YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Temel yerde muz kabuğunu görünce, yanındaki İdris’e dönüp “Eyvah uşağum, yine tepetaklak düşeceğuz,” demiş. Ülkeyi göstere göstere bir kere daha yangın yerine dönüştürenleri görünce Temel’in dediği gibi “Eyvah” diyoruz ülkeyi yine yakacaklar. Konuşmanın, söylemenin, bağırmanın, feryat etmenin hiçbir tesiri olmayacak ve ülke bile bile muz kabuğuna basıp tepe takla düşecek.
Bir tarafta mülteci meselesine çözüm üretmeden yabancı düşmanlığını olabildiğince körükleyen Kemalist-Ergenekon cephesi, diğer tarafta yüzbinlerce mülteciyi bir anda şehirlere salarak yangının çıkması için bütün şartları yerine getiren AKP hükümeti.
Öyle anlaşılıyor ki, 15 Temmuz rejiminin iki suç ortağı AKP ve Ergenekon, kanlı bir hesaplaşma için bahane arıyor ve bu bahaneyi de muhtemelen, yabancı sığınmacılar üzerinden bulacak. Filler tepişirken çiğnenen yine en alttakiler olacak.
Yasal zeminde hükümetten hesap sormayı beceremeyen muhalefet, sürekli körüklediği mülteci nefretini bir çeşit “Allah’ın lütfuna” dönüştürmenin planları yaparken hükümet de milyonlarca mülteciyi kontrolsüz şekilde ülkenin içine salıyor. Ve karşılıklı iki yanlış ülkeyi büyük bir felakete doğru sürüklüyor.
Kim oldukları hangi ruhsal durumda yaşadıkları belli olmayan bu insanlar içinde suça meyilli üç beş kişi üzerinden bile ülke büyük bir yangın yerine dönüştürebilir. Hele de yabancı düşmanlığının bu denli aleni yapıldığı ve havanın yangına son derece müsait hale getirildiği bir zamanda Altındağ’da yaşananlardan çok daha büyük olayların bütün ülkede yaşanması işten bile değil.
İki cephe de, bir taraftan çatışma çıkması için bütün şartları oluşturuyor, bir taraftan da yarım ağız cümlelerle toplumu itidale davet ediyormuş gibi yapıyor. Hani insanın “sağı solu itidale davet edeceğinize kendinizi akla ve izana davet edin” diyesi geliyor.
Sürekli iç karışıklıklarla beslenen, ülkeyi kargaşalar üzerinden yöneten derin devlet ve bu derin devletin çirkin yüzünü kendine birebir kopyalayan AKP, büyük bir yangının taşlarını döşüyor. İki tarafın da bu kargaşadan iktidar beklentisi var.
Normal hukuk düzeneğinde çıkışı olmayan boğazlarına kadar kriminalliğe batmış iki suç şebekesi kurtuluşlarını yeni bir “Allah’ın lütfuna” bağlamış gibi duruyor.
Türkiye’de insanlar bir gizli elin organizasyonu olmadan, kendiliğinden sokağa dökülmezler. 6-7 Eylül olaylarından, Maraş olaylarına, Madımak katliamından, Gazi Mahallesi olaylarına kadar, sokağa çıkmaları hep birileri organize etmiştir.
Önceki gece Ankara Altındağ’daki olayları bizzat yerinde takip eden Gazeteci Büşra Taşkıran’ın aktardıkları da böyle bir organizasyonu teyit ediyor. “Işıkları yanmayan yoksul evlerin taşlandığına şahit olduk. Kalabalık, mahallenin sakinleri miydi? İşte bundan emin değilim. Çokça farklı illere ait plaka vardı. Ve konvoyların mahalleye girişini uzaktan görebildik. Sokak aralarında dolaşırken mahalle sakinlerinin olaylara karışmadığını fark ettim. Evlerinin önünde oturmuş olaylara müdahale etmiyorlar ama dahil de olmuyorlardı. Balkonda oturan bir beyefendi, ‘Burada kaos yaratmak isteniyor’ dedi.”
Taşkıran’ın gözlemleri, olayları mahallelinin çıkarmadığını, dışarıdan gelen organize grupların ana aktör olduğunu gösteriyor.
Küçücük bir protesto eylemine bile yüzlerce polisle müdahale eden Emniyetin, Altındağ’da Suriyelilere yapılan saldırıları üç-beş polis ile izlemesi de organize işleri akla getiriyor.
15 Temmuz’un iki ortağı da muhtemelen bu karışıklığı istiyor. Hem mağdur olacak hem de kolaylıkla bastıracakları bir karışıklıkla AKP cephesi, ortaklarını bertaraf edecek aynı hesapları koalisyonun öbür ayağı da yapıyor.
Sonra gelsin sıkıyönetim ve sıkıyönetim koşulları… Tıpkı 15 Temmuz’daki gibi!
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***