“Gelen mektuplardan, avukat görüşmelerinde aktarılan mesajlardan halkın da yanımda ve arkamda olduğunu gördüm, hissettim” diyen Gergerlioğlu, “Bana yapılan hareketin haksız olduğunu, haksız yere içeride bulunduğumu insanlar da görmüş diye düşündüm ve bu halk vekilinin yanındaysa ben de halkımın yanındayım’ dedim” vurgusunu yaptı.
Sivil Sayfalar’ın sorularını yanıtlayan Gergerlioğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle:
“Cezaevinde bu halk için neler yapabilirim, nasıl bir siyaset üretilebilir, siyaset dışı yöntemlerle bir şeyler yapma imkanı bulabilir miyim diye bayağı düşündüm. Neler yapabilirim diye yoğun mesafe kat etmeye çalıştım. Örneğin ‘Kürt meselesini Rizeli bir teyzeye nasıl anlatabilirim, alevi sorununu Konya’daki teyzeye nasıl anlatabilirim’ diye. Türkiye’nin sorunlarını elimden geldiğince düşünmeye çalıştım, daha ortak paydalardan hareket ederek bir şeyler yapılabileceğini bunun da faydalı olacağını tahmin ediyorum. Siz halk için çabaladığınızda halk bunu görüyor ve en zor durumda olduğunuzda size bunun karşılığını gösteriyor.
Yargısal sürecimin ne kadar hukuksuz olduğunu herkes gördü ve biliyor. Barış istemenin çok şeytanlaştırıldığı bir dönemde barış istediğim için çok sevdiğim işimden ettiler. Halk tarafından seçilen bir vekil olarak siyasi gerekçelerle cezaevine girdim. Vekil olarak insanların mecliste size saygı duyduğu durumdayken, cezaevinde çok saygısız muamelelere maruz kaldım ama inancım ve azmimle dimdik ayakta durdum
Tüm bunlar aslında nasıl hedef haline getirildiğimizi çok net bir şekilde gösteriyor ama çok güçlü bir argümanla ayakta duruyorum. Cezaevine giderken aileme, ‘Ben yanlış bir şey yapmadım, asıl doğru şeyler yaptığım için cezaevine giriyorum, o yüzden moralimiz bozulmasın, kendinizi suçlu gibi hissetmeyin’ dedim. Oğlum ve ailem dışarıda, bense içeride mücadele sergiledik.
Oğlum Salih beni dışarıda temsil anlamında epey gayret sarf etti. Büyük bir temsiliyet sergiledi. Benimle ilgili kamuoyu oluşturdu. Darp edildi, hakarete uğradı ve gözaltına alındı. Bu aslında benim yaşadığım sürece benzer bir süreçti. Oğlum da aynı yolu tercih edince aynı muamelelere maruz kaldı. Ama ikimiz de toplumun vicdanının olumlu karşıladığı insanlar olduk.
Doğru olduğuna inandığınız işi yapmak güzel bir şey. Vicdanınızın sesini dinlemeniz ve onu duymanız lazım. Bunu yaptığınızda vicdanen rahat ediyorsunuz. Yanlış bir şey yaptığınızda vicdanınız kabul etmiyor ve rahatsız oluyorsunuz. Özetle yüreğinizin git dediği yere gitmeniz ve vicdanınızla, yüreğinizle hareket etmeniz lazım.
Çok üzüldüğüm bir anım var paylaşmak isterim. Öncesinde de ilgilendiğim üniversiteli Kürt genç öğrenci grubu vardı. Bu öğrenciler cezaevindelerdi. Gençler içeride birtakım haksızlıklara karşı durdukları için daha da ceza alıyorlardı. ‘Dün biz cezaevindeyken bize yardımcı oluyordun bugün de biz sana hoş geldin demek ve yanında olduğumuzu belirtmek istiyoruz’ deyip mektuplar göndermişlerdi. İçlerinden bir tanesinin içinde bulunduğu şartlar çok zorluydu, çok zor durumdaydı, tehlikeli mahpus sınıfından hücreye koymuşlardı. İçinde bulunduğu şartlar çok kötü olmasına rağmen kendi durumunu görmezden gelerek bana mektubunda moral vermeye çalışıyordu. Vefa duygusu ile yapılan bu hareket elbette ki çok hoşuma gitti.
Ben yoluma devam edeceğim. Ayrımsız bir insan hakları mücadelesi güzelliğinin tadını, lezzetini almış durumdayım. Zaman içerisinde neyin doğru olduğunu gördüm. Merhamet ve vicdanla yaklaşırsan başarı geliyor. Eğer halk benim yanımda olmuşsa ben de bu halkın daha çok yanında olmaya, daha fazlasını samimiyetle yapmaya çalışacağım. Mücadelemden bir başarı öyküsü çıktı. Bundan sonrası için yanımda olan insanlar için daha fazla sorumluluk hissediyorum.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***