“FED ekonomiyi destekleyerek en az hasarla bugüne gelinmesine öncülük etti”
Hakan Aran, Amerikan Merkez Bankası’nın (FED), daha salgın başlarken çok hızlı hareket ettiğini, küresel kriz tecrübesinden de faydalanarak yerinde, cesur kararlarla ekonomiyi destekleyerek en az hasarla bugüne gelinmesine öncülük ettiğini kaydetti.
“Hakkını vermek lazım, Fed, küresel krizde olduğu gibi bu konuda da herkesten önce ilk adımı attı. Avrupa Merkez Bankası ve diğer merkez bankaları onu takip etti” diyen Aran, Fed’in şu anda sözlü yönlendirmeleriyle yine diğer merkez bankalarına öncülük ettiğini söyledi.
Aran, devamla şöyle devam etti:
“Sözlü yönlendirmeleriyle çok net bir şekilde; ‘şu anda enflasyonun yüksek olduğu ama enflasyonun yükselmesine neden olan sürecin durduğu ve devam etmeyeceği, bu doğrultuda yüksek enflasyonu geçici olarak gördükleri ve radikal bir aksiyon almalarına gerek olmadığı’ konusunda güçlü bir sinyal verdi. Böylece varlık alımı programının azaltılması konusunun önümüzdeki dönemde tartışılabileceğini söyleyerek piyasaları sakinleştirmeyi başardı. Bu durumun, herkese zaman kazandırdığını ve her ülkeye kendi içinde düzeltmesi gereken sorunlar açısından fırsat yarattığını düşünüyorum. Ancak bu imkanlar ilelebet sürmeyecek. Fed de bir süre sonra çıkış stratejisinin daha net iletişimini yaparak varlık alım programını azaltmak ve sonrasında da faiz artırımına gitmek durumunda kalacaktır. O zaman da yönetmemiz gereken önemli riskler kapıda bizi bekliyor demektir. Bu riskler gerçekleşmeden, halen vaktimiz varken, bizim bir an evvel önlemlerimizi almamız ve yeni konjonktüre hazırlanmamız gerektiğine inanıyorum.”
“Bir güven artışı olduğunu görüyorum”
Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Aran, Türkiye ekonomisinde kur ve enflasyon tarafındaki baskının yapısal bir sorun olarak varlığını sürdürdüğünü vurguladı.
Kur ve enflasyon üzerindeki baskıyı kolaylıkla çözebilecek durumda olunmadığını belirten Aran, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Çünkü bunlar, yapısal sorunlarımıza işaret ediyor. 2013’ten bu yana baktığımızda, kimi zaman bize özgü nedenlerle kimi zaman da küresel nedenlerle döviz kurlarında çeşitli ataklar yaşadık. Döviz kurlarındaki ataklar, kurlardan fiyatlara geçiş etkisinin güçlenmesine neden oluyor. Artan döviz kuru geçişkenliğinin yanı sıra güçlü tüketim iştahımız ve ithal girdiye bağımlılığımız hızlı büyümeye çalıştığımız dönemlerde enflasyondaki yükselişi de beraberinde getiriyor. Küresel ölçekte emtia fiyatlarındaki artış da enflasyonist sürecin yönetilmesini daha güç hale getiriyor.
Nisan ayında genel müdürlük görevimi devraldıktan sonra verdiğim röportajda, ekonomik zorlukların nasıl aşılacağının reçetesi sorulduğunda ‘kararlı ve istikrarlı bir duruşun, öngörülebilirliğin ve serbest piyasa dinamiklerine güvenmenin önemine’ vurgu yapmıştım, bunlara ihtiyacımız olduğunu söylemiştim. Bugün de hala aynı fikirdeyim. Öngörülebilirliği sağlamanın, kararlı ve sabırlı duruşun ve serbest piyasa dinamiklerine güvenmenin bu reçetenin anahtarı olduğunu düşünüyorum. Bu konuda da mesafe katetmeye başladığımızı büyük bir memnuniyetle görüyorum. Çünkü mart ve nisan ayları, her şeyin çok hızlı değiştiği bir dönemdi. O günden bugüne ekonomi politikası yönetimi açısından büyük bir değişikliğin olmadığı, sıkı para politikasının korunması suretiyle risklerin yönetilmesinin amaçlandığı bir dönem yaşadık. Buna aşılama konusundaki olumlu gelişmeler de eşlik etti, aşılama süreci hızlandı. Okulların yüz yüze eğitimle açılacağı konusu net ve güçlü bir şekilde ifade edildi. Cari işlemler dengesinin; ihracatın artması ve turizm gelirlerinin tekrar ivmelenmesiyle beraber lehimize olacağını; cari dengenin daha olumlu seyrettiği bir konjonktürde Merkez Bankası’nın yeniden rezerv biriktirme fırsatı bulacağı bir periyoda geçeceğimizi düşünüyorum. Yatırımcı; ekonomik parametrelere bakan, ekonomik parametreleri değerlendiren ve enflasyonda bir düşüş eğilimi görmeden faiz oranlarını indirmeyen bir Merkez Bankası olduğunu hissetti. ‘Merkez Bankası Başkanı değişince acaba para politikasında bir gevşeme olur mu’ endişesi yatıştı. Bu önemli bir test süreciydi, bu süreçten geçer not aldığımızı düşünüyorum. Dolayısıyla ben bir güven artışı olduğunu ve ilk adımın gerçekleşmeye başladığını görüyorum. Burada sabırlı duruşun devam etmesinin çok önemli olduğunun altını çizmek istiyorum.”
“Fırsatı kaçırmamak, heba etmemek gerekiyor”
Hakan Aran, enflasyondaki mevcut yüzde 19’luk seviyeye karşın TCMB tarafından yayımlanan Piyasa Katılımcıları Anketi’ne göre ağustosta 12 ay sonrasına ilişkin tüketici enflasyonu beklentisinin temmuza göre düşüş kaydederek yüzde 12,48 olduğunu hatırlattı.
Bu iyileşmenin, çok sınırlı olmakla birlikte dikkate değer olduğunu vurgulayan Aran, “Mevcut duruşumuz bozulmaz devam ederse baz etkisinin de katkısıyla enflasyonu bu yılın sonunda yüzde 16, gelecek sene de yüzde 12-13 seviyelerinde görebiliriz. Beklemeden birtakım kararların alınması durumunda; o noktada artık kimse bir reçete veremez, reçete verilemeyecek yerlere gelebiliriz. Bu nedenle ben bu sınırlı iyileşmenin kıymetli olduğunu düşünüyorum. Evet, arzu edilen ölçüde olmayabilir ama sürdürülebilir ve dengeli büyüme ile istihdam yaratılması, faiz oranlarının gerilemesi, üreticinin desteklenmesi, finansman yükünün hafifletilmesi, yeni yatırımların önünün açılması ve olumlu bir iklime dönülmesi konusunda bir fırsat görüyorum. Umarım bu fırsatı bu kez kaçırmayız, iyi değerlendiririz. Fırsatı kaçırmamak, heba etmemek gerekiyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Sene başında, ülke ekonomisinin bu yıl yüzde 3,5 büyüyeceğini öngördüklerini, bu öngörüyü en az yüzde 6 olacak şekilde revize ettiklerini belirten Aran, enflasyonda hızlı bir düşüş olmayacağı ancak son çeyrekte baz etkisine bağlı bir düşüş görüleceği ve sene sonunda enflasyonun yüzde 16’ya ineceği beklentisinde olduklarını söyledi.
Bunun Merkez Bankası’na faiz oranlarında indirim imkanı sağlayacağını vurgulayan Aran, “Piyasaların bunu fiyatladığını düşünüyorum. Sürpriz bir şey olmayacak. Bu şekilde faizin indirildiği, piyasa ile çatışmayan ve faiz indiriminin kurlarda artışa neden olmadığı bir konjonktürün; hepimize moral vereceğini, izleyen dönemde enflasyonun aşağı yönlü hareketinin hızlanmasına imkan sağlayacak yolu açacağını düşünüyorum. Yüksek faiz ortamından bankalar olarak bizlerin de şikayetçi olduğumuzun altını çizmek istiyorum. Çünkü biz kredilerimizi ortalama 3 yıl vadeli veriyoruz, öte yandan mevduatın vadesi 1-2 ay civarında. Bu demek oluyor ki geçen sene düşük faiz ortamında verdiğimiz kredileri, mevcut durum itibarıyla her ay yüzde 19’dan fonluyoruz.” ifadelerini kullandı.
“Sorunlu krediler tarafında ek bir bozulma, ilave bir risk görmüyorum”
Hakan Aran, bankacılık sektörünün aktif kalitesinde bir iyileşme olduğunu, sorunlu krediler tarafında ek bir bozulma ve ilave bir risk görmediğini vurguladı.
Sorunların artmadığını, tersine sorunların çözüldüğünü ve o çözümlenen sorunlarla kredilerin yeniden yapılandırıldığını anlatan Aran, “Yapılandırılmış olan krediler, müşteriye işlerinin tekrar karlı hale gelmesi konusunda önemli bir zaman kazandırıyor. Dolayısıyla vatandaşımıza, vatandaşımızın işine ve karlılığına yansıması için gereken süreyi ödemesiz bir dönem olarak belirleyip, işinin iyileşme hızına göre taksitleri ayarlayıp, gerçekten sorunun kalmadığı bir noktada anapara ödemelerine başlayacağı bir modelin ortaya konabilmiş olması çok önemli.” dedi.
Sermaye yeterliliği konusuna da değinen Aran, sermaye yeterlilik oranının halen yasal sınırların çok üzerinde seyrettiğini, dolayısıyla bankaların hem güçlü likiditesi hem de güçlü sermayesi olduğunu söyledi.
Aran, “Sermayelerin azaldığı bir dönemde çözüm, öz kaynak karlılığının enflasyon oranına gelmesi, hatta enflasyonun üzerine çıkması. Bu, enflasyon yüzde 19 seviyesinde iken mümkün olmaz fakat enflasyon düşer öz kaynak karlılığı da artarsa tekrar bankaların sermaye biriktirdiği, sermayesini büyüttüğü bir döneme, dengeye geleceğimizi düşünüyorum. Umarım bunu sağlar, bunu görürüz.” diye konuştu.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***