YORUM | BÜLENT KORUCU
28 Şubat Davasında mahkumiyet kararları onanan 14 general tutuklanarak infaz kurumlarına gönderiliyor. Bu da “O yaşta ve hasta insanların tutuklanması doğru mu?” tartışmasına yol açtı. Ben, tutuklanmalarına gerek olmadığı görüşündeyim. Cezaevine gönderilmelerine karşı çıkanların bir kısmı, Çetin Doğan ve Çevik Bir gibi isimlerin pir-u pak olduğunu savunuyor ve yine savunmayı ‘FETÖ’cü savcılar’ noktasına kuruyor. Tartışmaya değmeyecek bir tez, ancak medyadaki güçlerinden dolayı en fazla gürültüyü onlar çıkarıyor. 28 Şubat hiç şüphesiz TSK’nın yönetime el koyma ve hükümeti devirme teşebbüsüydü. 12 Eylül değil ama 12 Mart muhtırasıyla türdeş bir askeri müdahaleydi.
Benim de içinde bulunduğum grup suçları sabit olmakla birlikte yaşlı ve hastalarla ilgili infaz istisnalarından yararlanabileceklerini savunuyor. Karşı görüş ise Naziler ve 12 Eylül’cüleri örnek göstererek yaşları ne olursa olsun yargılama ve cezalandırmanın gerekliliğine vurgu yapıyor. Bence örneklerin ayrıştığı nokta, yönetimi ele geçirdikten sonra işlenen insanlığa karşı suçların mevcudiyeti. Somut cinayet ve işkence suçları ayrıca soruşturulmalı ve emir verenlerle uygulayanlar açısından hiçbir şekilde ceza ve infazda hafifletici olunmamalı. Darbe suçu başlı başına kayıt altına alındıktan sonra infazla ilgili herkesin yararlanabildiği imtiyazlardan 28 Şubatçılar da yararlanmalı. Kanun önünde eşitlik ilkesi ve fikri olarak çifte standarda düşme kaygısı benim motivasyonum.
Pandeminin böylesine ürkütücü boyutlara ulaştığı bir zaman diliminde en genci 80 yaşında olan insanların cezaevine girmesini savunmak doğru değil. Üstüne sağlık raporlarıyla cezaevinde kalmalarına engel durumlarını belgeliyorlarsa tartışma bitmeli. “Tutuklanmalılar” diyenlerin motivasyonlarından biri de mevcut uygulama. Mehmet Emin Özkan’ın iç paralayıcı görüntülerine rağmen 83 yaşında hala tutuklu bulunması; Yusuf Pekmezci’nin 82 yaşında demans başta olmak üzere birçok hastalığına rağmen cezaevinde olması… Listeye Pekmezci’yle benzer suçları işlemiş yani sohbete katılma, legal bankaya para yatırma gibi hukuken suç olmayan gerekçelerle mahkum edilen yüzde 98 engelli gazi polis Bilal Konakçı’yı da ekleyebiliriz. Bizi bekleyen bir risk de şu: Darbeci paşalar hapsedilirse diğerlerinin durumu da normalleşecek, hukuki gibi görünecek.
Bu ortamda çıkıp “Çetin Doğan tutuklanmasın!” demek biraz cesaret istiyor. Oysa çifte standartlı olmamak bunu gerektiriyor.
28 Şubatçılara sağlanan kolaylıklar, 15 Temmuz’da ve sonrasında yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine yol açanlara da emsal olma ihtimali endişe sebebi. Haklı bir kaygı ama hukuk zaten işkence gibi suçları kapsam dışı bırakıyor. Bir de Hulusi Akar, Hakan Fidan ve Recep Tayyip Erdoğan gibi aktörler ve Ali Türkşen gibi işkenceci piyonları 80 yaşlarını beklemeden hukuk önüne çıkarabilirsek sorun kalmaz. Ayrıca cezaevlerini Avrupa standartlarına taşımak gerekiyor. Öyle olsa zaten hasta ve yaşlılar için sorun büyük oranda çözülür.
Olayın siyasi boyutuna gelince Erdoğan hem satarken hem alırken kazanmaya çalışıyor. 1985 doğumlu, 1997’de 12 yaşında olan kızı Sümeyye bile müdahil olurken AKP lideri bundan içtinap etti. Erdoğan soruşturmalar devam ederken “Ama bu dalgalar böyle arka arkaya geldikçe o dalgalarda kusura bakmasınlar ülke boğulur” sözleriyle hoşnutsuzluğunu dile getirmişti. Şimdi medyadaki kimi trolleri “Erdoğan paşaları affetsin” kampanyası yapıyor. Bu gerçekleşirse tabanına dönüp 28 Şubatla hesaplaşan, onları mahkum ettiren adam havası basacak; sonra diğer tarafa dönüp “FETÖ sizi mahkum etti, ben kurtardım” primi isteyecek.
Evrensel hukuktan kaynaklanan hak varsa bunu Çetin Doğan bile kullanabilmeli. Aksi halde onlara benzeriz.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***