ABD öncülüğündeki Batılı ülkelerin askeri güçleri bu hafta Afganistan’dan tamamen çekildi.
Çekilme tamamlandığında Taliban ve destekçileri kutlama için uzun süre havaya ateş açtı ve başkent Kabil semaları uzun süre silah sesleriyle yankılandı. Fakat Taliban’ın küresel düzeydeki yalnızlığı milyonlarca Afgan açısından belirsiz bir geleceği de işaret ediyor olabilir. Ya da gerçekten böyle mi?
Batılı güçler ülkenin yeni İslamcı yönetimi üzerinde nasıl etkili olabileceklerini planlarken, bu konuda iki ülkenin de kritik bir arabulucu, kolaylaştırıcı rol oynayabileceği görülüyor: Katar ve Türkiye.
Her ikisi de Taliban ile yakın geçmişteki diyaloglarına güveniyor ve fırsatları gözden geçiriyor. Fakat aynı zamanda ikisi de Orta Doğu’daki eski rekabetleri bile canlandırabilecek bir kumar oynuyor.
Körfez’in petrol ve doğal gaz zengini ülkesi Katar, tahliye sürecinde Batılı ülkelere adeta can simidi oldu.
Küresel çatışma konularında çalışmalar yapan Uluslararası Kriz Grubu (International Crisis Group) adlı düşünce kuruluşunun kıdemli danışmanlarından Dina Esfandiary, “Katar şu ya da bu şekilde işin içine girmeden hiç kimse, Afganistan’dan herhangi bir ciddi tahliye sürecini gerçekleştiremezdi” diyor.
Esfandiary, “Afganistan ve Taliban, Katar açısından kayda değer bir zafer olacak. Sadece Taliban ile arabuluculuk yapabileceği için değil. Aynı zamanda ilgili Batı ülkeleri nezdinde onu ciddi bir aktör haline getireceği için” diye sürdürüyor.
Batılı ülkeler Kabil’den kaçarken bu ilişkilerin diplomatik değeri de su yüzüne çıktı. Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lolwah Alkhater’in Twitter mesajları, dünya güçlerinin düşüncelerini yansıtan mesajlar olarak okunabilir.
Bu ayın ilk günlerinde Alkhater, “Katar bu çatışmada güvenilir bir arabulucu olmayı sürdürüyor” yazdı.
Fakat Taliban ile iletişimde köprü olmanın gelecek açısından riskleri de var. Bunlardan biri de Orta Doğu’nun politik fay hatlarından birini yerinden oynatmak olabilir.
Türkiye ve Katar bölgenin İslamcı hareketlerine yakın. Fakat bu durum sık sık Mısır, Suudi Arabistan ya da Birleşik Arap Emirlikleri gibi, bu hareketleri kendi varlıklarına yönelik birer tehdit olarak gören bölgesel güçler ile aralarında gerginlik yaratıyor.
Eğer iki ülke Taliban ile diplomasinin arabulucusu olarak güç kazanırsa bunun Orta Doğu dengeleri üzerinde etkisi olur mu?
Dina Esfandiary, Taliban’ın yeniden Afganistan’a hakim olmasının İslamcılığa doğru yeni bir kayma olduğu ancak bunun şimdilik bölgesel bir durum olduğu görüşünde.
“Bu Afganistan için böyle. Orta Doğu’nun tamamı için aynı şey geçerli değil. Son 10 yıl içerisinde bölge İslamcı gruplar ile İslamcılara karşı olanlar arasında sürekli gidip geldi” diyor.
Taliban ile diyalog
Taliban’ın 1990’lardaki ilk iktidar döneminde bu hareketle resmen ilişkisi olan üç ülke vardı: Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE).
Son ikisi 11 Eylül 2001’de ABD’ye yönelen saldırılardan sonra bütün resmi ilişkilerini kestiler. Ancak Suudi bireylerin harekete gizlice fon sağladığı haberleri yıllar sonra hala gelmeye devam etti. Suudi yetkililer Taliban’a resmen fon sağlandığı iddialarını daha önce reddetmişler ve bu tür para akışlarını engellemek için çok sıkı önlemler alındığını söylemişlerdi.
Fakat şu anda, ABD’nin Afganistan’daki varlığına Amerikan kamuoyunda da geniş bir karşı çıkış olduğundan devletlerin Taliban ile diplomatik ilişkiler kurmasının kapıları açılmış görünüyor.
Katar ve Türkiye açısından ise Taliban ile temas süreci farklı gelişti.
Eski ABD Başkanı Barack Obama savaşa son verme girişimlerini başlattığında Katar, 2011 yılından itibaren görüşmeleri mümkün kılmak için Taliban liderlerini misafir etmişti.
Bu tartışmalı ve inişli çıkışlı bir süreç oldu. Taliban bayraklarının başkent Doha’nın görkemli semtlerinde dalgalanışı birçoklarını rahatsız etti. (Amerikalıların talebi üzerine Taliban bayrağının çekildiği direğin boyu kısaltıldı) Fakat iki karşıt bölgesel güç olan İran ve Suudi Arabistan arasındaki Katar açısından bu hamle dış politikada etkili bir ülke olma hedefi bakımından büyük önem taşıyordu.
Doha’daki barış görüşmeleri geçen yıl bir anlaşma ile noktalandı. Anlaşmada Afganistan’daki Amerikan birliklerinin Mayıs ayında çekilmiş olacağı öngörülüyordu. Donald Trump’tan görevi devralan ABD Başkanı Joe Biden bu süreyi 11 Eylül’e kadar uzattı. (Bu süre daha sonra Taliban’ın da kabul ettiği tarih olan 31 Ağustos’a çekildi. ABD birlikleri de 31 Ağustos’ta Afganistan’dan çekildi)
‘Temkinli iyimserlik’
Türkiye ise NATO’nun nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan tek ülkesi olarak Afganistan’a -muharip olmayan- birlikler göndermişti.
Uzmanlar Türkiye’nin Afganistan’da Taliban ile bağlantılı bazı milis gruplarıyla istihbarat alanında güçlü ilişkiler kurduğunu söylüyor. Türkiye aynı zamanda Taliban’ın doğduğu yer olan komşu ülke Pakistan’ın da güçlü bir müttefiki.
Geçen hafta Kabil Havalimanı’nda tam bir kaos yaşanırken, Türk yetkililer Taliban liderleriyle üç saati aşan görüşmeler yaptılar.
Bu görüşmede ele alınan konulardan biri de Türk birliklerinin altı yıldır konuşlandığı havalimanının geleceğiyle ilgiliydi.
Taliban Türkiye’nin ülkedeki askerlerinin de işgalin sona ermesiyle Afganistan’ı terk eden bütün yabancı güçler gibi ülkeyi terk etmesi gerektiğini açıklamıştı. Fakat geçen hafta yapılan görüşmeler uzmanlara göre daha geniş bir gündemi kapsıyor gibi görünüyor.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Taliban liderlerinin mesajlarını “temkinli bir iyimserlik” ile değerlendirdiğini söyledi. Erdoğan, Taliban ile görüşmeler konusundaki eleştirilere dair bir soruyu yanıtlarken, kiminle görüşme yapıp yapmayacağı konusunda “kimseden izin almayacağını” vurguladı.
Erdoğan basın toplantısında bunun diplomasinin gereği olduğunu söyledikten sonra Türkiye’nin Afganistan’ın birliğinin korunması için her tür desteğe hazır olduğunu ancak çok temkinli bir yol izleyeceğini de ekledi.
‘Erdoğan için bir fırsat’
İstanbul’daki Altınbaş Üniversitesi’nden Afganistan uzmanı Prof. Dr. Ahmet Kasım Han, Taliban ile temasın Erdoğan için bir fırsat olduğu kanısında.
“Taliban’ın, iktidarını güçlendirmek için uluslararası yardım ve yatırımların devam etmesine ihtiyacı var. Taliban bugün devlet memurlarının maaşlarını bile ödeyemeyecek durumda” diyen Prof. Dr. Han, Türkiye’nin bu süreçte bir “garantör, arabulucu ve kolaylaştırıcı” rolüne soyunabileceğini, bu konuda Kabil’deki büyükelçiliklerini açık tutan Çin ya da Rusya’dan daha güvenilir bir aktör olabileceğini söylüyor.
Profesör Han ayrıca Afganistan ile ilişkileri geliştirmenin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elindeki dış politika araçlarını güçlendireceğini ve içerde Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tabanını memnun edeceğini düşünüyor:
“Türkiye’nin Müslüman dünyasında özel ve aşikar bir kadere sahip bir ülke olduğunu düşünüyorlar. Bu da Türkiye’nin Osmanlı ve halifelik geçmişine dayandırılıyor. Ne var ki böyle bir rol sayesinde Türkiye de dahil herhangi bir ülkenin desteğiyle zalim bir şeriat rejimi kurulursa, Türkiye böyle bir konumda kalmak istemez.”
Erdoğan’ın Afganistan hamlesinin, ABD ile gerilen ilişkileri geliştirmek ve Afganistan’dan ülkesine mülteci akımını engelleyecek bir etkiye sahip olmak gibi daha rasyonel dayanakları da olduğu düşünülüyor.
Afganistan’ın geleceğinde etkili olma yarışı
Katar’a gelince. Yetkililer arabulucu olarak oynayacakları rolün Körfez’deki gerginlikleri kışkırtan değil yatıştıran bir etki yaratmasını umuyor olmalı.
Doha yönetimi, Orta Doğu’daki önemli birçok çatışmada hasım taraflar arasındaki görüşmelere arabuluculuk etti. Fakat Arap Baharı sırasında Körfez’deki rakipleri Katar’ı İslamcıları desteklemekle suçladı.
2017 yılında ise Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Bahreyn, Katar’ı; İran ile fazla yakınlaşmak ve devlet televizyonu Al Jazeera üzerinden ülkelerinde istikrarsızlığı körüklemekle itham etti. Katar ise suçlamaları reddetti.
Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Bahreyn o dönem Katar ile ilişkileri kesme kararı aldı ama bu ilişkiler yeniden kurulmuş durumda.
Afganistan halkı derin bir belirsizlikle karşı karşıyayken, Çin ve Rusya ülkenin geleceğini kontrol etmek için yarışıyor. Katar ve Türkiye ise dünyadaki birçok güç adına Taliban’la görüşmeyi sürdürenler arasında.
Profesör Ahmet Kasım Han, kendi ifadesiyle “ortak çalışmaya dayalı yaklaşımın”, “kötü seçeneklerin en iyisi” olduğunu söylüyor. Han, “Batı’nın bir üyesi olan Türkiye, [insan hakları] konularında Batı’nın baskısına daha duyarlıdır” diyor.
Taliban’ın yönetimi ele geçirmesinin yarattığı dalgalanmalar daha yeni başladı. Milyonlarca sıradan Afganın hayatı ise bu dalgaların nasıl yayıldığına bağlı.
KAYNAK: BBC TÜRKÇE
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***