Gülsen Solaker
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Afganistan’da yönetimi ele geçiren Taliban’ın şimdiyle kadar verdiği mesajları olumlu karşıladıklarını açıklaması, Türkiye’nin Afganistan konusunda nasıl bir dış politika izlemesi gerektiğine dair tartışmaları beraberinde getirdi.
Çavuşoğlu, dün yaptığı açıklamada Taliban ile diyaloğu sürdürdüklerini belirterek “Şu anda ülkenin bir sakinleşmesi lazım. Şu ana kadar Taliban’ın verdiği mesajları da olumlu karşıladığımızı söylemek isteriz. Gerek yabancılara gerek diplomatik misyonlara gerekse kendi halkına yönelik. Umarım eylemlerde de bunu görürüz” demişti.
Bu açıklamanın ardından Türkiye’nin bir süreden beri istekli olduğu Kabil’deki Uluslararası Hamid Karzai Havaalanı’nı korumaya devam etme görevinin ne olacağı, Taliban önderliğinde kurulacak olan hükümeti nasıl ve ne zaman tanıyacağı ve ülkede eğer iç çatışmalar yeniden alevlenirse Ankara’nın nasıl bir tutum takınması gerektiği gibi çok sayıda soru oluştu.
Taliban ile görüşmeler nasıl sürecek?
Türkiye dışında başka ülkeler de Taliban’ın kuracağı hükümet ile görüşmeleri ilk etapta resmi tanıma olmaksızın yavaş yavaş gündemlerine almış durumda.
Çeşitli kanallardan Taliban ile temaslarını eskiden beri sürdüren Ankara’nın da resmi tanıma için çok aceleci davranması beklenmiyor.
Dışişleri eski Müsteşarı Faruk Loğoğlu, Taliban ile görüşülebileceğini çünkü ortada bir gerçeklik olduğunu ancak tanıma için beklemek gerektiğini söyleyerek “İlk olarak Taliban’ın eylemlerine, verdikleri mesajlara uygun hareket edip etmediklerine bakmak lazım. İkinci olarak da diğer ülkelerin ne yaptıklarını da görmek gerekir” diyor.
“Günün en sonunda anayasasına göre demokratik, laik bir hukuk Cumhuriyeti olan Türkiye’nin bir şeriat devletini tanıması o kadar da kolay olmayacaktır” diyen deneyimli diplomat, “her cümlesinin başında şeriat diyen Taliban için yakın bir gelecekte yumuşama ihtimali görmediğini” belirtiyor.
İstanbul Aydın Üniversitesi’nden, Diplomasi Araştırmaları Derneği Başkan Yardımcısı Ragıp Kutay Karaca da bundan sonraki süreçte Türkiye’nin kapalı kapılar ardında Pakistan üzerinden Taliban ile görüşeceğini söyleyerek şöyle diyor:
“Zaten görüşmelidir de. Taliban’ın 2001’deki Taliban olmadığı ortaya çıkar ve gerçekten de tüm etnik grupları kapsayan bir devlet yönetimi inşa edebilirlerse bir Suudi Arabistan ya da Katar Emirliği’nden farklı olmadan birçok ülke tarafından tanınma ihtimalleri vardır.”
Taliban sözcüsü dün düzenlediği ilk basın toplantısında, “20 yıl önce de şimdi de ülkemiz Müslüman bir ulus. Ama deneyim, olgunluk ve vizyona gelince, şimdiki halimizle 20 yıl öncesi arasında büyük bir fark var” demişti.
Esad ile neden görüşülmüyor?
Öte yandan, geçmişteki zalim uygulamaları herkesçe bilinen ve Türkiye dahil pek çok ülke tarafından uzun süre “terör örgütü” olarak görülen Taliban ile görüşülmesi, yakın zamanda seçim yapan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile neden görüşülmediği sorusunu da akıllara getiriyor.
“Bu sorunun yanıtını bir ölçüde Sayın Cumhurbaşkanı ‘Taliban ile ters düşen yanımız yok’ diyerek verdi aslında” diyen Loğoğlu, değerlendirmesini şöyle sürdürüyor:
“Suriye laik bir devlet bunu asla unutmayalım. Türkiye, laik bir ülke olan Suriye ile görüşmüyor ama şeriatı dilinden düşürmeyen bir Taliban ile görüşmekte sıkıntı görmüyor. Burada yaman bir çelişki var.”
Türk askerleri Kabil’de kalacak mı?
DW Türkçe’nin edindiği bilgiye göre ülkede eskiden NATO şemsiyesi altında görev yapan Türk askerleri şu anda havaalanındaki görevine devam ediyor. Bu göreve devam edilip edilmeyeceği konusundaki son karar, tüm ülkelerin tahliyelerinin bitmesi ve Kabil’de bir hükümet kurulmasının ardından, Taliban ve bölge ülkeleri ile de yapılan görüşmeler ışığında verilecek.
Türkiye’nin Afganistan’da muharip olmayan 600 askeri bulunuyor. Türkiye, tarihsel bağları ve Afganlar gözündeki özel konumu nedeniyle 2001’den bu yana muharip güç bulundurmamaya önem göstermişti.
Genelkurmay Başkanlığı adına Afganistan’da uzun yıllar bulunan Emekli Kurmay Albay Şener Tekbaş, Türkiye’nin Afganistan ile tarihi bağlarının çok güçlü olduğunu ve bu nedenle ülkenin yalnız bırakılmaması gerektiğini söylerken şu uyarıyı yapıyor:
“Ancak Türk askerini riske, tehlikeye sokmamak lazım. Bunun için de gerekli koşulları oluşturmak gerekiyor. Yeni kurulacak hükümetin havaalanını koruması için Türk askerlerini seçtiklerini söylemesi durumunda bu görevi en iyi yapacak ülke yine Türkiye’dir.”
Askeri ataşeliğin yanı sıra Afganistan Harp Okulu’nun kuruluşunda rol alan Tekbaş, normalde Türklerin bu ülkede hiçbir dönemde “yabancı unsur” olarak görülmediğini ancak NATO bünyesi altında görev yapmak durumunda kalındığı için son yıllarda şartların değişmiş olabileceğini belirtiyor.
Öte yandan Loğoğlu, Türkiye’nin savunmasının kendi sınırlarından başladığını söyleyerek Afganistan’daki en öncelikli ulusal çıkarının oradaki vatandaşlar ile askerlerin can güvenliğini sağlamak ve vakit kaybetmeden Türkiye’ye geri getirilmek olduğunu söylüyor.
Bu arada, edinilen bilgiye göre Ankara, sadece son yıllarda değil 2001’den beri Türkiye için çeşitli pozisyonlarda çalışan Afganların geride bırakılmaması konusunda kararlı. Güvenilir kaynaklar, bu kişilerden talep edenlerin mutlaka Türkiye’ye tahliye edileceğini belirtiyor. Bazı ülkelerin kendileri için çalışan Afganları geride bırakması uluslararası toplumda tepki toplamıştı.
İç çatışma çıkar mı?
Afganistan’la ilgili çok merak edilen bir başka konu da çok farklı etnik gruplardan oluşan ülkenin yeni bir iç çatışma sarmalına girip girmeyeceği.
Prof. Dr. Karaca, Afgan halkının çok uzun yıllardır savaştığına işaret ederek, iç savaş ihtimalini yüksek görmediğini şöyle anlatıyor:
“Afganistan’ın garip bir özelliği vardır; işgalci Afganistan topraklarına geldi mi hep beraber ona karşı, işgalci gidince de birbirlerine karşı ölümüne savaşırlar. Ama 1979’dan beri 42 yıl geçti. 42 yıldır net savaşan bir ülke ve toplumdan bahsediyoruz.”
Karaca, bu nedenle halkın “en kötü düzen, düzensizlikten iyidir” noktasına gelmiş olabileceğini belirterek, şu anda ciddi bir kuraklık yaşandığı ve ekonomik zorluklar olduğu için Taliban’ın da artık daha ılımlı davranmayı seçebileceğini söylüyor.
Bölgedeki Türk grupları iyi tanıyan Emekli Albay Tekbaş da Sovyetler’in ülkeden çıkmasının ardından ortaya çıkan iktidar mücadelesinin şimdi yaşanmayacağını çünkü Taliban’ın ülkenin büyük bölümüne hakim olduğunu söylüyor. Tekbaş, eğer Taliban eski zalim uygulamalarını sürdürmezse başka grupların da bu yeni düzen içinde bir rol almaya çalışabileceğini kaydediyor.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***