece bir parçası.
Çin bölgede deniz kuvvetlerini güçlendirirken Avustralya donanması ne tamamlanmış ne de yeterince büyümüş olarak bekliyordu. Artık ABD donanma gemileriyle birlikte Avustralya savaş gemileri de Çin’e karşı durabilecek kapasiteye sahip olacak.
Prof. Blaxland, “Şu an caydırıcı gücümüz pek güven vermiyor. Çin bize karşı belli bir dokunulmazlık zırhıyla harekete geçebilir. Bu da siyasi olarak kabul edilemez bir hale gelmişti.”
Peki dezavantajları neler?
Anlaşmayı eleştiren uzmanlar, Avustralya’nın kendisine bir anlamda dokunulmazlık sağlayan stratejik belirsizliğinden vazgeçtiğini, artık daha net bir hedef haline gelebileceğini söylüyor.
Avustralya Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanı Prof. Allan Gyngell, “Paktın duyurulma şekli, Çin ordusuna karşı herhangi bir hareketin içinde olmayacağına dair oluşturduğu algıyı ve potansiyel mesajı tamamen ortadan kaldırdı” yorumunda bulunuyor.
Bu durum, Avustralya’nın en büyük ticaret ortağından sert bir ekonomik karşılık görmesine de yol açabilir.
Sydney’deki Teknoloji Üniversitesi’nden Dr. Lai-Ha Chan, “İki ülke diplomatik normalleşmeden çok uzak ve bu anlaşma durumu daha da zorlaştırdı.” diyor.
Bazı uzmanlar da AUKUS’un Avustralya’yı birkaç nesil boyunca ABD’ye zorunlu hale getireceğini düşünüyor.
Buna göre gelecekte Avustralya, kendi çıkarları doğrultusunda vereceği kararları uygulamak için özerkliğini geri kazanmaya çalışmak zorunda kalabilir. Çünkü dış nükleer teknolojiye bağımlı hale gelmiş olacak.
Prof. Gyngell, “Bu denizaltıları kendimiz operasyonel hale getiremeyiz. Yani pratikte bağımsızlığımızın bir kısmını ABD’nin, hatta belki biraz da İngiltere’nin ellerine teslim ediyoruz.” diyor:
“Bu durumda da Avustralya ordusunun büyük saldırı kapasitesini harekete geçirmesi, ABD onayı olmadan mümkün olmayacak.”
Gyngell’e göre bu anlaşma aynı zamanda Avustralya’yı -Asya bölgesinde sesini yükseltmeye ve kendini merkezi bir rolde konumlandırmaya çalışırken- İngiliz etkisi altındaki “Anglosfer” alanında küçük ortak haline getiriyor:
“Dönüp dolaşıp yine kendimizi rahat hissettiğimiz insanlarla takılmaya başlıyoruz. Kendi bölgemizdeki gruplarla daha iyi ilişkiler geliştirme çabalarını da baltalamış oluyoruz.”
Bölgedeki görüşler
Maude, bu anlaşmayla ilgili bölgedeki diğer ülkelerin de kaygıları olabileceğini düşünüyor:
“Güney Doğu Asya ülkeler, Avustralya’nın bölge güvenliğini sağlama konusunda sadece diğer büyük Batılı güçlere güvendiğini düşünecek.”
Bu durum şimdiden 10 Güney Doğu Asya ülkesinin oluşturduğu ASEAN grubunda bazı tepkilere yol açtı.
Endonezya, Avustralya Başbakanı Scott Morrison’la olan görüşmesini iptal ederken Malezya da bu anlaşmanın bölgedeki nükleer silahlanma yarışını tetikleyebileceği uyarısında bulundu.
Tazmanya Üniversitesi’nden James Chin’e göre, “AUKUS, konu süper güçler ve onların bölgedeki politikaları olunca ASEAN ülkelerinin görüşlerinin pek de önemi olmadığına dair düşünceyi pekiştiriyor.”
Bazı uzmanlarsa tüm bu kaygılarla birlikte birçok küçük Asya ülkesinin, ABD, Avustralya ve İngiltere’nin bu cesur adımı atmasından memnun olduğu görüşünde.
Prof. Blaxland, “Özel alanda konuşurken size o ülkelerin uzmanları şunu diyecektir: Avustralya kültürel olarak duyarsız ama biz aslında yaptığı şeylerden rahatsız değiliz, bunları yapış şeklinden rahatsızız. Bir adım atmasan önce bizimle konuşsanız biz de kendimizi daha fazla olayların içinde ve saygı görmüş hissederiz.”
Risk artık yakınımızda
Birçok uzman, Avustralya’nın bölgesinde AUKUS’la ilgili diplomasiyi beceremediğini söylüyor.
Bir yandan da Fransa’yla olan denizaltı anlaşmasından çekilirken aldığı tutumla Paris’i de kızdırdı. Ancak uluslararası ilişkilerde askeri anlaşmalar kadar başarılı diplomasi de önemli.
Bazı uzmanlara göre ABD’nin bölgede gülü bir eli olması, birçok demokrasi için de Avustralya için olduğu kadar önemli.
Uzmanlar, bunu başarmanın yolları konusunda görüş ayrılıklarına sahip.
Kimi çok dikkatli bir yaklaşım gerektiğini söylerken kimi Çin’in adımlarının “güç gösterisinden ibaret olduğunu ve karşılık vermeyeceğini” söylüyor.
Kesin olan tek bir şey var: Çok daha büyük bir gerilimin yaşanacağı bir döneme giriyoruz.
Prof. Gyngell, “Doğu Asya’nın dünyanın en sakin bölgelerinden biri olmasına alışmıştık. Artık bu durum geçerli olmayacak” diyor ve ekliyor:
“Dış politika ve savunma konuları artık sıradan Avustralyalıların hayatlarını da geçmişte olduğundan çok daha fazla etkileyecek. Risk artık daha yakınımızda.”
KAYNAK: BBC TÜRKÇE
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***