Bold Medya’dan Sevinç Özarslan’ın haberine göre, Gebze Kadın Kapalı Cezaevinde tutuklu olan üç çocuk annesi Merve Hande Kayış, cezaevinde maruz kaldığı hak ihlallerini ve insanlık dışı muameleleri, HDP Kocaeli Milletvekili ve insan hakları savunucusu Ömer Faruk Gergerlioğlu’na gönderdiği mektupta anlattı.
16 aylık ikiz bebekleri ve 4 yaşında bir kızı olan Kayış, Gülen Hareketi soruşturmaları kapsamında 20 Nisan’da İstanbul’daki evinde gözaltına alındı. Tanık ifadelerine dayanılarak, Gölcük’te bir öğrenci evindeki dini kitapta parmak izi çıktığı için ve Bylock kullandığı iddiasıyla tutuklanan Kayış’ın bebekleri 4 aydır anne sütünden mahrum kaldı. Kendisine fiziksel olarak zarar vermeye başlayan kızı da psikolojik destek almaya başladı.
“NEZARETTE İKİ ANNEYDİK, SÜTLERİMİZİ LAVABOYA DÖKTÜK”
Mektubunda 10-15 polis tarafından gece yarısı evinde gözaltına alındığını belirten Merve Hande Kayış, nezarethanede kendisiyle birlikte bebeği bulunan başka bir anne daha olduğunu anlattı.
İkisine de bebeklerinin verilmediğini söyleyen Kayış, “Geceden sabaha, ertesi gün sabahtan akşama ısrar etmemize rağmen bebeklerimizi alamadık. Sütümüz biriktiği için ağrıdan uyuyamayacak hale geldik, şişelere sağıp lavaboya döktük. En son bir memur gelip bize, ‘Pompa verelim sütünüzü sağın, bebeğe verelim dışarıda.’ dedi. Bu nasıl vicdansızlıktır sayın vekilim?” diye yazdı.
“ANNE SÜTÜ NASIL ENGELLENEBİLİR?”
Vicdanlara seslenen Kayış, bir bebeğin 2 yaşına kadar en temel besin kaynağı ve en doğal hakkı olan anne sütünü emmesi nasıl engellenebilir diye sordu ve “Bu insanlığa da görev bilincine de Müslümanlığa da sığmaz. Bu nasıl bir nefrettir. Bu nefretin bir sınırı yok mu?” dedi.
“İFTARDA TARİHİ GEÇMİŞ YİYECEKLER VERİLDİ”
İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde bir gece gözaltında kalan Kayış, salgının en yüksek olduğu dönemde havalandırması olmayan nezarethanede 14-15 kadının birlikte tutulduğunu ve koronavirüs tedbirlerinin hiçbirinin uygulanmadığını vurguladı. Ramazan ayı olduğu için oruç tuttuklarını belirten Kayış, iftar için kendilerine verilen hazır yemeklerin tarihlerinin geçmiş olduğunu da söyledi.
“İNSAN AKLINI KAYBEDEBİLİR?
Daha sonra Gebze Kadın Kapalı Cezaevine götürülen Merve Hande Kayış’ın bu cezaevinde yaşadığı ve tanık olduğu hak ihlalleri ise daha korkunç. Bulunduğu karantina hücresinin insanın aklını kaybetmesi için çok uygun olduğunu vurgulayan Kayış, küçücük hücrede 14 gün boyunca 4 kişi kaldıklarını, son gün ise sayılarının 8 olduğunu belirtti.
Cezaevinin sağlıksız koşullarını en ince ayrıntısına kadar tarif eden Kayış sözlerini şöyle sürdürdü:
“Koydukları yerde ışık yok. Koridor ışığı vuruyor hücreye. Küçücük bir oda. İçinde kısa bir duvar var ve arkasında tuvalet, el lavabosu ve bir çeşme var banyo için. Kapısı yok bu kısmın! Tuvalet kısmında maşrapa yok, sabun yok, kova yok. Odada bir yatak var. Ne kadar temiz olduğunu tahmin edebilirsiniz. Odaya 4 kişi konulduk. Yerde üç tane daha yer yatağı vardı. 15 gün burada kalacaksınız denildi. Bahsettiğim alan 3 ya da 4 metrekare bir alan. Koskoca bir cezaevi, yeni gelen mahkuma karantina için başka bir koşul sunamaz mı? Pandemi başlayalı 1,5 yıl oldu. Yeni bir süreç değil. Adli suçlularla aynı yere kondum. Oruçluyum ve sabahtan akşama kadar sigara dumanı hiç bitmedi. 15 gün bu şartlarda oruç tutmak durumunda bırakılmak hiçbir insan için uygun değil, üstelik o kadar küçük ve pis bir alanda. Sadece oruç için de değil, hiçbir insanın yaşayabileceği yer değildi orası…
Küçücük yerde 14 gün 4 kişi kaldık. Yerde basacak yer yoktu. Her yer yataktı. Lavabodan çıkan yatakların üstüne basarak geçmek zorundaydı. Sonra aynı yatakların üstünde yemek yiyorduk. Ve o yemek tabaklarını tuvaletteki lavaboda yıkıyorduk… Havalandırma ya da avlusu yok hücrenin. Hücrenin içinde 1 karışlık, kafes tipi demirle kapalı, çok minik bir pencere vardı yukarıda. Onun dışında günde 1 saat koridorda yine kafes tipi bir demirin olduğu, bir pencerenin önüne çıkardılar sadece bizi. Hava almamız için. Koridorları ya da hücreyi temizlememiz için fırça, çekpas, çamaşır suyu, deterjan gibi temizlik malzemelerini vermiyorlardı… Vekilim tüm bunlar ‘pandemide bizim sağlığımız için” yapıldığı söylenen uygulamalar. Fakat ben insan sağlığının korunduğunu düşündüğüm bir uygulama göremiyorum.”
31 yaşındaki Merve Hande Kayış, mektubunu Gergerlioğlu’ndan yardım isteyerek tamamladı. İlk mahkemesinin 21 Eylül’de İstanbul 28. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüleceğini de not düştü.
MERVE HANDE KAYIŞ’IN ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU’NA GÖNDERDİĞİ 11 AĞUTOS 2021 TARİHLİ MEKTUP
Sayın Ömer Faruk Gergerlioğlu’na;
Ben Gebze Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu bulunan Merve Hande Kayış. Öncelikle size geçmiş olsun dileklerimi sunmak istiyorum. Siz tutuklandığınızda ben henüz dışarıdaydım ve başından sonuna süreci televizyonda izledik. Çok üzüldük. Çok şükür ki adalet en azından sizin için yerini bulmuş oldu ve geri dönmüş oldunuz. Rabbim bir daha yaşatmasın. Bugüne kadar haklının yanında durup, mazlumların sesi olduğunuz için çok teşekkür ederim.
Eşim Emre Kayış’la görüştünüz sanırım. Durumu anlatmış. Ayrıntılı bir şekilde bende anlatmak istiyorum. Ben 3 çocuk annesiyim. 4 yaşında bir kızım, 16 aylık da ikiz bebeklerim var. Ben buraya girene kadar anne sütü alıyorlardı. Ama bunu dikkate almadan, yanıma bebeklerimi almama izin vermeden 20 Nisan gecesi saat 00:30 civarında 10-15 tane polis memuru Pendik’te ikamet ettiğim evime Vatan emniyetten geldiler. Çocuklarımın üçü de uyuyordu. Oğlum sese uyandı. Evi aradılar. Bir şey bulamadılar. Apartmanda çok ciddi gürültü yaparak beni gözaltına aldılar. Önce Marmara Üniversitesi hastanesine götürdüler. Raporu aldıktan sonra bayan polis orada bizden ayrıldı. Sonra Vatan Emniyet’e götürüldüm. Gittiğimde benimle birlikte 10-15 bayan vardı nezarethanede. Bulunduğumuz nezarethane kaloriferleri sonuna kadar açık ve havalandırması kapalıydı. Bahsettiğim hafta Corona vakalarının en yüksek olduğu haftaydı. Pandemi döneminde, sosyal mesafe diye her yerde uyarılar bulunduğu halde, o ortamda hep birlikte kaldık. Gece insanların nefesi daraldı, uyuyamadı kimse. Sahur vaktinde “tarihi geçmiş” içinde peynir olan bir küçük sandviç ve su verdiler. İftarda da pakette hazır yemek getirdiler ama onların da tarihi geçmiş ve kokan yemeklerdi. Hiç kimse yiyemedi. (Haşa yemek beğenmemek değil bu, fakat Ramazan ayında o insanlara, hepimize yapılan haksız bir zulüm olduğu için bahsetmek zorunda hissettim.) Benimle birlikte bir bayan daha vardı bebeğini emziren fakat ne ona ne de bana bebeklerimizi vermediler. Geceden sabaha, ertesi gün sabahtan akşama kadar ısrar etmemize rağmen bebeklerimizi alamadık. Sütümüz biriktiği için ağrıdan uyuyamayacak hale geldik, şişelere elimizle sütümüzü sağıp lavaboya döktük.
En son bir memur gelip bize, “pompa verelim sütünüzü sağın, bebeğe verelim dışarıda” dedi. Bu nasıl bir vicdansızlıktır sayın vekilim? Bir bebeğin 2 yaşına kadar temel besin kaynağı ve en doğal hakkı olan anne sütü emmesi nasıl engellenebilir? Bu insanlığa da, görev bilincine de, Müslümanlığa da sığmaz. Bu nasıl bir nefrettir? Bu nefretin bir sınırı yok mu?
Ben orada 1 gece 1 gün kaldıktan sonra 2. Gece saat 01:00 civarında 3 tane polis, Kocaeli’den gelip beni Kocaeli emniyetine götürdüler. Sabaha kadar orada bekledikten sonra, saat 14:00’de ifademi aldılar. 2 memur ve avukatım eşliğinde.
Sonrasında başka 2 memurla Kocaeli adliyesine götürüldüm. Yol boyunca ve adliyede mahkemeye girene kadar sürekli psikolojik baskıya, nasılsa tutuklanacağımı ima ettiler. 10 dk süren (Nöbetçi mahkemenin baktığı) mahkemede hakim beni tam anlamıyla dinlemedi bile ve tutuklandım. Gebze kadın cezaevine getirildim. Burada 15 gün hücrede “karantinada” bekletilip öyle koğuşlara dağıtılacağımızı ifade ettiler ve normalde hücre cezası olanların koyulacağı yere, yeni tutukluları koydular. Yeni tutuklanmış, 3 bebeğini arkada bırakmış bir anne cezaevine gelip o hücreye konulduğunda neler hisseder yada nasıl hisseder tahmin edebiliyor musunuz? İnsanın aklını kaybetmesi için çok uygun bir ortamdı orası sayın vekilim.
Koydukları yerde ışık yok, koridor ışığı vuruyor hücreye. Küçücük bir oda. İçinde kısa bir duvar var ve arkasında tuvalet, el lavabosu ve bir çeşme var banyo için kapısı yok bu kısmın! Tuvalet kısmında maşrapa yok, sabun yok, kova yok. Odada 1 yatak var. (Ne kadar temiz olduğunu tahmin edebilirsiniz.) Odaya 4 kişi konulduk. Yerde 3 tane daha yer yatağı vardı. 15 gün burada kalacaksınız, dışarıdan geldiğiniz için dendi. Bahsettiğim alan 3 yada 4 m2 bir alan. Koskoca bir cezaevi, dışarıdan yeni gelen bir mahkuma karantina için başka bir koşul sunamaz mı? Pandemi başlayalı 1,5 yıl oldu. Yeni bir süreç değil. Adli suçlularla aynı yere kondum. Oruçluyum ve sabahtan akşama kadar sigara dumanı hiç bitmedi. 15 gün bu şartlarda oruç tutmak durumunda bırakılmak hiçbir insan için uygun değil, üstelik o kadar küçük ve pis bir alanda sadece oruç için de değil, hiçbir insanın yaşayabileceği bir alan değildi orası.
Biz orada hücre cezası aldığımız için bulunmuyorduk. “Cezaevinin fiziki koşullarından ötürü” başka yer uygun olmadığı için oradaydık. Bize en azından koğuşlardaki insanlarla aynı muamele edilmeliydi. Hayat tarzımızın tamamen farklı olduğu, 1’i uyuşturucu, 1’i hırsızlık, 1’i gasptan gelen 3 kişiyle beni öyle bir yerde tutmuş olmaları zulümdür. Ayrıca hücrede yasak olduğu için ayna, bıçak, çamaşır suyu, jilet, vs. verilmedi. Yemekleri doldurup kapının altındaki küçük delikten yemeklerimiz verildi. Tutuklanma tarihimiz kapanmaya denk geldiği için bize orada önceleri kaşık, tabak, bardak da verilmedi. Kantine de uzun bir süre vardı. Çok sağ olsunlar,2 tane gardiyan (tamamen kendi inisiyatifleriyle) bize yardımcı olup koğuşlardan tabak, çatal, kaşık getirdiler. Ama o gece tamamen Allah’ın lütfuydu bu. Cezaevi yönetiminin bununla alakalı hiçbir çalışması yada kolaylaştırması yoktu. Tüm bunların pandemi şartlarından ötürü yapıldığı öne sürülüyor fakat bizden 7 gün sonra gelen bir bayan bizim yanımıza konuluyor.
Küçücük hücrede 14 gün 4 kişi kaldık. Yerde basacak yer yoktu, her yer yataktı. Lavabodan çıkan, yatakların üstüne basarak geçmek zorundaydı. Sonra aynı yatakların üstünde yemek yiyorduk. Ve o yemek tabaklarını tuvaletteki lavaboda yıkıyorduk. Yemek ısıtılacak, su kaynatacak, herhangi bir alet yoktu koğuşlardaki gibi ve zaten priz, fiş de yoktu. İftardan sonra gece 12’de büyük yoğurt kovasına konmuş olan sıcak suyu gelip dağıtıyorlardı çay içmemiz için. Tabi ki su soğumuş oluyordu. Havalandırma ya da avlusu yok hücrelerin. Hücrenin içinde 1 karışlık, kafes tipi demirle kapalı çok minik bir pencere vardı yukarıda. Onun dışında günde 1 saat koridorda yine kafes tipi demirin olduğu, bir pencerenin önüne çıkardılar sadece bizi. Hava almamız için. Koridorları yada hücreyi temizlememiz için fırça, çekpas, çamaşır suyu, deterjan gibi temizlik malzemelerini vermiyorlardı. Yemeği direk çarşafların üstünde yemek zorunda kaldık. En son gece hücreyi 8 kişiye çıkardılar. 2 gece de öyle kaldıktan sonra nihayet koğuşlara dağıttılar bizi. Tabi ki bu şartlarda oraya bebeklerimi de alamadım. Zaten bebek alımı da yoktu o süreçte cezaevine. Vekilim tüm bunlar “pandemide bizim sağlığımız için” yapıldığı söylenen uygulamalar. Fakat ben insan sağlığının korunduğunu düşündüğüm bir uygulama göremiyorum.
Tüm bunların yanında pandemi dolayısıyla açık görüşler yok. Kapalı görüş ayda 2 kez. Dışarıdan çocuk aldığımız takdirde tekrar adli suçlularla kalacağımız karantina koğuşlarında 15 gün kalma şartı var çocukla. Bu durumda çocuklarımı görme ve yanıma alma imkanım bile yokken burada tutuklu bulunuyorum… Annem corona geçirdi ve toparlanmakta zorlanıyor. Yaşlı olduğu için. Kayınvalidem hayatta değil. 3 çocuğa hatta 3 tane bebeğe tek başına eşim bakamaz. Mahkemem önce Kocaeli 4. Ağır Ceza Mahkemesiydi. Fakat orası yetkisizlik verdiği için şu an İstanbul 28 Ağır Ceza Mahkemesi bakacak. 2 gün önce 1. Ara karar duruşmam vardı ve tutukluluğa devam kararı geldi. Öncesinde de defalarca itiraz dilekçesi yazmama rağmen aynı cevap geldi. 21 Eylül’de ilk mahkemem. Bebeklerim ve 4 yaşındaki kızım her hafta pedegogla görüşüyor çünkü iyi değil. Beni istiyor ve bir anlam veremiyor. İkiz bebeklere eşim bakıyor. Ama çok zor. Bir anne bile ikiz bebeğe zor bakarken, bir baba tek başına 3 çocuğa nasıl bakabilir?
Bizlerin sesini Rabbim’den başka duyan yok sayın vekilim. Sizler halkın vekilisiniz. Bu zor süreçte de sesimizi duyurma cesaretini gösteren nadir kimselerdensiniz. Sesimi ve sesimizi duyurmanızı rica ediyorum. Gerekli yerlerle görüşüp bir an önce bebeklerimin yanına dönememe yardımcı olursanız çok sevinirim. Şimdiden çok teşekkür ederim. Allah yardımcınız olsun her daim…
Saygılarımla…
11/08/2021
Merve Hande Kayış
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***