Kimi yerlerde sivillerce yol kontrolü yapılıp, kimlik sorulması akıllara bazı soruları getirdi. Hukukçular Sınar, Erman ve Ahi, sivillerin suça müdahale başta olmak üzere kimlik sorma yetkilerinin olup olmadığına dair merak edilenleri cevapladı.
Ormanların bilinçli yakıldığı iddialarının ardından kimi noktalarda sivil bazı kişilerin failleri yakalama adına devriyeye çıktıkları, yol kesip, durdurdukları araçlardaki insanların kimliklerini kontrol etmeye çalıştıkları görüldü.
Kimi zaman silahlı gerçekleşen bu eylemler sırasında bazı yerlerde şüphe duyulan şahıslara yönelik linç girişimleri de yaşandı.
Bir görüntüde yol kesip, kimlik soran ve bu nedenle tepki gören birinin bunu yapma gerekçesi olarak “Vatandaş” olduğunu hatırlatması dikkat çekti.
Bu olaylara dair kimi görüntüler sosyal medyaya da yansıdı ve çeşitli kesimlerden bunlara yönelik tepkiler yükseldi.
Bu durum akıllara birçok soru getirdi:
“Sivil vatandaşların kimlik sorma, yol kontrolü yapma, suçlu yakalama hakkı yasal olarak var mıdır?
Vatandaş hangi hallerde suçlu yakalayabilir?
Afet gibi olağanüstü hal durumlarında bu yetkiler vatandaşlar tarafından da kullanılabilir mi?
Örneğin kişi tarlasının ya da bahçesinin yakınında kontrol yapıp bunu özel mülkiyet diye savunabilir mi?
Köy alanları köylülerin özel mülkiyetine girer mi? Köylüler burada dışarıdan gelenlere yönelik denetim yapabilir mi?
Bu kapsamda yol kesip kimlik kontrolü yapanlar hangi suçu işlemektedir?
Afet alanında yanlış bilgileri yaymak da suç mudur?”
“Vatandaşın yol kesme ve kimlik sorma yetkisi yok”
Altınbaş Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hasan Sınar, Yedipete Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Barış Erman ve Gökhan Ahi bu soruları cevapladı.
“Vatandaşların kimlik sorma, yol kesme, suçlu yakalama hakkı yasal olarak var mıdır?” sorusunu Erman, şu şekilde cevapladı:
“Öncelikle üç yetki alanı bakımından bir ayrım olduğunu söylemeliyiz: Durdurma ve kimlik sorma, arama, yakalama. Bunlardan durdurma ve kimlik sorma ile arama yetkisi (üst araması dahil) hukukumuza göre yalnızca kolluk ve özel güvenlik görevlilerine tanınmıştır. Özel güvenlik görevlileri ise bu yetkileri yine yalnızca sınırlı alanlarda (toplantı, konser, spor müsabakası, sahne gösterileri ve benzeri etkinlikler ile cenaze ve düğün törenlerinde ayrıca hava meydanı liman, gar, istasyon ve terminal gibi toplu ulaşım tesisleri) kullanabilirler. Başka deyişle köy girişi gibi kamuya açık bir alanda durdurma ve kimlik sorma işlemi yalnızca Jandarma (yetki alanında polis) tarafından gerçekleştirilebilir.”
Sınar ise soruya “Vatandaşın yol kesme ve kimlik sorma yetkisi yoktur. Bu tarz bir girişim hukuka aykırıdır ve başta TCK Md 109’daki kişiyi özgürlüğünden yoksun kılma suçu olmak üzere cezai sorumluluğu gerektiren bir durumdur” cevabını verdi.
“Vatandaşlar ancak suçüstü halinde yakalama yapabilir”
“Vatandaş hangi hallerde suçlu yakalayabilir?” sorusuna gelince Doç. Dr Hasan Sınar’ın cevabı şöyle oldu:
“Vatandaşın yakalama yapma yetkisi istisnai bir yetki olarak ceza muhakemesi kanununun 90. maddesinde düzenlenmiştir. Ancak bunun için öncelikle işlenmekte olan bir suçun varlığı, yani suçüstü halinin varlığı gerekir. Yine o suçüstü haline kolluk görevlileri de denk gelmiş ve harekete geçmiş ise artık vatandaşın yetkisinden söz edilemez. Çünkü vatandaşa tanınan yetki ancak failin kaçmasını önlemek aracıyla sınırlı, istisnai ve ikincil bir yetkidir.”
“Yakalamak için zorunlu olanın dışında hiçbir şekilde zor kullanılamaz”
Erman ise bu soruya şu cevabı verdi:
“Kolluk görevlisi olmayan kişilerin yapabileceği tek bir işlem vardır o da ‘geçici yakalama’dır. CMK m. 90/1 çerçevesinde suçüstü halinde herkes şüpheliyi derhal kolluğa teslim etmek üzere geçici geçici yakalama yapabilir. Ancak bunun için bazı koşullar vardır”
Erman’ın sıraladığı koşullar şunlar:
“- Kişiye suçu işlerken rastlanmalı veya kaçan kişi suçun az önce işlendiğini gösteren delillerle yakalanmalıdır.
– Şikayete bağlı bir suç olmamalıdır.
– Kişi yakalandığında (varsa elindeki silahın alınması hariç) üzeri veya eşyası dahi aranamaz, kimliği zorla alınamaz ve en kısa sürede kolluğa teslim edilir.
– Yakalamak için zorunlu olanın dışında hiçbir şekilde zor kullanılamaz.”
“Siviller özel mülkiyete giren birini bile kimlik göstermeye zorlayamaz”
“Örneğin kişi tarlasının ya da bahçesinin yakınında kontrol yapıp bunu özel mülkiyet diye savunabilir mi?”
Erman, bu konuda şunları dile getirdi:
“Kişi, kendi özel mülküne kimin girip kimin giremeyeceği konusunda rıza gösterme hakkına sahiptir. Dolayısıyla kimliğini göstermek istemeyen kişiyi özel mülküne sokmama hakkı da bulunmaktadır. Ancak bu kapsamda dahi o kişiyi kimliğini göstermeye veya hakkındaki soruları yanıtlamaya mecbur bırakamaz. Bunun haricinde işyeri kişinin mülkü olsa dahi, içeriye girmek isteyen müşteriyi haklı bir sebep olmaksızın ekonomik faaliyette bulunmaktan alıkoyamaz ve bu nedenle kimlik de soramaz.”
“Köy alanı köylülerin özel alanı değildir. Sadece kolluk kuvvetleri denetleme yapabilir”
“Köy alanları köylülerin özel mülkiyetine girer mi? Köylüler burada dışarıdan gelenlere yönelik denetim yapabilir mi?” sorusuna ise Hasan Sınar, “Özel mülkiyet savunması ancak kişinin tapulu arazisi için geçerli olabilir. Onun dışında yol, köy meydanı, köprü gibi yerler, kamusal alandır, buralarda ancak kolluk kuvvetleri denetleme yapabilir” diye cevapladı.
“Afet durumlarında hak ve özgürlükler bir başkası tarafından sınırlanamaz”
“Afet gibi olağanüstü hal durumlarında bu yetkiler vatandaşlar tarafından kullanılabilir mi?” sorusuna ise avukat Gökhan Ahi’ye yönelttik.
Ahi’ye göre ister olağan dönem olsun, isterse de olağanüstü haller olsun fark etmez, hiçbir temel hak ve özgürlük bir başkası tarafından sınırlanamaz. Ancak, kanunlardaki zorunluluk halini de akıldan çıkarmamak gerekir.
“Ağır ve muhakkak bir tehlike” söz konusu durumun farklılaşabildiğinin altını çizen Ahi, “Örneğin büyük bir orman yangını olan bölgeye girilmesi can kaybı riski taşıyorsa, orada bulunan vatandaşların diğer kişileri engellemesi ve bu bölgeye girmemesi için zorla yolunun kesilmesi halinde suç oluşacaktır ancak ıztırar (zorunluluk) hali söz konusu olduğundan ceza verilmeyecektir. Bir özel mülkten yangınla mücadele etmek için araç gereç alınması, özel mülkteki suyun ve yiyeceklerin ihtiyaç sahiplerine dağıtılması, kara vasıtalarının veya hayvanlarının alınıp güvenli bir alana götürülmesi gibi zorunluluk doğuran eylemler suç olsa bile olağan dışı koşullardan dolayı ceza verilmeyecek eylemlerdir” değerlendirmesinde bulundu.
“Kimlik sormanın cezası yok ama yol kesip hareketi engellemek suç. Silah bulunması cebir ve tehdit için yeterli”
“Bu kapsamda yol kesip kimlik kontrolü yapanlar hangi suçu işlemektedir” sorusuna cevaben avukat Ahi, “Herhangi bir kişinin, birisine kimlik sormasının ceza kanunlarında suç olarak karşılığı yoktur” diyerek şöyle devam etti:
“Ancak karayolunda ilerleyen kişilerin önünü kesip durdurmak ve hareketini engellemek suç olarak tanımlanmıştır. Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla kara ulaşım aracının hareket etmesini engelleyen veya bu aracı hareket halinde iken durduranlar için TCK 223/1’deki suç düşünülebilir. Kaldı ki, durduran kişilerin elinde veya omzunda silah bulunması dahi cebir / tehdit oluşması için yeterli bir unsurdur.”
“Kişi hürriyetini kısıtlama suçunu işlemekteler”
Barış Erman ise aynı soruya cevaben “Yol kesip kimlik kontrolü yapmak şeklinde ortaya çıkan ve medyaya yansıyan olaylarda, kimlik soran kişiler açık bir şekilde kişi hürriyetini kısıtlama suçunu işlemektedirler” dedi ve şu bilgileri ekledi:
“Bunun haricinde tehdit, kişisel verilerin hukuka aykırı surette ele geçirilmesi, özel hayatın gizliliğini ihlal gibi suçlar da gündeme gelebilir. Bu olayda esas yakalama yetkisi, özgürlüğü kısıtlanan kişilerdedir. Kimliği soran kişiyi o sırada tutup en yakın kolluk görevlisine teslim etmeleri ve suç duyurusunda bulunmaları halinde hem meşru savunma hakkını kullanmış hem de CMK m. 90 çerçevesinde kanunun kendilerine verdiği yakalama yetkisini yerine getirmiş olurlar.”
“Yanlış bilgi yaymak diye bir suç yok. Bilgi akışı engellenirse bilgi kirliliği olması doğal”
Afet alanlarında en temel sorunlardan biri de bilinçli bilinçsiz yayılan yanlış yalan bilgiler.
Ahi, son olarak “Afet alanında yanlış bilgileri ihbarları yaymak da suç mudur?” sorusuna cevaben “Ceza kanunlarımızda yanlış bilgileri paylaşmak veya yalan haber vermek diye bir suç tanımlanmamıştır” dedi ve şöyle tamamladı:
“Dolayısıyla bu eylemin ceza olarak bir karşılığı yoktur. Yeri gelmişken belirtmek isterim, bu tür büyük doğal afetlerde en büyük sorunumuz bilgi kirliliği ve bu kirliliğin esas sebebi de yetkili kurumların yeterince şeffaf olmaması, acil duyuruları ve bilgilendirmeleri yapmamaları. Kaynağından temiz ve doğru bilgi akışı gelmezse veya engellenirse bilgi kirliliği olması çok doğal.”
KAYNAK: INDEPENDENT TÜRKÇE – ALİ KEMAL ERDEM
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***