YORUM | BÜLENT KORUCU
Erdoğanizm’de kurdela kesme ritüelinin önemi, erken davranan çocuğun uğradığı muameleyle bir kez daha görüldü. Konu, gittikçe vites yükselten öfkenin bir çocuğu hedef alması diye geçiştirilecek gibi değil; daha derin ve ürkütücü anlamları var. Evet Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan öfke kontrolü sorunu yaşıyor ama kurdelayla arasındaki ilişki ve verdiği tepkiler onun ötesinde. Başka bir açılışta bakanları da talimat gelmeden kurdelayı kestiler diye azarlamıştı.
Erdoğan için kurdela kesmek neden bu kadar önemli?
Dr. Vedat Bilgiç, Erdoğan’ın öfke patlamasına maruz kalan çocuk olayından sonra şöyle bir tweet attı: “Kurdele kesmek, ülkenin kaynakları ile yapılan işi sahiplenmenin sembolik anlamı. Bir çocuk bu büyüyü bozuyor. Tıpkı kral çıplak diyen çocuk gibi…”
Açıkçası o paylaşımdan sonra konuyu daha farklı görmeye başladım.
Kurdela, AKP ile başlamış ve onunla sınırlı bir ritüel değil. Ayakkabı boyası sandığına açılış yapan kaymakam, makas kalmayınca eliyle kesiyor hareketi yapan milli eğitim müdürü gibi örnekler bolca var. Aynı zihinsel arka planın yansıması. CHP’liler de açılışlarda Menemen Testisi gibi diziliyor ve kurdela kesiyor. Onlardaki fark erken kesenin dayak yememesi. Yapılan işin muhatabın gözüne sokulması ve fark etmesinin sağlanması için avuç ayası kadar parklara açılış düzenlemek milli sporumuz.
Adalet ve kalkınma vaadiyle kurulup adını bu kavramlarla oluşturan AKP, bir müddet sonra sadece kalkınmaya odaklandı. Kalkınmayı ise bina yapmaya indirgedi. Müteahhitliğin, AKP lideri ve çevresinin zenginleşme aracı olmayı aşan bir misyonu var: Toplumla iletişim kanalı. Lüks ve pahalı yapılar, içindeki kamu hizmetini önemsizleştiren hatta sıfırlayan bir handikaba dönüştü. Adalet eşittir bina, sağlık eşittir lüks hastane, savunma eşittir Pentagon tarzı bakanlık ofisi… Öyle ki lüks binalardan önceki adalet, sahte ve kaçak anlamı taşıyan ‘merdiven altı’ nitelemesiyle betimleniyor. Bina ise eşittir kurdela.
AKP’lilerin bakış açısına göre inşa edilen şeyler de birer yükümlülük ve vazife değil tam tersine lütuf… O yüzden “Marmaray’a binmeyin, 3. köprüden geçmeyin” atarlanmalarına muhatap oluyoruz. Lütfun tatmininin tam yaşanması için kurdela ritüelinin bütün şartlarının yerine getirilmesi gerekiyor. Halkın, ihsan ve ihsan sahibinin varlığını iliklerine kadar hissetmesi için seremoni eksiksiz icra edilmeli. Aceleye geldiğinde nankörlük edilmişçesine bağış sahibi öfkeleniyor.
“Çalıyor ama çalışıyor/yol yapıyor” tekerlemesiyle suçüstü yakalandığı yolsuzlukların sonuçlarına katlanmaktan kurtuldu Erdoğan. Hatta yolsuzluk yapmayı bir imtiyaz ve hak haline getirdi. Böyle olunca o büyük günahının kefareti gibi görünen kurdela kesme merasimine kutsallık atfediyor. Elbette o kareye girmek de önem kazanıyor. Teşbihte hata olmasın Hz. İsa’nın son yemeği tablosu gibi dizilip birbirlerini ezmelerinin sebebi bu. Bir temel atma töreni sırasında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yanındaki Ahmet Hamdi Çamlı’ya dik dik bakarak “butonuma yaklaşma” mesajı vermesi, masanın üstünde duran Çamlı’nın elinin üstüne arka sıradan Egemen Bağış’ın elini koyarak fotoğrafa girme çabasını hatırlayın. Kendilerini küçük düşüren mücadelenin gerekçesi, çalma imtiyazından yararlanma arzusu.
Mafya, senden çaldığını sana geri satar üstüne de alicenaplık taslar ya… İşte Erdoğan’ın yaptığı tam da bu… Vergilerle inşa edilen bina ve yollarla kendini ve çevresini zengin ettiği yetmezmiş gibi üstüne bir de temenna istiyor.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***